29 Şubat 2012 Çarşamba

26 Şubat 2012 Pazar

Sirklere Gitmeyelim!




Bebişlerimizi işkencehanelere götürmeyelim. Onlara anlattığımızda üzülerek kendileri vazgeçecek ve gitmek istemeyecekler. Bugün örneklerini gördüm.

Hayvanlar doğal ortamlarında mutlular. Onları bebekken ailelerinden ayıran, zorla ve sonsuz işkencelerle insanları eğlendiren oyuncaklar haline getiren sirklere prim vermeyin.

23 Şubat 2012 Perşembe

Uçan Süpürge'den

Eğitim/öğretim süresiyle ilgili düzenlemeyi içeren yasa teklifine karşı
bir grup kadın ekteki metni hazırladık. İmzaya açıyoruz. Çok hızlı hareket
etmemiz lazım. Bugün öğleden sonra en geç saat 3'e kadar bu metni basına
yaygınlaştırmalıyız. Bilginize.
Uçan Süpürge

Soruyoruz!
Kiz cocuklar ilkokuldan sonraki egitimini 70 yasindaki adamin yataginda mi yapacak?
Zorunlu egitim/ogretim süresinin okul oncesi egitimi de kapsayacak sekilde ve kesintisiz olarak 12 yila cikarilmasi gerekirken, bes milletvekilinin verdigi yasa degisikligi teklifiyle cocuk yasta evliliklerin onü aciliyor.
AKP grup baskanvekilleri Nurettin Canikli, Mustafa Elitas, Ayse Nur Bahcekapili, Mehmet Aydin ve Mahir Ünal, “222 sayili İlkogretim ve Egitim Kanunu ile Bazi Kanunlarda Degisiklik Yapilmasina Dair Kanun Teklifi”ni TBMM Baskanligina verdi. Kadin ve cocuk alaninda calisan sivil toplum orgütlerinin her firsatta dile getirdigi “Zorunlu egitim/süresinin 8 yildan 12 yila cikarilmasi” talebini karsiliyor gibi gorünen yasa teklifi, “4+4+4” formülüyle egitim/ogretim sistemini geriye gotürüyor ve ozellikle kiz cocuklarin egitim hakki acisindan pek cok sakinca iceriyor.
Yasa teklifiyle;
Zorunlu egitim süresi gercekte 4 yila iniyor.
İlk kademe olan 4 yilin ardindan cocuk bireyler orgün egitimin disina cikacak ve ikinci 4 yillik dilim acik ogretimle iliskilendirilecek. “Erkek cocuklar gitsin cirak olsun, kizlar da acikogretimde evde otursun” anlamina gelen bu düzenleme kabul edilemez.
Zorunlu egitimin ‘kesintisiz’ niteligi yasa metninden kaldiriliyor.
Halihazirda 8 yil olarak uygulanan zorunlu egitim süresi, “4+4+4” formülüne gore kesintili hale gelecek. Bu durum sadece zorunlu egitimi 4 yila indirmekle kalmayacak, egitimin bütünlügünü de ortadan kalkacak. Biz kadin orgütleri ve hak savunuculari olarak ‘zorunlu kesintisiz 12 yillik egitim’ talep ederken, bu yasayla ortaya cikan sasirtmacalar kabul edilemez.
Okul oncesi egitim kapsam disi.
Yasa degisikligi teklifi, yine biz kadin orgütleri ve hak savunucularinin talebi olan “1 yillik okul oncesi egitimin zorunlu hale gelmesini” icermiyor. Cocuk gelisiminin onemli bir basamagi olan okul oncesi egitimin kapsam disi birakilmasi kabul edilemez.
Mesleki egitimin programina Bakanlar Kurulu karar verecek.
İlk 4 yillik zorunlu egitimden sonra ciraklik adi altinda mesleki egitime yonlendirme yapilacak. Cirak cocuk yetistirme egitiminde programa Bakanlar Kurulu karar verecek. Yürütme’nin Yasama’nin onüne gecerek boyle bir inisiyatifi kullanmasi hukuken kabul edilemez.
Ciraklik egitimi yasini 11’e düsürüyor.
Yasa degisikligi teklifi, ciraklik yasini 14’ten yukari cekmesi gerekirken asagi düsürüyor. 11 yasindaki cocugun cezai ehliyeti bile yokken calistirilmasi yasal degildir ve Uluslararasi Calisma Orgütü’nün belirledigi kriterlere aykiridir. Ataerkil baskilar ve endiseler nedeniyle o yaslardaki kiz cocuklar mesleki egitime gonderilmez, gonderilse bile bu egitimin icerigi cinsiyet rolleri cercevesinde kalacaktir (el becerisi, ev isleri gibi). Egitimde cinsiyetciligin terk edilmesi gerekirken, yeniden üretilmesi kabul edilemez.
Biz kadin orgütleri ve hak savunuculari;
Yarin (23 Subat Persembe) Meclis gündemine gelecek olan ve cok kisa sürede Meclis’ten gecirilecek gibi gorünen bu teklifin bu haliyle yasalasmasini kadin haklari, cocuk haklari ve temel insan haklari acisindan sakincali buluyoruz. Cocuk/kadin/insan haklari/egitim alanlarinda calisan tüm sivil orgütlerin beklentisini bosa cikaran ve kaygilandiran bu teklif;
Kiz cocuklarin kücük yasta evlendirilmesinin onünü aciyor.
1930’dan beri en az 5 yil olan zorunlu egitimin süresini 4 yila indiriyor.
İlkogretimi ikiye bolüp yarisini acikogretimle iliskilendiriyor, kiz cocuklari egitim ortamindan uzaklastiriyor.
Mesleki egitimde hangi cocugun hangi meslek alanina yonlendirilecegine Bakanlar Kurulu karar vermesiyle tek tip insan yetistirmenin zeminini hazirliyor.
Egitim/ogretim ‘kademeli’ degil ‘kesintisiz’ olarak ve okul oncesi egitimi de kapsayacak sekilde 12 yila cikarilmalidir.

22 Şubat 2012 Çarşamba

CV: Lilith

MPN İnsan Kaynakları Departmanı dikkatine,
Aşağıdaki referans fotoğrafımda görüldüğü üzere, ofis araçlarından printer, faks, fotokopi makinesi ve modem üstünde uyuma konusunda uzmanlığım bulunmaktadır. Uygun pozisyonlar için değerlendirmeniz ricasıyla, CV’mi bilginize sunarım.
Geçmiş deneyimler:
- Yere düşen kalemleri kovalama projesi, dönemsel eleman.
- Elektrik kablolarını çarpılmadan kemirme etkinliği, sahiple ilişkiler.
- Kedi kumundan kaleler yapmak – Sokak Hayvanlarını Koruma Derneği Sosyal Sorumluluk Projesi, gönüllü eleman.

Kurslar / sertifikalar / başarılar
- Köpek ırkıyla iletişim – Bir Kuyruğun Sallanmasındaki Anlam (Nuh’un Gemisi Eğitim ve Danışmanlık Hizmetleri sertifika programı, sınıf birinciliği)
- “İnsanların yemeği aynı, benimki ayrı” (Grup terapisi – Siyam ve İran ırklarının da
katıldığı etkinlikte, Irklar Arası Özel Ödülü)
- Bir İnsanı Mutlu Etme Atölyesi (2012 Mırlama Şampiyonluğu)
- İçimizdeki İlkel Ruh (Kişisel gelişim dersleri, hala devam ediyor...)

Referans:
-Talep halinde, medeni durumum hakkında veterinerimle görüşmeniz sağlanacaktır.

Mırıltılarımla,
Lilith the office Cat

17 Şubat 2012 Cuma

Kediler Günümüz Kutlu Olsun!

17 Şubat, Dünya Kediler Günü, fakat kedidaşlarına göre oldukça şanslı bir statüde olan bizim ofisteki 4 ultra şımarık kedinin bu durumdan haberdar olduğu söylenemez.. Azıcık cüce kalmış sarı, kaloriferde dürüm pozisyonunda uyukluyor, ofisin tek erkek kedisi Nuri genelde ulu orta serilip ilgi alaka bekler modda. Kızımız Lilith kısırlaştırıldığı için keyifsiz, ne kadar printer, modem vari aygıt varsa aralarına girip saklanma derdinde. Bir de şişko ve şehla nam-i diğer Zekeriya, ama dişi olduğundan Zekiye dediğimiz bir tane var ki, onu pek görmek mümkün değil, gizemini koruyor.

Kediler açısından 17 Şubat'ın, 16 ya da 18 Şubat'tan hiç bir farkı olmamasıyla beraber, bu konuda olsa olsa Şişli Belediye Başkanımız Mustafa Sarigül devreye girer, Aziz Valentine'in ardından bu sefer de kediler için Abdi İpekçi'ye kırmızı halı serere, bedava süt, mama, organizasyonu yapar. Zira ülke genelinde alakalı alakasız her günü coşkuyla kutlamaya meraklı bir toplumuz..Ama durun, Kediler Gününü kutlamak caiz midir? Kutlanacak bir tarafı var mıdır?

Sokaklar evsiz, barksız, aç kedilerle dolu. Hala köpekleri tekmeleyen, bacaklarını kıran, kedilerin üzerinde tepinenen insanların olduğu bir dünyada yaşıyoruz- ülke diyip haksızlık yapmayalım, bu manyaklıkları en gelişmiş "ileri demokrasi"lerde de görmek mümkündür. Ama yine de Avrupa ülkelerinde bugün “Mr. Cat and Mrs. Dog” falan denecek kadar bireyler halinde görülmeye başlanan hayvanlara, Türklerin yaklaşımı ise zaman ilerledikçe sanki geriye gitmiş.Bir zamanlar Rönesans hayvanlara "mahlukat" muamelesi yaparken, biz Türkler dünyaya örnek olduk.






Müslümanlıktan gelen köpekler pistir algısı nedeniyle, köpeğe yaklaşım pek sevecen olmasa da, gerek Selçuklular, gerekse de Osmanlılar Döneminde hayvansever insanlardık. Tarihimizde, Orta Asya Türkleri için kartallar ya da kurtlar mesela, önemli hayvanlar iken Osmanlı Döneminde de bu alışkanlık devam etmiş. Tarihi yapılara daha dikkatli bakarsanız- Ortadoğu’da dahil- hayvanları düşünerek yapılan detaylar gözünüze çarpabilir-özellikle suluklar. Güvercinlerin neden gökdelen, rezidans ya da modern yapıların önünde, yakınında değil de, camilerin veya tarihi sarayların önünde takıldıklarını hiç düşündünüz mü? Padişahların bütçelerinde güvercinlerin yem parası diye bir gider vardı. Onun da ötesinde, insanlar gönüllü ve ceplerinden hayvanları besler, yedikleri yemekleri hayvanlarla paylaşırdı. Hayvan beslemek berekettir inancıyla, beslenirdi.


Artık güvercinlere yem parayla satılıyor-turistik bir eylem-, hayvanları tekmeliyoruz, çocuklarımızı “aman dokunma” diye uzaklaştırıyoruz. Artık hayvanlardan ürküyoruz, hayvanlar bizden ürküyor.
Kürk giymemek zorunda değiliz, ya da deriden vazgeçme, ete ve tavuğa tövbe etmek falan zorunda da değiliz. Ama en azından insan olabiliriz, diğer pek çok şey olabildiğimiz gibi. Gücü kendinden az olanlara yeten ve özgüven eksikliği nedeniyle hayvanlara gövde gösterisi yapan insanlardan tiksiniyorum. Umarım onlarda kendilerinden tiksinir.

Bakarsınız gün gelir, devran döner. Son söz Mevlana’dan gelsin “Allah der ki: hayvanlar benim sessiz kullarımdır. onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır...”

Kediler Günümüz Kutlu Olsun!

http://www.mellowstateofmind.blogspot.com/2012/02/dunya-kediler-gunumuz-kutlu-olsun.html

1 Şubat 2012 Çarşamba

Van'da Donanlara...

YURDUM SEVMEK MACERADIR


Maceradır
Ülkeme aşk mektubudur
Her yaban neylersin ki yavan
Edirne ötesi sabah kahvaltıda
Bizde onun çay altıdır esası
Ezine beyazı ve Gemlik siyahı
Olmadan olmaz

Bir de otlu peynir çıkarırsanız
Sizden tatlısı bulunmaz


Yurdum sevmek maceradır
Öyle güzeldir ki çünkü
Onu sevmek marifet bile sayılmaz
Ankara Keskin'in bozkırında
Isırırken tenini gecenin süt dişleri
Ya da de ki “Eyvah”, de ki “Havar”


Erciş’te, bir göçükte
Çocuk
istihkakından karılmış
Bir beton muammasının altında
Herkesten “Orda kimse var mı?” kadar uzakta
Misafir nefeslerle umut sayıklarken
Yurdum sevmek maceradır...


Ya da büyük kalpli isimsiz bir kurtarıcı
Bir serdengeçtinin kuvvetli eli, sıkısından kavrayınca seni
Bir bebek gibi gülümseyince, kurtaranın yer yüzü
Yurdum sevmek maceradır...


Yaralarına deyince çok uzaktan
Tanımadığın bir dostun merhemi
Göz pınarlarına taşınca memleket ve
Merhamet kelimeleri
Yurdum sevmek maceradır..


Maceradır çünkü sevmek esasen dilsiz
Gönderenin adresi yok
Bu aşk
mektubu
Bu darb-ı mesel

Bu cürm-ü masal
Sensiz olmaz, sensiz olmasın
Sensiz olacaksa, olmasın...



Yılmaz Erdoğan

İçimizdeki Çocuk


Kar yağınca herkesin içindeki çocuk ortaya çıkar. Kapıdaki güvenlikçi amcamız dahil. Bu eserinden dolayı kendisini kutluyor, ileriki çalışmalarında başarılarının devamını diliyoruz.

Nugget ve Jelatin Gerçeği


Fotoğrafta gördüğünüz pembe şey,fast food ("ayaküstü yenilen yiyecek") menülerinde yer alan tavuk "nuggets"larının içine konan "tavuk etidir". Marketlerde satılan dondurulmuş tavuklar da bu işlemden geçirilmektedir. Bu karışımın mantığı; tavuğun tüm vücudunun (kemikler,organlar ve geri kalan herşey dahil) kıyma haline getirilmesinden oluşmaktadır. Bu karışım ayrıca çok sayıda bakteri ürettiğinden, amonyakla yıkanmaktadır. Bu etin tadı olmaması nedeniyle içine bolca tatlandırıcı katılmakta, pembe rengin normale dönmesi için de boyanmaktadır...


Bu fotoğrafta ise jelibon, marshmallow, şekerleme, bisküvi vs. birçok gıdada bulunan jelatinin nereden geldiğine dair ufak bir kare.
Afiyet olsun!

İdolümsün Barış Manço

Sanıyorum 12 - 13 yaşlarındaydım. Sınıfça Adam Olacak Çocuk programına seyirci olarak gitmiştik. O zamanlar stüdyo olarak Marmara Üniversitesi'nin Haydarpaşa kampüsünde, o görkemli tarihi binanın kulelerinden bir tanesinde, "kule stüdyo"da çekiliyordu program.



Hayatımda ilk kez bir üniversite binasından içeri, Barış Manço sayesinde girdim.


Hepimizi tek tek gözlerimizin içine bakarak selamlayan o adamın yüzündeki makyajı görünce, televizyona çıkan kadın erkek herkesin makyaj yaptığını orada öğrendim.


İlk kez dünyayı gezmek fikrini aklıma sokan, Barış Manço idi. Ekvator'da bir tasın içine doldurduğu suya süpürge çöpü atmış, "Ekvator çizgisinin bir yanında suyun içindeki çöp saat yönüne, diğer yanında saat yönünün tersine dönüyor" diye anlatıyordu. Üstünde yine o renkli gömleklerden ve deri yeleklerden birisi vardı.


Barış Manço söyledi diye, "kabak pişirsene" demiştim anneme. O günden sonra en çok kabak sebzesini sevmiştim.


Onun yüzüklerine baka baka ben de gümüş yüzük hastası olmuştum, 15 yaşımda 20 tane gümüş yüzüğüm vardı.


Sevgili Barış abi, sen yoksun ya...

Gerçekten de "Bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum. Hani dilim dilim doğrasalar beni Marmara Ege Karadeniz ve hatta Akdeniz cacık olur diyorum". Seni çoook özlüyorum.