7 Nisan 2008 Pazartesi

“Güneş küsmüş, şavkımıyor ah sensiz, zerdali güzeli gözlerinle bak bana!"

Afedersiniz! Muafiyet sınavı hakkında bir bilginiz var mı acaba? / Kızın, sorduğu soruya bak! Ne bilmek gerekiyor ki? Sınava girip çıkacağız, geçersek İngilizce’den muaf olacağız işte, hayret birşey! (İç sesim böyle demişti onu ilk gördüğümde) / “Kirvem bu yıl bu dağlarda aman..” / Kızılırmak’tan değil mi? Ben de çok severim. (O günden sonra yanında hiç çekinmeden istediğim an türkü söyleyebileceğimi anlamıştım. :)) / Bu soyut resim çalışmalarına “Özgür Fillerin Dansı” diyelim. / Kantinde olay var, biz de gidelim mi? / Kabak tatlısı ile ekmek yersem kilo alabilir miyim? / Bayramda bizimle Lüleburgaz’a gelir misin? / Annem kahvaltı için mekitsa yapmış. / Ne? Machintosh mu? (Bir zamanların en büyük esprisiydi bizim için) / 1-2-3 baaas-çek, hooop-çek.../ Ne yöresi bu? / Gaziantep / Her provayı, her hafta izlemeye geliyorsun da neden ekibe katılmıyorsun? / Damarlarım kısa geliyor, hoplayıp zıplayamam ben. / “Dersim dört dağ içinde” / “Geldiğimizde otlar yemyeşildi ve kuzeydeydi güneş” / Koca Beyazıt Meydanı’nda nereden bulacağız O’nu? / “Öküz olmasın, tren olsun” dedi. / Olamam, o kadar kolay değil. / Çok canım acıyor Nevra. / Boşver be! Üzüldüğüne değmez. Omuzumda ağlama sakın, deri ceketimi kirletirsin! :) (Bunu yüzünü güldürebilmek için söylemiştim, işe yaramıştı, şimdi bile hatırladıkça güler. :)) / “Taşlı Tarla, Pazariçi, Yıldız Tabya, Kaaveelerrr, Kaaveeelerr!” (Edirnekapı-Gaziosmanpaşa minibüs muavinlerinden alınmıştır. ) / Babam geldi, ne yapacağımı bilmiyorum.:( / Sen babanı seviyorsun, işi oluruna bırak. / Er Ryan’ı Kurtarmak? – Eray’ı Kurtarmak? / Konya’ya gidelim mi beraber? Hem Oğuz’u görmüş olursun. / Alo? Oğuz? (Bunu söylerkenki ses tonunu aynen taklit edebilirim hala.) / Şu çekirdekleri biraz yavaş çıtlatır mısınız lütfen! / Size yaprak sarması yaptım, otogardan direkt bize gelin. / Ben yine bağlama kursuna başladım, bu sefer öğrenirim belki. :) / Birkez daha “Dersim dört dağ içinde” / O kadar zor değil bak, alan hesap borçlu, veren hesap alacaklı, bunu kavrarsan muhasebeden geçersin. / Pijamalarını getirdin mi? Bu gece hastanede yatarsak, lazım olur. (Eray diş ameliyatına girmeden önce :)) / Reklamcı olmak için ne yapmak lazım? / Kırmızı botlara yeşil bağcıklar bağlamak lazım /“Şiire gazele, şiire gazele, şiire gazele...” söylesene benim için, ben bu kadar biliyorum sadece. / Ada’ya fotoğraf çekmeye gittik. / Alo! Can I speak to Eray? / Nevraaaa!!! sen misin? Arkadan ezan sesi geliyor? / Kadıköy’deyim, postaneden arıyorum, caminin arkasından. / Sanki oradaymışım gibi hisettim. Çok özledim! / “Güneş küsmüş, şavkımıyor ah sensiz!” /“Zerdali güzeli gözlerinle, bak bana!” / Sürrppriiizzz! / Kızım nereden çıktın sen? / Dayanamadım geldim işte! / Dur bakayım sana, botlar süper, kırmızı değiller ama bağcıkları fosforlu, aferin. / Haydi gidip çekirdek alalım! / Of kim gidecek bakkala kadar? Gidip aldık diyelim, kim çitleyecek? (O günden sonra adımın üşengece çıkacağını bilseydim, bu sözleri hiç söylemezdim. :)) / Oğuz, Elif, Senem bizdeler. Bizde kalacaklar. Merak etme iyi bakıyorum onlara sen yokken. Hem Başar da sevindi. Oğuz’la maç yapıyorlar. (Saksıyı devirip çiçeği kırmıştı haylazlar. :)) / Akşam bizde cümbüş var, annem kabilesini toplamış yine. Okullarında bir müzik öğretmeni varmış. O çalacakmış ben de söyleyecekmişim. Gelsene sen de! / Olur tamam, iş çıkışı buluşuruz. / Buluşalım ama geç gidelim, kısa sürsün muhabbet. Taksim’de falan takılalım biraz, işten geç çıktık deriz. :)/ (Ertesi sabah) Kızım çocuğun sesi ne güzeldi, tam sana göre, hem sana fena bakıyordu, bak demedi deme! / Hadi be sen de!
(Eray haklıydı! Bir gün gelecekti ve ben hakkında böyle konuştuğum o adamla evlenecektim, evlendim de... :))

... bu böyle sürer gider, yazmaya sayfalar yetmez.

Hikayenin ilk cümlesi, 26 Eylül 1996’da söylenmiştir (sınav tarihleri unutulmaz ne de olsa :)) ve çok mutluyum ki bugüne kadar bu hikaye devam etmiştir. Acıda, sevinçte, aşkta, ayrılıkta, özlemde, özetle herşeyde hep vardı Eray ve umarım hep olur...

İyi ki doğmuşşun, canım kardeşim benim...

Not: Başlık için alıntı yapıp detayları vermeden olmazdı. İçimizi yakan bu şarkının şairi Tayfun Talipoğlu, bestecisi de Alaaddin Us’tur. Bir ara söylerim size de. :)

8 yorum:

asuman dedi ki...

iyi ki doğdun Eraycım:)

handans dedi ki...

Bir dostluk ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi!
Yüreğine sağlik Nevracım, mutlu yıllar Eraycım...
“Dost, senin kalbindeki şarkıyı bilen ve sen sözlerini unuttuğunda şarkını sana söyleyebilendir.” Donna Roberts
Şarkınız hiç bitmesin, ne mutlu size!

dilek dedi ki...

gerçekten çok güzel bir yazı, diyecek söz kalmamış. şifrelerde davinci gibi :)) iyi ki doğdun eraycım, yeni yaşın sana mutluluk ve sans getirmesi dilegiyle :))

Adsız dedi ki...

muhteşem! tek kelimeyle. kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir yazı. okurken bir garip oldu içim, tarif edemem. ellerine sağlık. :)

Eraycim doğum günün kutlu olsun! sen zaten 1996'da çok büyük bir oğumgünü hediyesi almişsin :)

asuman dedi ki...

Nevroş, sendeki bu yazı yeteneği neymiş be güzelim:) Cumartesi şarkılarınla dolacaktı kalbimiz ama sen İzmir yollarında olacaksın. Olsun, Yasonun doğum öncesi son partisinde eşinle belki söylersin bizlere:)

Leylan dedi ki...

Herkese, böyle yazılar yazacak, yazdıracak "can" arkadaşlar dilemek, duaların en güzeli bence.

Nevra dedi ki...

ben de birşeyler yazayım ki; cam ocagi yazısının aldıgı yorum sayısıyla, bu yazının yorum sayısı eşit olsun :)
şaka bir yana, tüm yorumlar için çok teşekkürler. pikniğe gelemediğim çok üzgünüm gerçekten.
ama en kısa zamanda bu şsrkıyı söyleyeceğim sizlere, 25 nisan iyi bir tarih :)

Nazlito dedi ki...

Ufak çapta bir şifre sorunu yaşadım nevracım:) anca yazabiliyorum. harika valla yüreğine sağlık. hayatta en güzel şey can dostlar. bunu hatırlatmış oldun:) yaşadıklarınız çok güzel bir ömür boyu daim olsun.

eraycımm her gün doğum günün olsun. hep mutlu ol.