29 Şubat 2008 Cuma

Mozart'tan Madonna'ya Popüler Müziğin Bir Kültür Tarihi


Ridade bizlere Popüler Müziğin Tarihini anlatan çok güzel bir sunum yaptı. Arkadaşımız müzik konusunda çok yeteneklidir. Zira kendisi daktilodan akordiyon sesi çıkartmayı başarabilmiştir. Çok da güzel çalmıştır.
Bkz fotoğraflar.
Bkz tık

Son Bilgilendirme :)


EN FARKLI SKORLU MAÇ İki takım arasındaki 99 yıllık ezeli rekabette geride kalan 358 maçta en farklı skorlu galibiyeti, 7-0'lık sonuçla Galatasaray aldı.12 Şubat 1911'de İstanbul Ligi'nde yapılan maçı, Galatasaray 7-0 kazanmıştı.

Galibiyet Sarhoşluğu Nereye Kadar?



GS'lıların FB galibiyet sarhoşluğu devam ediyor... Fakat pazar günü GS'ın ayıldığı gün olacak:))))

Yazmayayım Diyorum Ama...

6alatasaraylı arkadaşlarımı üzmeyeyim diyorum ancak elden de birşey gelmiyor:(

Kelimeler kifayetsiz kalmış mış!

Çok şükür acz içinde değiliz de, Galatasarayımızın büyüklüğüne de başarılarına da isim koyabiliyoruz. Biz ona kısaca UEFA KUPASI diyoruz.
Fenerbahçe'nin büyüklüğüne vs Türkçe isim bulamayanlar, bir zahmet İspanyolca sözlüğüne baksınlar. Belki oradan çıkar, takımın da anlayabileceği dilden bir şeyler...
Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray!!

Fenerbahçe Büyüklüğü



Ben de Nevra gibi blogumuzu futbol muhabbeti içerisine çekmek istemiyorum. Bu yüzden 6alatasaray'lı arkadaşlarımıza cevap verme hakkımı İslam Çupi'nin sözleriyle kullanıyor ve noktayı koyuyorum. Sevgiler ve Saygılar.

Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte; adı konamaz.

İslam Çupi

28 Şubat 2008 Perşembe

Aslanım Cimcom, Türkiye Seninle Gurur Duyuyor...

Bu olay için fazla yorum yok aslında, yine de söz uçar yazı kalırdan yola çıkarak biz de bir şeyler karalayalım dedik.
Dün akşamki GS - FB maçının sonucu tüm Cimcomluları sevinirdi. Coşkusu o kadar büyük olduk ki hala heycanını yaşıyoruz. Bu heyecanı yineleyen bir başka olay da Marjinal'de çalışan FB'li arkadaşlarımız. Bu yenilgiyi kabullenemeyen FB'li Umut arkadaşımız, bizi bu konuda coşturdu. :) 2-1 biten maç sonucu GS'nin Türkiye Kupası'na kavuşmasına neden oldu. Ne kadar konuşulursa konuşulsun ne kadar yazılırsa yazılsın sonuç aynı.
Galatasaray'a bu Pazar günü oynanacak BJK maçı için şans diler, gönüllerimizin onunla olduğunu Sevgili Blogumuzdan duyururuz.
Yazıma bir tezahürat ile son vermek istedim.
Şampiyon Cimbombomum ne istersen iste bizden....
4 sene üst üste şampiyon oldun, Avrupanın kralı oldun...

26 Şubat 2008 Salı

Don't Smoke, Make Money :)

Bugünden itibaren Marjinal ofisinde yeni bir uygulama başlatıldı. Sigara içen herkes içtiği sigara başına mutfaktaki kumbaraya 25 kr atacak! Biriken paralarla da her Cuma meyve alınacak ve afiyetle yenecek.
Bugünkü siftah Ridade ile benden, bereketi diğer içicilerden :) Şimdiden hepimize hayırlı uğurlu olsun :))

24 Şubat 2008 Pazar

Bebişlerim :)



Resimdeki iki minik yaramaz (tek yumurta ikizleri) 7 haftadır içimde yaşıyorlarmış da haberim yokmuş :))))

23 Şubat 2008 Cumartesi

Gaspar&Yegane Bebişleri 1 Yaşında

Bugün 23.2.2008! Gaspar ve Yegane'nin 8 bebişi tam 1 yaşında:)
Hepsi sağlıklı ve aileleriyle çok mutlu:)
Bebişlerin 1 yıl önceki hallerini merak edenler için önerim: http://www.gaspar.azbuz.com/

Daha nice sağlıklı yıllara ve ailelerinizle mutluluklara!

22 Şubat 2008 Cuma

Centilmen Arkadaşımız...

İşte alt kattaki centilmen: Umut!














İlk resmin açısından pek birşey anlaşılamıyor ama diğer resimde herşey apaçık ortada. Bu resimler tamamen spontane çekildi. Biraz önce Nazlı, Serpil ve Umut müşterilerimizden birisiyle acil bir görüşme için ofiste kafa kafaya vermiş, concall (telekonfrans) için telefon başında toplaşmıştı. Umut da her zamanki centilmenliğiyle, Serpil'in başı kalorifere çarpmasın diye elini onun kafasına siper etti.
Her ne kadar fanatik Fenerbahçeli olsa da, severim ben onu... :))

21 Şubat 2008 Perşembe

Burcuk Ailesine Kavustu:)


Uzun saatler ucakta gecirdigim yolculuk sonunda havalimaninda kuzenimi ve beni ciceklerle karsilayan aileme ve yakinlarima kavustum. Yolculugumuz hava kosullari elverisli oldugu icin hic aksamadi ama buna ragmen yaklasik 24 saat surdu:) Yerel saate gore gece 03:30'da Melbourne'daki evimize geldik ancak uyumak ne mumkun cunku ucakta yarim yamalak uyuyabilmis, uyanik oldugumuz sure boyunca da tetris oynamistik. Evde gun aydinlanana kadar sohbet ettikten sonra bu sefer abimle esini karsilamak uzere tekrar havalimanina dogru yola koyulduk. Onlari da karsilayip eve geldikten sonra ben aksama kadar deliksiz uyudum:)
Yillarca yasadigim sehre tekrar gelmek ve cocukken yaptigimiz seyleri hatirlamak, gittigim yerlere gitmek bana hep degisik duygular yasatir. Aradan yillar gecse de geldigimde kuzenlerimle ya da arkadaslarimla herseyin biraktigimiz gibi olmasi da ayri bir mesele. Sanki o sirada zamanda hicbir degisiklik olmuyor gibi.
Yukaridaki resim dun ailecek hayvanat bahcesine gittigimizde cekildi. Arkada ganguliler de var - babaannem kanguruya ganguli derdi, bir turlu dogrusunu ogretemedik ya da her seferinde bizi guldurdugu icin ganguli demeye devam etmis de olabilir tabii:)) Havalar genellikle guzel ama hayvanat bahcesine gittigimiz gun yagmura yakalandik. Bol bol fotograf cekiyoruz, gelince size gosteririm.
Hepinizi ozledim. Arada sirada neler yapmissiniz, neler olmus bitmis diye bloga bakiyorum. Umarim Dilek de facebook'tan gonderdigim selami iletmistir:) Bizi habersiz birakmayi sakinnn:)

Soldan saga fotodakiler: kuzenim Aysegul, babacik, ben, annecik, abimin esi Didem
Editorun notu: burcuk, ingilizce klavyede yazdigi icin turkce harfler kullanilamamis. biz de aslini degistirmedik. :)

Umut'la Gurur Duyuyoruz :)

Sevgili Arkadaşlar,
Blogumuzu futbol savaşlarının içine çekmek istemiyorum ama hemen solumda bulunan Umut'umuzu bugün görünce dayanamadım.
Şu fotoğrafının güzelliğine bakın! Sarı-lacivert renklerle, dün akşam yaşadığımız mutluluğumuzu perçinledi.
Kendisi sadık bir Fener'lidir. Ekolay.net'in bünyesinde bulunan "1907 sözlük" ün kamuoyuna tanıtılması konusunda nasıl canla başla çalıştığına hepimiz şahit olmadık mı?
Bravo Umut! Bravo Fenerbahçe!
Not:Fotoğrafın, koyu Beşiktaş'lılığı ile tanıdığımız Nazlı'nın masasında çekilmiş olmasının özel bir nedeni yoktur, tamamen tesadüftür :)

Al Sana Aynalı Süpürge...

Merhaba,
EMITT maceralarını anlatmayan bir ben kalmıştım. Anlatayım! ;o)
Çok renkli geçti fuar. Fotoğraflardan ve basından farkettiğim üzere, görmediğim çok stand olmuş. Hepsinde vakit geçirmek güzel olurdu ama fuar o kadar büyüktü ki; bu imkansızdı. En son gün olan pazar günü, kar ve fırtınanın da etkisiyle fuar nispeten daha sakindi. Senem ile birlikte standlar, dolayısıyla ülkeler ve şehirler arası yolculuğa çıkma fırsatı bulduk. Her standda bize sunulan yöresel ikramlardan bolca tattık. Çekilişlere katıldık. Ellerimize kınalar yaktırdık. Belediye başkanlarıyla, teyzelerle, dedelerle, sanatçılarla, stand görevlileriyle... birçok kişiyle sohbetler ettik. Kendimize ve sevdiklerimize hediyeler aldik.
Düzce standında birçok sanatçı hünerlerini gün boyunca gösteriyordu. Ebru Sanatçısı olan Ümran Öztürk ile tanıştık. Benim ve Senem'in meraklı sorularını büyük bir sabırla yanıtladı. Ümran, Düzce'de yaşıyor, birçok da hüneri var. Ebru fırçasını sarmak normalde 20 dakika gibi bir sürede hazırlanırmış, Ümran ise 30 saniye gibi çok kısa bir sürede sarıyormuş fırçayı. Ayrıca sümbül tarağını keşfetmiş; bir defada sümbül deseni çıkarıyormuş. Düzce'de Anadolu Sanat Evi'nde sanatını sergiliyor, cezaevindekilere ve engellilere dersler veriyormuş. Bu sanatı yapanlara "Ebruzen" denirmiş fakat bu sıfat günümüzde pek kullanılmıyormuş. "Zen" kelimesi Farsçada "kaş alan" anlamına geliyormuş. Tıpkı "Neyzen" ve "Semazen" gibi... Bu sıfat sanatçılar arasında tartışma konusu olmaya devam ediyormuş. Ebru Sanatı, 1500 yıllarına dayanan Geleneksel Osmanlı sanatı olarak günümüze yansımış. Şebek Mehmet Efendi'ye dayanırmış geçmişi. Şu an yaşayan 4 tane İcazet alan hoca varmış. Ümran kendine has olan Türk bayraklı Lale motifini 1dakika içerisinde gerçekleştiriyor. Biz oradayken de yaptı. Ebru sanatının en önemli özelliği "bir desenin sadece bir defa yapılıyor olması" Biz de yaptık ebrularımızı, aldık evimize götürdük. Çok güzel oldu; insanı dinlendiriyor da.

Paylaşmak istedigim bir konu daha var. Aynalı süpürge! Evet, evet süpürgenin üzerinde ayna var. Merak ettik, sorduk Edirne standındaki yetkililere. Bunun hikayesi de çok geçmişlere dayanıyor.

Evvel zaman içinde kalbur saman içinde...
Güzel bir gelin, bir de kaynana varmış
Gelin çok süslüymüş, günde defalarca aynaya bakarmış
Bu sebeple pek iş yapamıyormuş
Bu konuya bir çözüm bulmak gerekliymiş
Canına tak eden sevgili kaynana süpürgeye ayna takarak gelinin eline vermiş
Gelin! Gelin! Al sana aynalı süpürge
Hem aynaya bak hem de işine bak demiş...

Bir Emitt de burada sona ermiş...

20 Şubat 2008 Çarşamba

Kumburgaz'da Başbaşa!

Bildiğiniz üzere Marjinal ekibinin bir kısmı Sevgililer Günü'nü TÜYAP'taki EMITT Fuarı'nda geçirdi. Bir önceki blogumda da yazdığım gibi başka planı olmayanlar için oldukça eğlenceli ve değişik bir geceydi. Ve ben de o gün için planı olmayan kişilerdendim.
Benim Sevgililer Günüm oldukça renkli geçti. Tekrar aynı şeyleri yazmamak için sizlerle fuar sonrası yaptıklarımızı anlatacağım.
Gala gecesinden sonra Sebiha hanımla çıkarak Kumburgaz'daki otelimizin yolunu tuttuk. Eşyalarımızı odamıza bıraktıktan sonra bir şeyler atıştırmak(!) için (tabii ki sadece Sebiha hanım atıştırdı, ben eni konu yemek yedim :D ) otelin restoranına indik. Bir de ne görelim! Sizlerin de yukarıda gördüğünüz üzere tüm masalar mumlar ve çiçeklerle donatılmış, ortam loş ve bir şarkıcı kızımız, bir piyanist-şantörümüz ve bir de bas gitaristten oluşan canlı müzik ekibi de orada!
Benim için pek farketmiyordu ama eminim ki Sebiha hanımın bu geceyi canlı müzik eşliğinde benimle geçirmektense eşiyle yapacağı çok daha güzel ve romantik planları olabilirdi. :)
(Bu bloga özellikle Sebiha hanım'ın yorumunu bekliyorum :)) )

Rüzgar Gibi Geçti :)

Dilek, EMITT Fuarı'na gelmeyenler üzülmesinler demiş ama bence kesinlikle üzülmeliler! 10 salonun 10'unda da birbirinden farklı, bambaşka dünyalar vardı. Özellikle 2. salondaki yurtdışından gelen katılımcılar ile 5. ve 6. salonlardaki il ve ilçeler görülmeye, gezilmeye değerdi. Yerel ile globalin bu kadar güzel kaynaştığı Fuarda gerçekleştirilen etkinlikler de bir o kadar renkliydi.
Sebiha hanımla ben bir gece öncesinden (Çarşamba) kar, yağmur, çamur dinlemeden TÜYAP'a gittik ve salonla ilgili kendi payımıza düşen hazırlıkları tamamladık. :) Gittiğimizde Osman baba ve Alican tüm günü orda geçirmiş olmanın verdiği yorgunluğun doruklarındalardı. Bizim için asıl eğlence Çarşamba gecesi başladı diyebiliriz. O gece TÜYAP'tan çıktıktan sonra Kumburgaz'da kalacağımız otele doğru yola koyulduk. Otele varmak yaklaşık 1 saatimizi aldı. Aslında otel fuar alanına çok yakınmış ama yol üzerindeki uzuuun(!) yol çalışması nedeniyle gitmek epey zamanımızı aldı.
İlk günümüzde devlet protokolünün de geniş katılım sağladığı ve organizasyonu Marjinal tarafından gerçekleştirilen açılış etkinliği yorucu fakat bir o kadar da güzel geçti. Kültür ve Turizm Bakanı'ndan, Isparta'nın Yalvaç ilçesinin Kaymakamı'na kadar çok sayıda ve çeşitli kıdemlerden katılımcı vardı. Hazırladığımız sahne de gerçekten çok özel ve dikkat çekiciydi. Bu konuda çok güzel tepkiler aldığımızı belirtmeden geçemeyeceğim :) Emeği geçen herkesin ellerine sağlık.
Başarılı bir organizasyondan sonra sıra aynı akşam gerçekleştirilecek Gala'daydı. Yaşanan bazı teknik aksaklıklara rağmen yine de çok canlı ve bol danslı bir etkinik oldu. Guantanameralı müzisyen ve dansçılar ile sambacı kızlar hem kulaklarımızın hem gözlerimizin pasını sildi :)) 14 Şubat için daha iyi bir planı olmayanlar için değişik ve eğlenceli bir gece olduğunu söyleyebilirim. :)
Sanırım bu fuardan en karlı ayrılan kişi ben oldum çünkü Küçükkuyu Belediyesi'nden 3-4 günlük bir tatil kazandım :))) Standdan aldığımız "pembe zeytinler" meyvesini bana verdi sanırım :) Tabii, standlarda tattığımız envai çeşit tatlılar, yöresel yemekler de cabası. (Asuman hanım duymasın ama ben bir sürü şey yedim, 3 gün daha sürse 3 kilo daha alırdım! :)) )
Dilek ve Sebiha Hanım'a da cruise sözü verildi, umarım sözlerinde dururlar. Biz buradan duyurmuş olalım da... :)
Neticede 2 aylık emeklerimiz sonucunda ortaya güzel ve tüm yorgunluğumuza değecek bir etkinlik çıktı.

19 Şubat 2008 Salı

Kar-İstanbul-Trafik Üçlemesi

Aşağıdaki resimler 18 Şubat 2008, 09.00'da çekildi.
Kar göz gözü görmeyecek kadar çok yağmaya başladı bile...
Haftasonu pek aldırmadığım kar Pazartesi günü fena vurdu. "vurdu" diyorum ama bu benim için tamamen mecazi bir kullanım ya da "söz benim meclisimden dışarı" demem lazım çünkü aslında kar altındaki İstanbul-özellikle de trafiğin az olması nedeniyle-benim en sevdiğim zaman oluyor.

Yukarıdaki resimler 18 Şubat saat 13.00'de çekildi.
Kar bitti bile... :(((
Öyle ya, bir düşünün, hergün Anadolu-Avrupa yakası arasında trafikte gidip gelmeye çalışırken kimin derdi değil ki trafik? Ama normalde en az 1,5 saatte eve gidilebilirken, kar yağınca 30-35 dakikada gidilirse, böyle trafiksiz ama karlı bir İstanbul'u kim sevmez ki?!
Demek ki kar var diye özel araçlarla yola çıkmadan işine gidebilenler, aslında onlarsız da yaşayabilecek ve işlerine gidebilecek durumdalar. Ve bu fazla araçlar olmadan trafiğin de ne kadar rahatladığını düşünürsek, hiç trafiğe çıkmasalar diyorum... :)

Aşağıdaki resimler 18 Şubat saat 18.30'da çekildi. Ne kar ne buz, sanki sabahki hava o hava değil ve hatta sanki aynı günün içinde bile değiliz...


Neyse, benim bu kar sevgim fotoğraf çekme isteğimle birleşince İstanbul'da 18 Şubat Pazartesi günü sabah-akşam, kar sırasında ve sonrasında ve gün batımında manzaralar (Harbiye'deki ofisimizin penceresinden) böyle oldu. Bir dahaki kara görüşmek üzere...

!!!

Bir üniversite profesörü öğrencilerine şu soruyu sorar;
- Var olan her şeyi Tanrı mı yarattı?
Bir öğrenci ayağa kalkar ve cevaplar.
- Evet, her şeyi Tanrı yarattı!
Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine "Evet efendim" diye cevaplar.
Profesör devam eder.
- Eğer her şeyi yaratan Tanrı ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Tanrı yaratmış olur. Çalışmalarımızda uyguladığımız kesinleştirme prensibine göre de Tanrı şeytandır.
Öğrenci böyle bir önerme karşısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör öğrencilerine bir kez daha Tanrı'nın içindeki kaderin bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur. Bu arada başka bir öğrenci ayağa kalkar ve "Bir soru sorabilir miyim profesör" der. Profesör sorabileceğini söyler.
Öğrenci "Soğuk var mıdır" diye sorar.
Profesör; "Nasıl bir soru bu böyle, tabii ki vardır" diye cevaplar. "Sen hiç soğuktan üşümedin mi?"
Öğrenci "Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur; yaşamda/gerçekte biz soğuğu sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz. Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler. Örneğin, Mutlak 0, 273 Santigrad derece sıcaklığın kesin yokluğudur. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir" der ve devam eder.
- Profesör, karanlık var mıdır?
- Tabii ki vardır.
- Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü karanlık da yoktur. Yaşamda/ gerçekte karanlık ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte biz, Newton'un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur, yani karanlığı geçersiz kılar. Siz belli bir mekânın/uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçerek! Bu doğrudur değil mi? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/mekân için kullanılan bir kelimedir. O zaman size son bir soru daha sormak isterim, efendim. Şeytan var mıdır?
Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte cevaplar..
- Tabii vardır. Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde görürüz. O, dünyadaki işlenmiş tüm suçlarda, şiddette yer alır. Bunların tümü şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir.
Öğrenci itiraz eder.
- Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan basit olarak Tanrı'nın yokluğudur. O aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Tanrı'nın yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir. Tanrı şeytanı yaratmadı. Şeytan/kötülük insanın tanrısal sevgiyi yüreğinde hissetmediği zaman yaptıklarının bir sonucudur. O, aynen sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk, ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.
Profesör kürsüdeki yerine çöker.
Genç öğrencinin adı Albert Einstein'dir.

18 Şubat 2008 Pazartesi

EMITT'den Kısa Kısa Bilgiler...




EMITT fuarına gelmeyenler üzülmesin diyeceğim ama üzülebilirler de, çünkü gezilip görülmeye değer bir fuardı. Neler vardı neler, anlat anlat bitmez. Türkiye'den başlamak gerekirse, birçok belde ve il vardı. Türkiye'de yaşayıp bu güzel yerleri görmediğim için utanç duydum açıkçası. Her bir standı gezince sanki o yere gitmiş gibi oluyor insan. En çok görselliği olan ve akılda kalan yerlerden kısaca bahsetmek ve bu hoş vakitleri sizinle paylaşmak istedim. Hayvan dostu olarak en çok Sivas standında dolandım durdum. Neden mi ? Çünkü Sivas'ın meşhur kangal köpekleri vardı. İki tane büyük anne, baba ve bir sürü yavruları çok şekerlerdi. Anne ve Baba köpekler nerdeyse benim kadardı, hele iki ayağının üzerinde dursalar, yandım, benden bile uzunlar! Bu kadar iri olmalarına rağmen çok uysallardı, hele yavruları çok şirinlerdi. Üzüldüğüm tek nokta o kalabalıkta köpekçikler nerdeyse baygınlık geçireceklerdi.

Küçükkuyu, Çanakkale'nin beldelerinden. Kaz dağlarının eteğinde bir yer. Zeytiniyle meşhur mu meşhur; biz tattık gerçekten de güzeldi.

Şanlıurfa standını ne zaman görsek bir coşku bir coşku anlatamam! Yorulmadan saatlerce halay çeken gençler, bıkmadan şarkı söyleyen ve zılgıt çeken bir türkücü...

Hatay standında bir tatlılar ikram ettiler, parmaklarınızı yerdiniz. İlk defa değişik bir kabak tatlısı yedik, çok ilginç ve lezzetliydi :) Size de getirecektik ama satmıyorlardı, bize ikram ettiklerini de yedik yuttuk :)))

Trabzon standından arkadaşlarımız Nadya ve Senem'i bir türlü alıkoyamadık. Gümüş Trabzon bilezikleri, el ile işlenmiş gümüş kolye ve küpelere bir bir baktılar. Sonra da dayanamayıp aldılar. İyi günlerde kullanın diyor bir başka il'e geçiyoruz.

Fuar'ın en iyi stand ödülünü alan Konya, gerçekten görülmeye değerdi. Görsel açıdan ağırlıklı olarak Mevlana temasını işlemiş olmaları gelenleri büyüledi. Bir de Nasrettin Hoca tiplemesiyle karşımıza çıkan Kadir Çöpdemir epeyce kendinden bahsettirdi.

Son olarak, 50'den fazla ülkenin katıldığı bu Fuar'da benim en çok dikkatimi çeken Guantanamera oldu. Dansları ve müzikleriyle herkesi coşturdular. O kadar coştuk ki ben ve Senem kurslarına katılmaya karar verdik. Sizleri de bekleriz :)

Bu yazıma burada son veriyor yakın zamanda yapacağım "Turizm" konulu sunumda Türkiye'yi tanıtan ilginç detayları vereceğimi buradan duyuruyor, herkesi selamlıyorum.

13 Şubat 2008 Çarşamba

12 Şubat 2008 Salı

Wikipedia fikrinin çıkış noktası nedir?

Wikipedia fikri, özgür ansiklopedi fikrinden doğdu. Bu fikir ortaya çıkmadan önce yapacağım şeyin açık kaynaklı, serbest lisanslı olması gerektiğini düşünüyordum. Daha sonra internette bir çöküş yaşandı, hiçbir şey yapacak sermaye yoktu. Bu nedenle Wikipedia’nın kar amacı gütmeyen bir kurum olmasına karar verdim. Bu çok iyi bir düşünceydi. Wikipedia, kar amaçlı bir şirket olsaydı bu denli kültürel bir etki yaratmazdı. Kar amacı gütmediğinden topluluk içinde daha derin kökler saldı. Bugünlerde zamanımın çoğunu arama projesi üzerinde çalışarak geçiriyorum. Para kazanmak ve bu arama motorunun popüler olmasını istiyoruz. Para kazanmak kısmıyla ben ilgilenmiyorum. Ben bu web sitesini ve kaliteli arama sonuçlarını nasıl yaratabileceğim konusuyla ilgileniyorum. Üzerinde çalışmak istediğim şey de bu.

10 Şubat 2008 Pazar

www.hemozgurlukhemlaiklik.blogspot.com

Türban üzerinden son günlerde yaratılan kutuplaşmadan rahatsızlık duyan ve kutupların her ikisi tarafından da tam olarak temsil edilmediğini düşünen bir grup öğretim üyesi kamuoyuna bir duyuru yaptı. Ünivesitelerdeki türban sorununun ancak toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren haklar ve özgürlükler sorunlarıyla birlikte ele alındığında anlam kazanacağını vurgulayan bildiriye imza vermek isteyen öğretim elemenları www.hemozgurlukhemlaiklik.blogspot.com adresinden metne ulaşabilirler.

7 Şubat 2008 Perşembe

Pazartesi Sunumları - Umut

İnsanın kendi sunumunu yazması ne zordur:)

Şoför Nebahat Abla....


Bir çoğunuz bildiği gibi her gün Bakırköy yollarını Serpil'in, yani nam-ı diğer "Şoför Nebahat Abla"nın arabasıyla arşınlıyoruz. Serpil ile yolculuk yapmak çok eğlenceli ve güzel. Size anlatayım diyeceğim ama aslında anlatılmaz yaşanır :)
Arabanının içinde göbek atmadığımız mı kaldı, şarkı söylemediğimiz mi... neler neler... Dışarıdan bizi gören "çılgın bu kızlar!" diyordur kesin. Valla kim ne derse desin biz çok eğlenerek gidip geliyoruz. Hele Serpil'in araba kullanırken söyledikleri ve yaptıklarını bir görseniz!

Mesela her gün Taksim - Harbiye ışıklarında beklerken Serpil hep şunu der: "Dilekkkk! Galiba yine kaldırıma çıkmışız :)" Ya da bir araba bizi sıkıştırdığında Serpil'in, "Afferin, tabii tabii" diyerek direksiyonu bırakıp karşı tarafı alkışladığı çok olmuştur.
Kim demiş "Kadınlar araba kullanamaz" diye? Hey erkekler, size sesleniyorum! Araba kullanırken bir etrafa bakın isterseniz, erkeklerden çok kadın şoför var.

Film Gibi....
Geçen gün Serpil'e baktım da "İşte ya Nebahat Abla dediğin böyle olur" dedim. Arabanın ön sol lastiği inmişti, Serpil bir hışımla benzinliğe girdi. Ağır abla gibi indi arabadan, benzin görevlileri "Ablaaaaaa yardım edeyim mi?" dedi. Serpil de sert bakışlarıyla "Gerek yok hallederizzzz" dedi. Hava pompasını aldı ve ayarlarını yaptı, bir güzel şişirdi lastiğini. Ben de bu anı değerlendirdim ve resmini çektim, film gibi...
*Resimde görüldüğü gibi tekerleğin jantı yok, çünkü geçen gün bir sarsıntı yaşamıştık herhalde orada düştü. Filme dahil olmak isteyenleri bekleriz :)

6 Şubat 2008 Çarşamba

Pazartesi Sunumları - Leylan / Nevra


Türk Eğitim Derneği'nin Uluslararası Eğitim Forumu'nda Ankara'da görev alan Leylan ve Nevra, Forum'un konularından, eğitim sistemimizin durumundan ve yaşadıklarından edindikleri izlenimleri bizimle paylaştılar. Hem eğitim konusunda Türk Eğitim Derneği gibi bir Sivil Toplum Kuruluşu'nun varlığıyla umutlandık hem de gerçekleri bir kez daha yakından dinleyerek üzüldük. Kısacası daha yapacak çok işimiz var ve bizler var gücümüzle elimizden geleni ardımıza koymayacağız.

Pazartesi Sunumları: Nadya


İlginç bir sunum! Sovyet Rusya'nın dağılmadan önceki durumu ve günümüz. Nadya bize işte bu gerçekleri anlattı. Nereden nereye gelmişlerdi, nasıl bir eğitim süreçleri vardı, Ukrayna halkı şimdi neler yapıyordu. Alınması gereken çok ders vardı, biz de aldık elbet! Darısı asıl alması gerekenlere.

Pazartesi Sunumları: Alican Abi


Titizliği ile dillere destan Alican Abi bir kez daha matbaa işlerinde nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlattı. Kağıt cinslerinden bıçak örneklerine, basım işlerindeki püf noktalardan matbaadaki inceliklere kadar aklımıza bile gelmeyen konulara parmak bastı ve hazırlığı ile bizi şaşırttı.

4 Şubat 2008 Pazartesi

Yani pes!



Bir insana bir t-shirt bu kadar mı yakışır! Sanki dersiniz biri Cemal Bey'e özel tasarlamış... :p

2 Şubat 2008 Cumartesi

Geç Kalmış Yazı


Üzerinden bir yılın geçtiğine ve faillerinin hala bulunamayışına inanamasak da...
Unutmamış insanların varlığı karşısında umutlansak da...

www.calisankadinlar.com

Marjinal Yaklaşımlar e-bültenimiz kaynak gösterilerek www.calisankadinlar.com sitesinde yayımlanmaya başladı.

1 Şubat 2008 Cuma

My Blueberry Nights


Salı akşamı My Blueberry Nights (Benim Aşk Pastam) filmini izledim. Türkçe'ye neden öyle çevirmişler aklım ermedi çünkü klasik aşk filmi diye neredeyse gitmeyecektim:)
Oyuncularının Norah Jones, Jude Law ve Natalie Portman olduğunu öğrenince fikrim değişti.
Mutlaka görmeniz gereken bir film. İnsan böyle filmleri izleyince vurdulu kırdılı Amerikan filmlerinde insanlar ne buluyor ki diyor.
Hayat, keşfetmek, güvenmek, kaybetmek ve aşk üzerine bir film.
Bu arada, "Across the Universe'ü de izleyin mutlaka" demiştim. Unuttum sanmayın:)