30 Aralık 2010 Perşembe

Teşekkürler markafoni:)

Markafoni'ye gönderdiği hediyeler için çok teşekkür ederiz:) Teşekkür için fotoğraf çektirelim dedik ve her zamanki gibi çok eğlendik:)

Behiye Sultan 2010 Yılı Değerlendirmesi, 2011 Yılı Öngörüleri

MHA
Deniz Esin,
Avi Albohayre IST 30.12.2010

Bir koca yılı daha geride bırakırken, dört bir yanımızı sarmış “geçmiş yıl değerlendirmeleri”nden bizim neyimiz eksik diye düşündük. Marjinal Porter Novelli’nin belkemiği “Food & Beverage Departman Müdürü Behiye Berki’nin 2010 yılı değerlendirmesi ve 2011 yılı öngörüleri” konulu dosyamızda, Marjinallilerin lokmasını saymaktan, gerçekleri tüm çıplaklığıyla göz önüne sermekten çekinmedik… Bağımsız habercilik ruhumuzla giriştiğimiz bu kutsal çalışmadan tüm Marjinallilerin üzerine düşen dersleri almasını, gelecek nesillere örnek birer tüketici olmalarını diliyoruz. Gelin, Behiye Sultan’a kulak verelim…


Bize departmanınızdan bahseder misiniz?
Marjinal Porter Novelli Food & Beverage Departmanı olarak, yıllardır bu ofisteki varlığımızı sürdürüyoruz. Ofiste, sabahın erken saatlerinde kimse çalışmazken bu mutfak aydınlık ve faaliyettedir. Uzun yollardan meşakkatli yolculuklarla ofise ulaşmayı başaran personele bir fincan sıcak içecek ilaç gibi gelir. Biz olmazsak ne misafirlerin yüzündeki tatlı tebessüm ne de çalışanların mental sağlığı üzerinde kahve ve çayın etkisi olabilir… Yerimizi her yıl daha güçlendirerek, konuşan çay makinesinden leke bırakmayan bulaşık makinesi teknolojilerine dek çeşitli alanlarda Ar-Ge çalışmalarımızı devam ettiriyoruz. “Her zaman en taze” misyonumuzu ilerleyen yıllarda entegre SAP çözümleri ve Bulut Mutfak teknolojileriyle sürdürmeyi hedefliyoruz.

2010 Yılı’nı değerlendirir misiniz?
2010 yılı içinde departmanımızın genel işleyişine baktığımızda, tüketim eğrimizde şeker ve tuz arasında ciddi bir fark olduğunu görüyoruz. Bunu, tuz tüketiminin zararlarını benimsemiş çalışanların sağladığı açıkça ortada. Şeker tüketimini de tuz ile eşit seviyeye çektiğimizde (ki ideal seviye kişi başına yılda 500’er gramdır) bu iki tehlikeli beyazın hepimiz üzerindeki zararları azaltılmış olacak. Geçtiğimiz yılda bu konudaki kişisel gelişim programlarının gerekliliğini açıkça gözlemledik.
2010’un ikinci çeyreğinde, yazın gelişini bekleyen hevesli çalışanlarımız, küresel ısınmanın da etkisiyle her fırsatta “yüzümü yıkayayım, elimi yıkayayım” diye banyoya koştu. El havlusu tüketimini tavan yaptığı bu dönemde çevreye karşı daha duyarlı olmamız gerektiğine dair bazı uyarılarımız oldu. Duyarlı personelimiz çağrılarımıza kulak verdi ve çeyrek sonlarına doğru el avlusu tüketimini dengeli seviyelere çekmeyi başardık.
2010’un son çeyreğinde, envanter kapsamında en çok tüketilen ürün süt oldu. Bir grup Marjinalli bazı özel sebeplerden dolayı müsli tüketmeye başladı. Müsli, hepimizin bildiği üzere süt ile servis edilen bir yiyecek. Öğünlerden en az 2’sinde müsli yiyen grup, kişi başına tüketilen aylık süt miktarını %12 artırmış bulunuyor. Yesinler tabii, afiyet olsun. Ancak kültürümüzde bulunan “ne kadar ekmek o kadar köfte” politikasından hareketle, süt tüketimini artıran grup üzerinde bazı araştırmalar yaparak, müsli ile eşit oranda tüketim olup olmadığına bakacağız. Nihayetinde süt yağlı bir madde. Müslilerinizi sütün içinde yüzdürürseniz ne diyetin bir anlamı kalır ne de tükettiğiniz o müslinin sağlığınıza faydası olur.

2011 yılı hedeflerinden bahseder misiniz?
Öncelikle şekersiz-tuzsuz günleri organize ederek, 2010 yılı gözlemlerimizden çıkardığımız “tüketimde kişisel gelişim eksikliği”ni tamamlamak üzerine çalışmalar gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Kısa vadede çözüm değil uzun vadede fayda sağlamak peşindeyiz. Önümüzdeki 5 yıl içinde şeker – tuz tüketimini kişi başına yılda 100’er grama indirmeyi hedefliyoruz. Bununla beraber, yönetimin hassas olduğu “çay makinesinin fişi” konusunda sesli uyarı sistemini mutfaklarımıza kazandırmak yönünde planlarımız var. Ofisteki personel sayısı azaldığında sesli uyarı sistemi devreye girerek “makineyi fişten çek” uyarısıyla Outlook’lara entegre mesaj gönderecek. Ayrıca sigara kullanan her personele, her yaktıkları sigara başına uygun görülen kamu hizmetiyle bir ceza sistemi geliştirmeyi düşünüyoruz. Ofis içi partilerde sigara kullanımını engellemek için yaptığımız girişimler meyvelerini vermeye başladı, günün birinde “Non Smoking Office” sertifikası almak ise ana hedeflerimiz arasında yer alıyor.

Eklemek istedikleriniz?
Sporu hayatının bir parçası olarak benimseyen personelimizin öğün aksatmaması yönünde uyarımızı buradan da yinelemek isteriz. Aç karnına sigara tüketimini sona erdirmeyi, pizza, hamburger türevi fast-foodun yerini meyve ve sebzenin almasını diliyoruz. Mutfağımıza ayda 1 kilo limon tedarik etmekteyiz. Taze bitki çaylarını limonla karıştırarak içecekleri leziz tarifler de F&B departmanımızın ücretsiz hizmetleri arasında yer alıyor. Yine, ziyaretçilerimize sunduğumuz karşılıksız hayır duası hizmetimizden de içleri her sıkıldığında yararlanabilirler. Kirli bardakların masaların ulaşamadığımız ücra köşelerinde günlerce beklemeyeceği bir yıl olması dileğiyle, can boğazdan gelir…

Süt ürünlerinde bulunan bir yağ diyabet riskini azaltıyor...

Prof. Dr. Gökhan S. Hotamışlıgil ve çalışma arkadaşları, süt ürünlerinde doğal olarak bulunan bir yağ asidinin diyabet riskini önemli ölçüde azalttığını keşfetti.

Habertürk TV "Birgün" programı röportajını izleyebilirsiniz.
Tıklayınız...

29 Aralık 2010 Çarşamba

Mutlu Yıllar!

Gönüllerin iletişim ajansı Marjinal Porter Novelli, sevenlerini dördüncü boyutta da iletişimsiz bırakmıyor. Ofiste toplantı yapmak yerine her önemli kararı kendisine başvurarak aldığımız falcımız karşınızda.
*Not kartımızda bir miktar sürpriz yumurta var, bakalım bulabilecek misiniz?

27 Aralık 2010 Pazartesi

Güzel olmak için ne yapılır? Önce ve sonra:)







Tarihe Tanıklık

Tarih: 25 Aralık 2010 Cumartesi
Saat: 20.00
Yer: Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı
Fazıl Say'ın, Almanya Ruhr 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında siparişini aldığı ve dünya prömiyeri 13 Mart'ta Dortmund'da yapılan "İstanbul Senfonisi" adlı bestesi, Gürer Aykal yönetimindeki Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası tarafından Türkiye'de ilk kez seslendirdi. İstanbul'un tepelerinden esinlenerek 7 bölümden oluşan senfonide neyde Burcu Karadağ, vurma sazlarda Aykut Köselerli ve kanunda Hakan Güngör solist olarak yer aldı.
Senfoniden önce Gürer Aykal ve Fazıl Say beste üzerine kısa bir sohbet gerçekleştirdi. Bu sohbette öğrendik ki bir İstanbul senfonisinin bestelenmesi fikri Almanlardan çıkmış. Sebep de pek çok şehir için senfoni olmasına rağmen İstanbul için olmamasıymış. (Bunu Almanlar düşünmüş!!!)
Konseri balkonda, seyircilerin arasında dinleyen Fazıl Say konser bitiminde dakikalarca alkışlandı. Bunca yıldır pek çok başarılı konsere gittim ama istisnasız tüm seyircilerin dakikalarca ayakta ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladığı başka bir konser görmedim. Buna daha önceden gittiğim Fazıl Say konserleri de dahil. Bu alkışlar sadece senfoninin güzelliği ve Say'ın başarısı için değil, aynı zamanda cesurca savunduğu aydın, kültürlü ve medeni bir toplum fikrinin kalpten desteklendiğini göstermek içindi.
Bir Türk besteci tarafından yazılmış bir senfoninin Türkiye'deki ilk seslendirilişine -tarihe- tanık olduğum için çok mutluyum.

23 Aralık 2010 Perşembe

Çılgınlıklar Bitmiyor!

MPN'nin taze gelini, son dönemin çılgın ismi Burcuk, çılgınlıklarına bir yenisini daha kattı! Kestirip dalga dalga yaptırdığı saçlarıyla dikkatleri üzerine toplayan Burcu, objektiflerimizden kaçamadı:)

17 Aralık 2010 Cuma

Düğünün Minik Kahramanı

Asyacan minik elleriyle gelinliğimin eteğini tutmuş ben masa masa gezerken. Nasıl da farketmedim ben onu :( Öperim o minicik tombik elleri. Yerim yerimmm.

Bir Maraton da Böyle Geçti... (yazan Feyza)

Biraz geç de olsa, 17 Ekim 2010 tarihinde gerçekleşen 32. Kıtalararası İstanbul Avrasya Maratonu ile ilgili yazmak istedim. Neden bu kadar geç kaldığıma gelince, bilen biliyor, yazmaya gerek yok... :)
Maraton günü yollar kapalı olacağı için Altunizade köprü girişinden yapılacak start ile kalabalığa karışmaya karar verdik. Önce Japon Yılı olması nedeniyle bir Japon davulu karşıladı bizi. Bir kızcağız yürürken ritm tutsun diye çalıyordu ama maratona katılanların ritmle pek alakası yoktu dediğim gibi
.

Sabah erken dememişler, çoluk-çocuk var dememişler neredeyse duyan gelmiş durumu olmuş zaten... Kimisi ailesi ile gelmiş, kimisi kalabalık bir arkadaş gurubuyla, kimisi dantelini, kimisi pankartını almış protestosuyla, kimisi nargilesiyle... Hatta elinde pankart, ilan-ı aşk edenler bile vardı.

Maraton değildi zaten bu, piknik yeri mi desem, oyun alanı mı desem, keyif mekanı mı desem... Herkes için başka bir anlamı vardı. Bunun yanısıra birçok dernek, STK da yürüyüşteydi. Bunların arasında pembe “bonus” kafalarıyla meme kanseriyle ilgili bir dernekten gelenler pembe renk nedeniyle göze çarpıyordu. Bunun yanı sıra görebildiğim kadarıyla Bir Dilek Tut Derneği ve Demir Demirkan ve Furkan Kızılay (Çocuklar Duymasın dizisindeki nam-ı değer Havuç) da bu dernekle birlikteydi.


Hatta Karadeniz'de yapılacak bir elektrik santralini protesto eden bir grup da...

Bunun yanısıra fırsat bu fırsat diyerek köprüde bir iz bırakmaya çalışan yurdum insanı da...

Köprü sallandı, aman yıkılacak mı? Vesvesesini yaratan kalabalık da aşağı yukarı böyle gözüküyordu...

Koşmak dışında herşeyin yapıldığı bir maraton daha böyle geçti. Seneye gider miyim? Dereceye girmeye niyetim yoksa hayır :) Ama herkese bir kerelik de olsa tavsiye derim...

Çok Mutluyuz

Dün Mert Türksoy ile İstinye Park D&R'da, her cuma ofiste içip içip şarkılarına eşlik ettiğimiz Selami Şahin'i gördük. Normalde yapmayacağımız bir şeyi yaptık ve çekingen gözlerle yanına sokulup "bir fotoğraf çektirebilir miyiz?" diye sorduk. Sağolsun bizi kırmadı, kollarının altına aldı. Buluşmadan da bu fotoğraf kaldı :)

2 Aralık 2010 Perşembe

Halka Arz Ciddi İş!

Geçtiğimiz haftalarda Index Grup'un borsaya giren 3. şirketi olan Despec'in halka arz gecesinden... Bu işler ciddi işler, ona göre poz vermek lazım!