28 Kasım 2010 Pazar

Gelinlerin En Güzeline Herkes Hayrandı

Dün gece anlatmakla bitmez...Gelinimiz de damadımız da hiç oturmadan tüm gece dans ettiler, onlara herkes hayrandı ama en çok Asya hayran kaldı sanırım. Onlarla birlikte ilk dansı yapabilmek için yer gök dinlemeden hep etraflarındaydı:) Pembeleri içinde, gelinimiz kadar prensesti Asyacık.

Oğlan Bizim Kız Bizim!



Marjinal için "Yılın Düğünü" dün gece Bursa Kervansaray Termal Otel'de gerçekleşti; Burcuk, Ercan'la dünyaevine girdi.

Marjinal ekibi, hava muhalefeti nedeniyle iptal olan feribot ve deniz otobüsü seferlerine rağmen yılmadı ve Körfez'i dolaşarak günün farklı saatlerinde Bursa'ya ulaştı. Ekipte ne yazık ki bir firemiz vardı; Nevra, Dila'nın hastalanması sebebiyle katılamadı. Az kalsın Umut da gelemeyecekti ancak Burcu'nun gazabından korktuğu için 39 derece ateşe rağmen son ana kadar ilaç dopingi yaparak yola çıkabildi. Nitekim dokuz canlı olduğunu gecenin ilerleyen saatlerinde dans pistinde ispatlayan Umut, ekibi sabah 4'e kadar Bursa alemlerinde de dolaştırdı.

Planlandığı üzere otelin hamam-kese-masaj hizmetlerinden yararlanan, tescilli İskender kebapçısında kebabını yiyen ve kestane şekeri alışverişini yapan ekip Pazar akşam saatlerinde yurda döndü.

Burcu ve Ercan'a bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz.

17 Kasım 2010 Çarşamba

Yaşam ve Ölüm Üzerine Bir Kaç Satır

Sevgili Davut, 12 gündür bu yazıyı yazacak gücü topluyordum. Bugün de topladığım söylenemez ama artık daha fazla öteleyemedim.

Sevgili Davut, bir araya geldiğimiz zamanlarda bana öylesine motivasyon kaynağı oldun ki, toplantı sonrası hayata başka sarılıyordum. Enerjin, yapacaklarına yetmeyeceğini anladığın saatleri boş durmadan geçirme arzun, yaşama bağlanışın...

Sevgili Davut, acılarından arınarak huzurla dünyaya bakıp bize çok şeyler söylediğini biliyorum, hissediyorum. Keşke sendeki enerjinin, heyecanın, azmin birazı bizlerde olsa.

Burcu'nun dediği gibi, "mekanın cennet olsun" Davutcum.

15 Kasım 2010 Pazartesi

11 Kasım 2010 Perşembe

Mutlu Tönbekici ve Tuğçe Baran ile...

Mısır Turizm Konsolosu Nehad Hanım'ı Vatan Gazetesi Köşe Yazarı Mutlu Tönbekici ve Tuğçe Baran ile Grissini'de buluşturduk...Tuğçe Baran bugüne kadar hiç görünmediği için fotoğraf çekilirken Mutlu Tönbekici'nin arkasına saklandı...

10 Kasım 2010 Çarşamba

Ödev

"Atatürk, devrimci bir dahi, yenilikçi bir aydındı. Donuk ve köhne bir tapınmayı hiç hak etmiyor. Onu sevmek, yaptıklarını, yazdıklarını, okuduklarını anlamak ve boşluğunu doldurmaya çalışmaktan geçmeli" Mine G. Kırıkkanat, Cumhuriyet, 10 Kasım 2010

Kim daha güçlü?


9 Kasım 2010 Salı

"Ara"yı Kaçırma, "Suç"a Ortak Olma!

Ofiste bu günlerde bir hareket var.
Hatta bir toplu eylem.
Ve belki de isyan...

Bir grup Marjinalli, Asuman Hanım önderliğinde gizli eylemlerine devam ediyor.

Grubun aklında milyonlarca tilki...

Gruptan olmayan bazı doğuştan şanslı arkadaşlar, grup üyelerinden birisini koridorda gördüğünde soruyor: "Şimdi ne saati geldi?"

Herkes sonuçları merak ediyor. Herkes, "bu iş ne zaman biter acaba" diye kara kara düşünüyor.

Asuman Hanım, bunun bir yaşam stili olduğunu söylüyor. "Hayatınızı artık böyle yaşamalısınız, bu felsefeyi benimsemelisiniz" diyor.

Kimi zaman grup üyelerinin performansı tartışma konusu oluyor.

Fısıltılardan yüksek sesli konuşmalara, bir konudur aldı başını, gidiyor...
"iyi gidiyorsun sen, keşke ben de senin gibi olabilsem... Tutamıyorum ki kendimi"
"Şşşt? Çekmecende ne var?"
"Kızlaaar buraya bakın, bundan alın!"
"Yine mi geldi saat?"
"Alo, anne, bak şimdi akşama şöyle yapmalısın..."
"Hay Allah görüyor musun, zamanını kaçırdım işte!"
"Al, iç şunu, çok iyi geliyor..."

Bir de elebaşı geliyor ara sıra ofise. Grup üyelerini teker teker çekiyor odaya...
Ellerinde eylem planının yazılı yönergesiyle bir bir girip çıkıyor üyeler o "görüşme odası"na...

Dışardan bakan, gören, duyan olsa, gizli bir çete harıl harıl korkunç bir intikama hazırlanıyor zanneder!

İtiraf ediyoruz...Evet, biz, bir grup Marjinalli, çılgıncasına...

REJİM YAPIYORUZ!

İsyanımız, fazla kilolara!

Kafamızı en çok kurcalayan soru: "Ara öğünümde ne yesem?"

Ortak olmaktan en çok korktuğumuz suç, bir kalıp çikolata!

Ama mutlu son yakında...

Şimdiden içine giril-e-meyen pantolonlar, ceketler çıktı dolap diplerinden.
Uzun toplantılarda leblebi yiyoruz marmelatlı kurabiyeler yerine.
Kuru kayısı, ceviz içi, kepekli galeta paketleri elden ele geziyor, öğle saatlerinde herkes aynı anda "sebze yiyelim" diyor.

Bu zorlu süreçte (tamam tamam, bu yeni yaşam biçiminde) yalnız olmadığını bilmek, grubun her üyesine ayrı ayrı güç veriyor.

Ve bugün fark ettim ki, buzdolabımız her zamankinden daha dolu - hatta tıka basa dolu! Eh, herkesin içine ara öğünlerini tıkıştırdığı bir poşeti var ne de olsa.

Mutfakta komik görünen bir diğer yer de, eskiden 2, bilemediniz 3 kutu mısır gevreğinin durduğu dolap: Kapağını açınca üzerime yulaflı müsli yığınları düşecek, ben onların altında kalacağım ve kimse günlerce sesimi duyamayacak, 34 beden o kota giremeden göçüp gideceğim bu fani dünyadan diye korkuyorum!

Siz siz olun, bu grubun yoluna çıkmayın.
Bizi, ağzınıza domatesi tıkıp mangalda nar gibi kızartamadığımız etler yerine sizi koymak zorunda bırakmayın!

Grubumuzun Kurban Bayramı'nın şeytani çağrılarından uzak olmasını diliyor, bol kuru meyveli ara öğünler temenni ediyorum.

Eeey 34 bedenli doğuştan şanslılar... Sizinle pek yakında hesaplaşacağız, bizi bekleyin anacım!

Daha Çok Ölenler

Geçen hafta İstanbul’da bir toplantı düzenlendi: WomanİST/KadınİST Uluslararası İstanbul Kadın Buluşması. Amacı, özetle, farklı dil, din, ırk ve renkten tüm dünya kadınlarını buluşturan bir köprü kurmak, otoriter ve baskıcı toplumlarda en çok ezilen kesim olan kadınların sorunlarına yönelik ortak bir bakış oluşturmak ve çözüme yönelik itici bir güç meydana getirmekti.

Toplantıda başbakanın konuşması sırasında “Eşit değilsiniz dendikçe daha çok öldürülüyoruz” yazılı bir pankart açan kadınların korumalar tarafından yaka paça salondan çıkartılması toplantının amacına ne kadar ulaştığını sorgulatmanın yanı sıra zayıf hafızaların tazelenmesi gerekliliğini de hatırlattı.

Metin yazarımız Ezgi Kızmaz’ın kaleme aldığı ve kendisine ödül getiren yazısını, unutulanları hatırlatması için buraya alıyorum.

Sevgili Güldünya,

Sen daha önce hiç mektup aldın mı? O kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? Senin hayatın mektuplara sığar mı, Güldünya? Dünyada şiddete maruz kalan tüm kadınlar, aslında aynı ülkede yaşar. Bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. Sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. Bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. Bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. Erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar.

Bu ülkede sokağa çıkabilen kadınlar, her akşamüstü, karanlık çökmeden eski bir oyunu oynar, Güldünya. Hava kararmadan eve dönme oyununu herkes çocukluğunda öğrenir, ama sadece kız çocukları hayat boyu oynamaya devam eder. Oyunun kuralları, hileleri, müzik kesildiğinde sandalyeye oturma oyununu hatırlatır. Müzik kapandığında, hava karardığında açıkta kalınmamalıdır. Müzik kesildiğinde oturmaya hazır olmak için nasıl bir sandalyeye yaklaşılır, etrafında oyalanılırsa, kadınlar da havanın kararacağını anladıklarında apar topar evlerinin olduğu mahalleye döner. Kadınlar, aceleci adımları müziğe uymadığı için durdurulamaz. Mahalleden ayrılmayıp oyunbozanlık yapanlar suçlanamaz. Kadınlar, bu oyunu karanlıktan korktukları için oynamaz, Güldünya.

Işık kapatıldı; sokaklar karanlık şimdi. Eve dönemeyen kadının yarın daha çok makyaj yapması gerekecek. Bu evlerde, her akşam toplanılır. Konuşulmaz, sadece nefes alınır. Bu gürültülü solumalardan, sessiz iç çekişlerden evlerin camları buğulanır. Buğulanan camlara kadınlar sevdiklerinin isimlerini yazmasınlar diye “yarın yapılması gerekenler” yazılır. Ertesi gün pencereden sokağa bakmak isteyen kadına yapılması gerekenler engel olur. Hep yapılması gerekenler bitmeden akşam olur, yine toplanılır, yine nefesler alınır, verilir. Artık sevdiklerinin ismini camın buğusuna yazmak kadınların aklından geçmez.

Camlarında kuralları yazılı bu evlerin camları silinmez, pencereleri açılmaz; içerisi havalandırılmaz. Kadınlar, her gün yakınlarının nefesleriyle boğulur. O kadar çok penceresiyle bu ev, sokağı görmeyen dört duvar olur.

Evlerin duvarları incedir, bu duvarları geçebilen yine de sadece sestir. Komşu kadının çığlığı televizyon sesiyle bastırıldıktan sonra uyunabilir. Bu evlerde uyuyabilmek için önce vicdanı uykuya yatırmak gerekir.

Güldünya, burada da, her gece kadınlar uykuya dalar. Rüyalarında yaralarını yamar. Ama aslında üstünde incecik örtüyle, olası katilinin yanında savunmasız yatar. Bu ülkede de, birisini öldürmeden kimse katil diye anılmaz. Belki bu yüzden kadınlar öldürülene kadar katillerine koca, baba, ağabey, dayı, amca demek zorundadır.

Bu evlerde geceler, gündüzler, yıllar geçer. Zaman içinde, havalandırılmayan evin kokusu, evde en çok zaman geçirmek zorunda kalanların; kadınların üstüne siner. Kadınlar, üstlerine sinen bu koku yüzünden evin dışındayken bile evi unutamaz. Yakınlarının nefeslerinin kokusu burnundayken nefesleri de ensesinde gibidir. Bu yüzden kadınlar evin içinde, onların gözü önünde nasıl davranıyorsa, evin dışında da öyle davranmak zorundadır. Kadınlar üstlerinde evin kokusuyla fazla uzağa gidemez. Kokuyu tanıyanlar onu ele verir. Bu koku yüzünden Bitlis-İstanbul arası 1505 km. olmaktan çıkar. Bu ülkede hiçbir yer o kadar uzak olamaz.
Ve Sevgili Güldünya, bu ülkedeki kadınlar hiç mektup almaz. Çünkü onlar kimsenin “sevgili”si olmaz.

Sen, Güldünya? Sen daha önce hiç mektup aldın mı?

Güldünya, ağabeylerin yol ortasında seni neden kalçandan vurdu? Kuzeninin kocasının sana tecavüz etmesinden, kalça hareketlerini sorumlu tuttukları için mi? Tecavüzden geriye kalanı, evlenmeden bu kalçaların arasından doğurduğun için mi? Ağabeylerin seni neden vurdu, Güldünya?

Sağ kalçanı kim kanattı, Güldünya? Bedenini yağmalarken onu sıkıca kavrayan akraban mı, yol ortasında oraya kurşun sıkan ağabeyin mi, yoksa hastanede orayı sarıp sarmalayıp korumayanlar mı? Güldünya, kim canını daha çok acıttı?

Annen mezarının başında sadece senin için mi ağladı, Güldünya? Bir anne kızının katiline her gün yemek hazırlamak zorunda kalır mı? Silahı verenle koyun koyuna yatar mı? Bir anne için kurbanla katili aynı karında taşımış olmak, yeterince ağır bir yük değil mi? Annen mezarının başında kimin için ağladı, Güldünya?

Sadece senin canın mı yandı, Güldünya? Başka kimler, aynı evde yaşadıkları için katillerine yakalandılar? Kimler tanıdık bir yüz olduğu için katillerini tanıyamadılar?

Alicia Aristregui, İspanya. 2004. Boşandığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü.
Birgül Işık, Elazığ. 2005. Katıldığı televizyon programında şiddet gördüğünü söylemesinin
ardından, sokakta oğlu tarafından öldürüldü.
Cheagh Rooteh, Irak. 1993. Yabancı bir adamla konuştuğunu gören babası tarafından öldürüldü.
Çiğdem İnce, İzmir. 2003 Evlilik dışı hamile kaldığı için ağabeyi tarafından öldürüldü.
Dilber Kına, İstanbul. 2001. Erkeklerle gezdiği için babası tarafından baltayla öldürüldü.
Evrim Sarıçiçekler, İstanbul. 2005. Ailesinin karşı çıktığı birisiyle evlendiği için ailenin
görevlendirdiği birisi tarafından öldürüldü.
Fadime Şahindal, İsveç. 2002. İsveçli bir genci sevdiği için babası tarafından öldürüldü.
Güldünya Tören, İstanbul. 2004.
Hatun Sürücü, Almanya. 2005. Zorla evlendirildiği akrabasından boşandıktan sonra bir “Alman
gibi” yaşadığı için sokakta ağabeyi tarafından öldürüldü.
Ivy Blore, Kanada. 2004. Aile içi şiddet kurbanı.
Kadriye Demirel, Diyarbakır. 2003 Tecavüze uğrayıp hamile kaldıktan sonra ağabeyi tarafından
öldürüldü.
Leticia Aguliar, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Maria Teresa Carlson, Filipinler. 2001. Evliliği boyunca şiddete maruz kaldı. Sonunda 23. kattan
atlayarak intihar etti.
Nadia Anjuman, Afganistan. 2005. Afganistanlı şair, kocası tarafından dövülerek öldürüldü.
Olivia Hodson, Amerika. 1999. Aile içi şiddet kurbanı.
Pınar Kaçmaz, Diyarbakır. 2002. Evden kaçıp mankenlik ajansına başvurduğu için babası ve
ağabeyi tarafından öldürüldü.
Rukhsana Naz, İngiltere. 1998. Evlilik dışı hamile kaldığı için annesi ve ağabeyi tarafından
boğularak öldürüldü.
Sevda Gök, Şanlıurfa. 1996. Pastaneye gittiği gerekçesiyle bir yakını tarafından öldürüldü.
Şemse Allak, Mardin. 2002. Evlilik dışı ilişkiye girdiği gerekçesiyle taşlanarak öldürüldü.
Tasleem Begum. İngiltere. 1995. Erkek arkadaşı olduğu için kuzeni tarafından arabayla
defalarca ezilerek öldürüldü.
Ursula Allen, Amerika, 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Victoria Anna, Amerika, 2002. Aile içi şiddet kurbanı.
Yeşim Sağlam, Adana, 1998. Kocasını terk edip sevgilisiyle beraber olduğu için babası ve kocası
tarafından öldürüldü.
Zehra Karagöz, Şanlıurfa, 2003. Başka erkeklerle olduğu söylentileri üzerine kocası tarafından
kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.
*

Alfabenin tüm harflerine kan bulaşmışsa, pekâlâ aynı harfler bu kez acıya ortak olmak için bir araya gelebilir. Bu mektupta da senin için bir araya geldiler, Güldünya. Tüm bu harfler, üstlerine bir daha kan bulaşmasın; bu mektuba sığmayan liste daha da uzamasın dileğiyle toplandı. Şimdi artık hepsi dağıldı, geriye sadece son olarak sana şunu söylemek isteyen harfler kaldı:

Güldünya, sen ağlarken, güler mi hiç bu dünya?

* İsimler ve bilgileri toplanırken www.amnesty-turkiye.org., www.bianet.org, www.ucansupurge.org www.radikal.com.tr, www.milliyet.com.tr, www.sabah.com.tr, www.guardian.co.uk, www.stophonourkillings.com, www.ncad.org (National Coalition Against Domestic Violence sitesi) yararlanılmıştır.

6 Kasım 2010 Cumartesi

Sevgili Davut Topcan'ı rahmetle anıyoruz...

Seni pozitif enerjinle, güleryüzünle ve heyecanınla hatırlayacağız.
Mekanın cennet olsun.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Görünüşe Aldanmayın


Programı Umut Ersoy Celal Toprak ile birlikte yapıyor, ben de figüran olarak resim karesindeyim:) Pazartesi akşamları Mikrofonda Sosyal Medya'yı Yaşam Radyo'dan dinleyin lütfen:)

Yenibiris.com Partisinden


Sımsıcak görüntü:)
Teşekkürler Yenibiriş:)