16 Kasım 2015 Pazartesi

Yaşasın Sosyal Sorumluluk!

15 Kasım İstanbul Maratonu’nda Marjinal Kahramanları olarak Koruncuk Vakfı için, çocukların ve gençlerin gelecekleri için Asya’dan Avrupa’ya büyük bir mutluluk ve heyecanla koştuk.
 Koruncuk Vakfı’nın da çarpıcı rakamlarla ifade ettiği gibi:Resmi rakamlara göre Türkiye’de en az 30.981 çocuk ve genç sokakta yaşıyor. Bunun dışında 14.398 çocuk ve genç devlet bakımında. Halbuki her çocuk anne sevgisiyle büyümeli.”
 İşte bu yüzden Koruncuk Vakfı, Bolluca Çocukköyü’nde korunmaya muhtaç çocuklara ve gençlere umut olmaya devam ediyor. Onları geleceğe umutla bakan, eğitimli bireyler olarak topluma kazandırmak için çalışıyor.
 15 Kasım’da binlerce yardımsever, güzel yürekli insan Koruncuk Vakfı’nın yanı sıra onlarca farklı alanda çalışan sivil toplum kuruluşuna destek oldu ve farkındalık yaratmayı başardı.
 Sosyal sorumluluk bilincinin artırılması adına kitlesel katılımlı bir fırsat yaratan İstanbul Maratonu, binlerce insanın yaşamına gerek maddi gerek manevi bir ışık oldu. Fakat halen erişilemeyen binlerce yardıma muhtaç insan, hayvan ve yaşam var! Bu nedenle yardım ve destek bilincinin hem bireyler hem devlet hem de kurum ve kuruluşlar için bir yaşam tarzı, var oluşlarının bir parçası olması dileğiyle yaşasın sosyal sorumluluk!


9 Kasım 2015 Pazartesi

Profesyonel Yaşam ve 14 Kedi




Bir işyerinin size yaşamın anlamını hatırlatması mümkün mü? Başarı, liderlik, etkili yöneticilik, vizyonerlik, organizasyon becerisi, müşteri memnuniyeti vb  ile değil, kedilerle. Çok mu tuhaf, hata bazılarınıza göre itici mi?

Tipik bir iş günü. Evden çıktınız, trafik, kalabalık, keşmekeş derken muhteşem işlemelerle dolu yüksek tavanlı tarihi bir binanın ağır demir kapısını omuzlayarak girdiniz. Yıllar önce yaşayan bir ustanın çaktığı Ascenseur – STIGLER- B.S.G.D.G. yazılı tabelasıyla, art nouveau tarzı ahşap iç kapılı, kendisi de ahşap, artık alışık olduğunuz hafif bir gıcırtıyla katları tırmanan asansöre bindiniz. Jet hızıyla değil, makaraların dönüşünü, metal halatların inip çıkışını dinleyip hissederek  en üst kata çıktınız. Çift kanatlı kocaman beyaz kapılı katta indiniz. Günaydın. Günaydın. Günaydın Gaspar! Odanıza girdiniz:

Doğal olarak masanızı dün akşam bıraktığınız gibi bulmayı beklersiniz. Dizüstü bilgisayarınız bıraktığınız yerde, masanın orta kısmında, sağında fare. Solunda sevdiğiniz birinin fotoğrafı belki. Hemen yanı başında arkadaşlarınızın size hediye ettiği bir kalemlik. Bugün bitirilmesi gereken işleri listelediğiniz defter veya belgeler. Koltuğunuz, sırt minderiniz belki. Bunu bir fotoğraf gibi saklarsınız zihninizde. Otomatiktir bu hareket. Sabah döndüğünüzde de değişmeyecek bir fotoğraf.

14 kedinin size gerçek yaşamı hatırlattığı tipik bir Marjinal sabahı ise şöyle olabilir: Ofise geldiniz, masanıza yaklaştınız. Dizüstü bilgisayarınız ile kalemliğin yeri değişmiş. Kalemlik nerede diye bakarsınız ama yok... Tükenmezler yerde. 2 kurşun kalem kemirilmiş. Kapı önünde yerde dün gece birilerini çok eğlendirdiği anlaşılan bir silgi ve dağılmış post-itler yatıyor. Üzerinde diş işleri. Kağıtların yeri de sırası da değişmiş. Koltuğunuzda tüm serinkanlılığıyla oturan bir tekir. Dün sadece siyahken bugün siyah tekir kılıyla kaplı sırt minderiniz yürüyüp odadan  çıkmak üzere kapı önünde. iPhone şarj kablosu dişlenmiş.

Bu fotoğraf dün akşamkine hiç benzemiyor. Peki bu sizi deli mi ederdi? Beni etmiyor. Etmiyor, düşündürüyor. Marjinal’de sabah geldiğinde koltuğunda oturur bulduğu kedinin kalkmasını sabırla bekleyen, oyalanırken kitaplığını düzelten, kahvaltı için mutfağa giden biri olabilirsiniz. Ya da odada kalıp pencereden dışarı bakıp ufukta yağmur mu güneş mi var, puslu bir İstanbul sabahı mı diye düşünür bulursunuz kendinizi.  Kedi hala koltuktadır, şöyle bir gerinir ve neden geldiniz diye hafiften rahatsız bir bakış atabilir size. Soruyu es geçer, gülümseyip pencereye dönersiniz. Gri bir kent fonuna artık kaloriferler yanıyor mu, bina bacalarından dumanlar çıkıyor mu bakar ve bir anda küçük resimden çıkıp büyük resme dalarsınız. Belki çarpık kentleşmedir o anda sizi çarpan. Belki de saklandığı bulutun arkasından çıkmaya çalışan güneş. Bir noktada mutlaka bir durup önünüzde uzanan günü düşünür, hızlı bir plan yapar, masaya dönersiniz. Tekir şimdi koltukta sırt üstü yatıp göbeğini açmış, okşamanızı bekler. Size alabildiğine güvenen bir canlı... o yumuşak karnının çekiciliği.. elleriniz ipek tüylerin üzerinde gezer. Gülümsemeniz, tek başınıza odada yüksek sesle ağzınızdan çıkan sevgi sözcükleriyle harmanlanır. Doğal, samimi sesler. Kerata seni.. küçük sıpa... yerimm...

İşte şimdi hazırsınızdır. Hemen masaya oturup ekranı açmadınız. Doğanın, güvenin, sevginin, yaşamın içinden geçip iş gününe başladınız. Önce zihninizde hazırlandınız.

Gün içinde... Basın bülteni yazılıyor, kontrol ediliyor, briefler inceleniyor, mailler okunuyor, ürün tanımları, web siteleri, sunumlar, acil işler, toplantı takvimleri.... derken gözünüz karşınızdaki kanepede birbirini yalayarak oynaşan Tırmık’la Nuri’ye takılıyor. Siz onlara bakarken onlar da size çeviriyor gözlerini bir an. Tırmık sanki biraz acırcasına bakıyor size. Sonra aman bana ne diyerek dönüyor Nuri’nin kulaklarını yalamaya. Sonra uyuyakalıyorlar.

Bu sizi bir an olsun düşündürüyor. İnsan eliyle şekillenmiş dünyalardan çıkıp doğal, yapmacıksız, temel ihtiyaçların ön planda olduğu, sevgiyle yoğrulmuş ilişkileri hatırlıyorsunuz. Sizin de bunun bir parçası olduğunuzu. Ve iyi ki olduğunuzu... yazdıklarınıza, düşündüklerinize işliyor bu sıcaklık.

Kılıyla, tüyüyle, o küçük dünyamızın vazgeçilmez olduğuna inandığımız araçlarını hiç umursamadan dağıtan kayıtsızlığıyla, hiç beklemediğiniz bir anda klavyenizin üzerine olanca aldırışsızlığıyla oturuveren Mayki’siyle size sürekli yaşamı, doğayı, doğalı, sevgiyi ve gerçekliği ta temelinden hatırlatan bir yerdesiniz.

Dling! Burada her sabah bir mail düşer beyninizin içindeki kıvrımlarda saklanan  organik bilgisayara. Konu kutucuğunda şöyle yazar: Reminder.

Gerisi size kalmış.

18 Eylül 2015 Cuma

LOUİS WAİN-MUTLU ETMEK İÇİN KEDİLERİ RESMETMEK


Yaşadığımız bu zamanların zor olduğunu kimse inkar edemez. 21.yyda yaşamamıza ve her şeye daha kolay ulaşmamıza rağmen belki de bizim için gerçekten değerli olan her şeyi farkında olmadan yaşıyoruz. Hemen herkesin şehir hayatının yoğunluğu içerisinde kaçmak kurtulmak istediği bir hayat var. Kiminle konuşssanız nereye gitseniz hep bir memnuniyetsizlik hakim bu zamanda. 2000 ‘li yıllar hayatımızdan çok şey götürürken çok kolaylıkları da beraberinde getirdi kuşkusuz. Oysa ki 1.Dünya şavasının patlak verdiği zamanlarda bir çok insan için hayat sadece hayatta kalma mücadelesiydi. Yoksuluk şavaşmaktan yorulan insanların yaşadığı mutsuzluk insanların birbirlerine daha sıkı sarılmalarına ve  sanata yönelmelerine neden olmuştur. Bu dönemde belki de kendine has eserler veren tek kişiydi Louis Wain .Louis wain 1860-1939 yılları arasında yaşamıştır. Aslen İngiliz olan Ressam yaptığı kedi resimleriyle fark yaratmıştır.

Louis Wain çok sevdiği eşinin kansere yakalanmasıyla  eşini eğlendirmek için kendi kedilerini resmetmeye başlamıştır. Evde yaşayan kedilerin birbirinden ilginç hallerini resmeden ressam için eşinin hayatındaki önemi çok büyüktür. Kedilerin birbirinden ilginç hallerini resmetmesi Wain eşinin son zamanlarında onun için büyük bir moral kaynağı olmuştur. Wain’nın tüm çabalarına rağmen eşi kısa süre sonra vefat etmiştir. Eşinin vefatından sonra tüm hayat enerjisini kaybeden Wain için sıkıntılı günler başlamıştır. 1914’te 1.Dünya savaşınında patlak vermesiyle. Psikoloji alt üst olan Wain’a 57 yaşında şizofreni  teşhisi koyulmuştur. 57 yaşından sonra gelen bu hastalıkla Wain  biribirinden güzel eserler resmetmeye başlar. Victoria dönemi İngiltere’sinde Wain çizimlerine olan ilgide  popüler bir artış olur. Çizmiş olduğu muhteşem kartpostallar  insanların çok ilgisini çeker.

 Tuhaf davranışlarından dolayı yoksulların barındırıldığı bir akıl hastanesine yatırılır Wain. Başbakan Ramsey MacDonald Wain’in şartlarını daha da güzelleştirecek bir fon açarak ona sanat hayatı ve geçimi için destek olur. Ve çalışmalarının mükemme lçizgileri bundan sonra başlar. Onun desteği sayesinde resimlerini ve adını daha çok duyuran Wain bu dönemin en önemli ressamlarından biri haline gelir.  Hatalığı öncesi eserlerinde insanlardan esinlenen neşeli, eğlenceli kediler yapan Wain rahatsızlığından sonra kendi iç dünyasını anlatan renkli ,hayal alemi yansıtan kediler çizmeye başlamıştır.İl dönem yaptığı kedilere kıyasla son zamanlarında çalıştığı kedilerin yüzlerinde daha asi ve korkulu tavırlara rastlanır.

Herbert George Wells kendisini şöyle yorumlamıştır; “O, kedileri kendisinin kılmış. Bir kedi tarzı, kedilerden oluşan bir toplum, bir dünya yaratmış. O kadar ki, Louis Wain’in kedilerine benzemeyen ve onlar gibi yaşamayan İngiliz kedileri kendilerinden utanır olmuşlar. Ressamın sadece kediler üzerine çalışması esine olan özlemini ve iç dünyasını kediler üzerinden anlatmasıdır. Lois Wain resimlerini inceleyen herkes kedilerin yüzlerindeki tedirginliği korkuyu ve hayatta karşı olan alaycı tavrını net olarak hissedebilir. 60ların sonunda Wain tarafından başlatılan bu akım İngiltere ve Avrupa dışına çıkarak. Dünyanın öbür ucu olan Avusturalya’da sergilenmiştir.

Bir sevgi düşünün ki hayat sadece onun sevdiklerinden ibaret. Zoraki şartlar nedeniyle heba olmuş bir hayat ,yoksulluk  şavaş  kayıplar ve kötü koşullar .İnsanın içinde bulunduğu depresif halden çıkmak için sanatın ve edebiyatın bir alanına yönelmeye mecbur bırakıyor. Bu aslında içten gelen bir istek . Çünkü sanat insanın içindekini dışarı çıkarmasına yardımcı oluyor. Sayesinde ortaya çıkan bu muhteşem aynı zamanda insanı hüzünlendiren bu   eserler Louis Wain  için ne  kadar gerçekse bizim için o kadar hayal.




4 Eylül 2015 Cuma

Sürprizlerle dolu bir dost: Dali Events

Övünmek gibi olmasın, bize çok çiçek gelir.
İrili ufaklı, mis kokulu, rengarenk, teşekkür dolu, özlem dolu, tebrik dolu...
Yalnız bu seferki biraz çıtayı yükseltti. 

Sadece bir çiçek değil, saksı içinde bir Marjinal hikayesi yazan Dali Events'e kucak dolusu sevgilerimiz ve bu muhteşem sürprizleri için teşekkürlerimizle...

Ve karşınızda, Gasparı, kedisi, bilgisayarı, hamağı ile... bir saksı Marjinal!  


2 Eylül 2015 Çarşamba

Benim Gözümle Marjinal Porter Novelli






        Marjinal, 22 yıldır aktif olan bir iletişim ajansı. Ben de ODTÜ İktisat’ta 3. yılını geçirecek bir öğrenciyim. Peki bir ajansla bir yarım iktisatçının yolları nasıl kesişti dersiniz? Aslına bakarsanız, çocukluğumda reklamları hep dikkatle izleyip kendimce hangi reklamı en çok beğendiğime karar verirdim. Bu konunun üzerine düşündükçe meydya dünyasının farklılığına inanmaya başlamıştım. Hayatımda hiçbir ajansın önünden de geçmemiştim ve bir ajansta çalışan tanıdığım da yoktu. Bu süreç kafamın bir köşesinde merak ettiklerimle beraber durmaya devam etti...

       Bir gün Marjinal PN ajansının başkanı Asuman Bayrak’la tanıştım. Kendisini çok sevmemin yanı sıra, sohbet ettikçe aramızdaki bir benzerlik ortaya çıkmıştı. O da yıllarca finans sektöründe çalışıp daha sonra kendi ajansını kurmuştu. Benim için zihnimde ampulün yandığı an bu benzerliği anladığım andı! Aynı yaz iki staj yapmaya karar vermiştim; biri finansal danışmanlık firması ve diğeri de bir iletişim ajansıydı! Asuman Hanım’a da bu konuyu açınca kendimi Marjinal’de buldum J Benim gibi kedi ve köpekle bu kadar yakın iletişim kurma imkanı olmamış ve hafif de ürkek diyebileceğiniz biri için buradaki atmosfer bambaşkaydı; burası Hayvan Dostu Şirketti! 2 köpek ve sayabildiğim kadarıyla 10 civarı kediyle uzun zamandır merak ettiğin ajans dünyasına hoşgeldin Özge!

      Birçok bölüm arkadaşım ekonomiyle ajansı zihinlerinde yan yana getirmekte zorlandı ve bana “neden?” diye sordular. Aslında burada olma amacım küçüklük meraklarımı gidermek ve farklı bir tecrübe edinmekti. Sıradan bir ajans olmadığını Asuman Hanım’ı tanıdığım kadarıyla tahmin ediyordum ama içindeki insanlar sıcaklığı, kedilerin hareketliliği ve köpeklerin dostluğu bana çok keyifli bir tecrübe sunmuştu. Gerek medya gerek müşteri olsun çok farklı konularda çalışma fırsatı buldum. Buraya gelen her stajyere ilgi alanı doğrultusunda sunum yaptırılması fikrine da hayran olduğumu eklemeliyim.

      Burada şirket ruhu var diyebilirim, anca beraber kanca beraber! Her öğle yemeğimizi hep beraber yedik. Doğum günü kutlamak için biraraya da geldik, arkadaşlarımızın ofiste yaptıkları müziği dinlemeye de. Ve kesinlikle size ofiste mola verdiğinizde yavru bir kediyi sevebilmenin mutluluğunu da tatmanızı tavsiye ederim! Tek söyleyebileceğim, insana bu kadar saygı duyan özgür bir şirketin kolay bulunmadığıdır. Ben burada kendime farklı dünyalar açtığımı düşünüyorum. Yeni insanlar tanımak, samimiyetle çalışmak ve özellikle benim için hayvanlarla bu kadar içli dışlı olabilmek son derece keyifliydi!

      Beni aranıza aldığınız ve bu güzel tecrübeleri edinmemi sağladığınız için başta bana bu fırsatı veren sevgili Asuman Hanım ve benimle yakından ilgilinen sevgili Serpil Hanım olmak üzere tüm MPN ailesine çok teşekkür ederim J  Tekrar görüşeceğimize yürekten inanıyorum, hepiniz tek tek iyi ki varsınız!

                                                               Özge ÖNCEL

28 Ağustos 2015 Cuma

Galatasaray TV'de Galatasaray Derginin ilk sayısı Yayın Kurulu Marjinalliler'den geldi

Galatasaray Dergisi ile ilgili olarak Selin ve Avi bugün saat 14.00’da Galatasaray TV  “Gün Ortası Programı”na canlı yayına katılıdı. :)



 




17 Ağustos 2015 Pazartesi

12 Ağustos 2015 Çarşamba

Teşekkürler ÜNLÜ & Co


Bir zarif çiçek de ÜNLÜ & Co'dan geliyor ve "keşke her gün doğum günümüz olsa" dedirtiyor. 
Kucak dolusu teşekkürler!

Yine mi güzeliz, yine mi çiçek!


Ve günün çiçeği #Homend Ailesi'nden geliyor.
Doğuşundan bu yana aşk yaşadığımız güzel markanın güzel insanları tabii ki doğum günümüzü kutluyor...
Kucak dolusu teşekkür ve öpücük!

11 Ağustos 2015 Salı

#iyikidoğdunMPN




İyi ki doğdun MPN, 
İyi ki varsın.
İyi ki bugünlere geldin.
İyi ki #penguen ekibi gibi insanlarla yolumuz kesişti, sayende...
İyi ki "iyi ki"lerin sonu gelmiyor. 

"We all are mad here." Çiçek kokularından herhalde... 


21 Temmuz 2015 Salı

Kediler ve Adalar


Kediler ve adalar arasındaki ilişki  değişiktir. Ne zaman bir adaya gitseniz adanın bekleyenidir onlar. İstanbul’da yaşayanlar için özellikle yaz aylarında adalar kısa zamanlı kaçış noktasıdır. Kediler adaların sembolü yaşayan en güzel canlı süsleridir. Yazın kalabalık ve yaz sezonu olduğu için durum iç acıcı olsa da kışın maalesef bu tablo hiç iç açıcı değildir.  İnsanın içini acıtır. Terkedilmek her canlı için çok acıdır. Sadece geri dönemesin bir daha bulunduğu yere gelemesin diye adalarda kaderlerine terkedilen bir çok hayvan var . O yüzden adaların onca güzelliğinin yanında kaderleri olmadığı halde 4 tarafı denizle çevrili bu kara parçası bazen  hayvan hapishanesi  gibidir.  Yazın yine bir şekilde doyup kışın ıpıssız sokaklarda karnına bir lokma ekmek koymadan hayatta kalma mücadelesi veren hayvanların çilesidir adalar. Adaların bu yüzünü kimse bilmez. Gidende görmek istemez. Siz vapurdan İstanbul’u izlerken orada kalan hayvanlar gelen vapurlarda gelecek insanların  yollarını gözler. Kışın orada kalan insanlar yetebildiğince hayvana yetmeye çalışırlar. Çöp kutuları boşalır. Vapur sefer saatleri azalır. Fırtına çıkar. Adalar da yalnız kalır hayvanlarda. Tablo  iç karartıcı olsa da gerçek maalesef böyledir. Özellikle İstanbul’da bulunan adalar için durum çoğunlukla böyle.

Türkiye’de bulunan bir diğer gözde tatil mekânlarının başında gelen bir ada da Cunda adasıdır. Ayvalık’tan Cunda’ya ayak bastığınız anda sizi limanda kediler karşılar. Kimi zayıf sıska, büzüşmüş bir sandal kenarında balık beklerken bulursunuz. Kimisi koca kafalı Cunda efesi edasındadır. Kimisi ise yavrularını uzakta bırakmış memeleri emzirmekten sarkmış restoranlarda bir parça kalamarın  peşine düşmüştür. Burada dükkan sahiplerinin kedileri olabilenler şanslıdır sadece. Güneşın ısıtması denizin pırıl pırıl parlamasından başka ne kalır ellerinde hiçbir şey. Sizin benim gibilerin bir avuç sevgisine hasret yaşarlar. Birbirlerine sarılıp koyun koyuna yatarlar. Ada kedilerle anılır kediler adayla. Ahh bir anlatabilseler dertlerini . Onlar anlatamasa da bizler anlamalıyız dertlerini.

Türkiye’nin her köşesi cennet olan bu topraklarda Ada’lar doyurulmayı bekleyen hayvanlarla dolup taşıyor. Ülkemizde hal böyleyken bir kedi olarak yaşanabilecek bir ada var ki buradan çok uzaklarda. Burası kediler için adeta dünya da yaşanabilecek bir cennet. Buranın egemenleri kediler.

Bahsettiğimiz bu yer Japonya’nın  batısında yer alan kedi adası olarak adlandırılan Aohşima  adası. Burada sadece 22 insan yaşıyor. Kedi nüfusu adanın nüfusunun çok üstünde. Ada’da toplamda 120 den fazla kedi yaşıyor. Kedi adası olarak anılan Aohşima sakin sevimli bir balıkçı kasabası. Burada bulunan kediler her gün istedikleri kadar balık yiyorlar. Onları gün boyu besleyen ada sakinleri için kediler buranın olmazsa olması. Kedi nüfusu bu kadar çok olduğu için her yıl  bir çok turist kedileri görmek için bu adayı  ziyaret ediyor. Aohşima’nın kedili ada olma hikayesi ise oldukça ilginç.

Zamanında balıkçı teknelerine istila eden farelerin uzaklaştırılması için adaya birçok kedi getirilmiş. Zamanla bu kediler fareleri temizlemiş ve çoğalmışlar. Şimdi Aohşima kedilerin istilası altında. Ada halkı ve adayı ziyaret eden turistler tarafından beslenen kedicikler bir arada mutlu mesut istedikleri gibi yaşıyorlar. Ada kedilerinin nüfuslarını kontrol altında tutabilmek için bir kısırlaştırma kampanyası başlatılmış. Kedi nüfusunun bu kadar yoğun olduğu bir yerde köpekler tabi ki bulunmuyor.  Aohşima adası hem doğal güzellikleriyle hem de kedileriyle kedi severler için mükemmel bir tatil noktası olmaya aday. Ada yerlileri kendileriyle beraber yaşayan kedilerin kendilerine şans getirdiğine inanıyor. Ve günlük işlerini de kedilere göre ayarlıyorlar. Onları el üstünde tutuyorlar. Kimse güne kedileri beslemeden başlamıyor. Balıkçılar hava durumunu tahmin etmede kedilerin kendilerine yardımcı olduğunu söylüyor.

Fotoğraf sanatçısı Fubirai kedilerin birbirinden ilginç anlarını güzelliklerini fotoğraflamak için 5 senesini kedilerle beraber bu adada geçirmiş. Onların ne kadar özel olduğunu anlatmak ve fotoğraflamak için bu kadar yıl çalışmış olsa gerek. Kedilerin el üstünde tutan ada halkı sayesinde kediler kurallar ve kısıtlamalar olmadan istedikleri yerde istedikleri şekilde özgürce dolaşabiliyor.

Bu ada da kışın hüzün yazın sevinç yok. Feribotların gelmesini için limanda yol gözleyen kedilerde. Çünkü Aohşima’da  adanın sahipleri zaten kediler.




16 Temmuz 2015 Perşembe

Olmak Zorunda Olmadığın Kendin olduğun Yer


Küçüklüğümden beri bir gün gerçekten sadece iyi insanların olduğu yerde bulunur muyum? Diye düşünüp dururdum. Ana okulunda okuduğum yıllar bölük pörçük resim kareleri gibi gözümün önüne gelir bazen. O zaman bile ne zaman sokakta bir hayvan görsem ağlamaklı olur sadece onu düşünürdüm. Ben zaten kişilik olarak çocukluğumdan beri hassas bir insandım. Zaman ve yaş ilerledikçe insan hayata ayak uydurmak için kendini negatif hissettirecek duygularla mecburen savaşmayı öğreniyor. İstanbul’da yaşayan insanlar olarak her dakika stres ve gergin olma potansiyelimiz çok daha yüksek. Bir de bu kargaşa yetmezmiş gibi hayvan dostlarımızı beslerken bizlere fırsat vermeyen, onlara kötü sıfatlar takan onların yaşamasına bile tahammülü olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Hemen hepimiz çevremizde böyle olaylara tanıklık ediyoruz.  Çalıştığım iş yerlerinde de mahallemde de böyle durumlarla mücadele etmek zorunda kaldım. Fakat, sonunda ne istersen hayat bir şekilde seni hakettiğin yere götürüyor. Yaklaşık 2 ay önce başladığım yeni iş yerim yıllardır hayalini kurduğum bir yer. Herhalde kendime  bir iş kursam kurmak istediğim yer aynen burası gibi olurdu. Marjinal Porter Novelli 1993 yılından bu yana Pr ve Reklam alanında hizmet veren bir ajans. Şirket sahipleri Asuman Hanım ve Apo Bey için hayvanların yaşam hakkı ve rahat etmeleri çok önemli. Bu nedenle ajansın 12 kedisi ve 2 köpeği var. Apo Bey’le sohbet etmeye fırsat bulduğum sırada bu geniş aileye nasıl sahip olduklarını sordum. Apo Bey’de kısaca onların hikayesini anlattı. “Hayvanları seversiniz ya da sevmezsiniz bu kişisel tercihiniz fakat onların yaşam hakkına saygının esas olduğunu onlara esaret altında tutma gücünü elde etmemizin onlara zulmetme hakkını doğurmadığını. Şirketin evcil hayvan sayısının biraz fazla olmasının bu bakış açısı doğrultusunda geliştiğini söylüyor”. Ajans köpeklerinden Gaspar dışında tüm hayvanlar sokaktan alınmış. Ve hepsinin başından geçen bir hikayesi var. Apo Bey ajansa gelen her yeni arkadaştan sonra bu son dediklerini fakat, sokakta soğuktan donmuş bir kedi yavrusu gördüğünde bunun pekte mümkün olmadığını söylüyor. Apo Bey ve Asuman Hanım için bütün hayvanları çok özel. Fakat, Gaspar ilk olduğu için onun sayesinde hayvanların birer birey olduğunu farkına vardığını söylüyor. Bunun içinde onlardan gelen karşılıksız sevgiyi onlara elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışarak değerlendiriyor. Bu ofiste kedi ve köpek sevmeme gibi bir şansınız yok .  Zaten sevmeyen insanlarda bir süre sonra alışması an meselesi çünkü onların size verdiği karşılıksız sevgiyi isteseniz de istemeseniz de dahil oluyorsunuz. Her sabah sabah geldiğimde beni karşılayan bir ekip hazır mesela Nuri,Mickey ve Tırmık beni sabahları hiç yalnız bırakmıyorlar. Kimi klavye üstünde kimi telefonumun yanında. Örneğin Tırmık sokaktan gelmesine rağmen sokağı yine çok merak edenlerden. Dışarıya çıkıp gezmek ve kızları tavlamak istiyor. Uysal tombiş Mickey ise sabah getirdiğim poğaçaların ya da simitlerin peşinde. Kendisi süt ve ayran’a bayılıyor. Nuri ise tam bir kucak delisi kucağa oturduğu anda size masaj yapmaya başlıyor. Kim böyle bir kedisi olsun istemez ki Uzakdoğulu kızlar Nuri’nin patilerinin yanında halt etmiş. Ekibe yeni katılan küçük prenses gri tekir kızımızın ismi ise Duman .Sürekli konuşup bize bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Duman sahiplendirildiği yerden alerji bahanesiyle geri getirilmiş. Ajans olarak sokakta kalmaması  için onu biz evlat edindik. Şu an burada hem bizimle hem arkadaşlarıyla çok mutluJ Ajansta bulunan herkesin yeni gözdesi Duman. Ajansın utangaç kızı ise Zekiye. Herkes onu çok sempatik buluyor. Hepsinin karakteri bir hikayesi ve huyu suyu farklı. Aynı insanlar gibi onlarında bir karakteri var. Çoğu iş yerinin burayı örnek alıp onlarında bizler gibi gibi bizimle yaşamaya hakkı olduğunu anlamalı. Marjinal’i marjinal kılan burada bulunan herkesin her canlıya adil davranması. Burası pazartesi gününe pazartesi sendromu yaşayarak  Cuma günü ise gülerek oynarak çıkacağınız iş yeri tanımından oldukça uzak. Çünkü burada bulunan herkes olmak zorunda gibi değil kendi olmak istediği gibi davranıyor. Sanırım yazının başında da söylediğim gibi hayat beni bir şekilde ait olmak istediğim yerle buluşturdu. Şimdi bunun keyfini sürme vakti.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

Hatice Gökçe’den "küçük bir farklılık" alır mıydınız?


13 Mayıs’tan bu yana Pera Müzesi’nde ziyaret edilebilen, Pera Müzesi ve British Council işbirliğiyle British Council Görsel Sanatlar Bölümü'nden Linsey Young küratörlüğünde gerçekleşen Küçük Farklılıklar sergisi, günümüz çağdaş sanatının en sıra dışı ve ikonik isimlerinden, 2003 yılı Turner Ödülü sahibi Grayson Perry’nin yapıtlarından oluşuyor.  
                                                                       
Sevgili dostumuz moda tasarımcısı Hatice Gökçe, serginin açıldığı mayıs ayı sonunda Pera Müzesi’ne davet edilmiş, Taner Ceylan ile Perry’nin işlerini konuştukları bir video çekimine katılmış ve bir eserinin önünde, esere dair sohbetleri kaydedilmişti.

Aşağıdaki linkten kaydı izlerken hem bir moda tasarımcısı gözüyle sergiye bakacak hem de Perry’nin Üst Sınıf Çıkmazda. isimli eserinin farklı boyutlarını keşfedeceksiniz.  




Önemli not: “Küçük Farklılıklar”ı kendi gözlerinizle görmek için 26 Temmuz’a kadar sergiye uğrayabilirsiniz. Detaylı bilgi: http://www.peramuzesi.org.tr/Sergi/Grayson-Perry-/173


13 Temmuz 2015 Pazartesi

Biz Cumhurumuz ile gurur duyuyoruz


Yıllar önce 10.000 Genç Meşale Daha Aydınlık Türkiye kampanyası için kameraların karşısına geçen ikili yıllar sonra yine aynı kampanyanın gecesinde bir araya geldi.

Ancak bir farkla. Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş'in yanındaki Cumhur da artık bir bursveren olmuştu. 

18 Haziran 2015 Perşembe


Somer'in El-Irak Apt. Kat 5'de bulunan tarihi asansör (Ascensores Stigler)'de Yoga yapıldığı tespit edildi!
En alt katta asansörün yukarıdan aşağı kata gelmesini bekleyen El-Irak apartmanı sakinlerinin haykırışları ile Somer; ruhunu ruhi evrenden kurtarıp maddi evrene döndü :)
 
 

5 Haziran 2015 Cuma

Girişimler iletişimi uzun vadeli bir strateji altında değerlendirmeli

2014 yılından bu yana EMEA bölgesine kamu, perakende, imalat ve havacılık sektörlerine inovasyon desteği sağlayan projeler geliştiren SAP Development Center Turkey, Türkiye’deki girişimcilik kültürünü desteklemek amacıyla İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ikinci kez SAP Startup Forum İstanbul etkinliğini düzenledi.
Girişimcilik ekosisteminin önde gelen isimlerini bir araya getiren SAP Startup Forum İstanbul’da İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, SAP SE Kıdemli Başkan Yardımcısı ve SAP Development Center Genel Müdürü Cafer Tosun ve SAP Startup Focus yöneticilerinden Dr. Asuman Suenbuel gibi isimler, girişimcileri destekleyen SAP Startup Focus programı hakkında bilgiler verdiler.  
Etkinlikte ayrıca, girişimlerin sorunlarına değinen çeşitli paneller düzenlendi. Marjinal Porter Novelli stratejislerinden Avi Albohayre, “Medya 101, Şirketinizin doğru insanlar tarafından fark edilmesini sağlayın” konulu panelde Harvard Business Review Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan, Yenibirlider Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ali Rıza Babaoğlan ile birlikte, girişimlerin basınla ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken konular hakkında konuştu. SAP Startup Focus EMEA Direktörü Gary Parnell’in moderatörlüğünde düzenlenen panelde Avi Albohayre, iletişimin uzun vadeli bir strateji altında değerlendirilmesi gereken bir konu olduğuna dikkat çekti.
Marjinal Poter Novelli’nin girişimlere destek veren bir ajans olduğunu vurgulayan Avi Albohayre, bu alandaki başarı örneklerinin hem basınla hem de kamuoyu ile düzenli bir ilişki geliştirip, mesajlarını doğru kanallara doğru zamanda iletme becerisi gösteren girişimlerden geldiğinin altını çizdi.


13 Şubat 2015 Cuma

İki Tarafı Keskin Kılıç: Hashtag

Sadece şunu söyleyeceğim: Hashtag’leri kimse sahiplenemez. Nokta.
Bir kez daha söylüyorum: Bir hashtag’e sahip olamazsınız. Ama tahmin edin markalar devamlı ne yapıyor? Kendi işlerini veya ürün ya da devam eden kampanyalarını tanıtmak için bir hashtag’le karşımıza çıkıyorlar. Kulağa tanıdık geliyor değil mi? Peki ya bir TV reklamının sonunda "#blablabla ile tweet atın" gibi bir şeyler duymak?
Bu konuyla ilgili genelde bir sürü insan bana "Gary, hashtag’imi nasıl popülerleştirebilirim? İnsanların onu kullanmalarını nasıl sağlayabilirim?” gibi sorularla geliyor.
Cevabım her zaman aynı.
İlk anlamanız gereken, kampanyanızla ilgili olan ya da olmayan herhangi birinin gidip o hashtag’i kullanabileceğidir. Tamamen ilgisiz bir konuda tweet atabilir ve sizin yaymak istediğiniz mesajı bulanıklaştırabilirler. Ya da daha kötüsü de olabilir. 2009 yılında olanları hatırlayabilirseniz, Skittles’ın kullandığı bir hashtag oldukça kaba içeriklerin paylaşılmasına neden olmuştu. Daha da kötüsü, Skittles anasayfasını bu tweetlerin anlık olarak belirdiği bir yayın akışına çevirmişti ve paylaşılan her şey orada gözüktü. Çok kötüydü.
Bu bugün de yaşanmaya devam ediyor. En son örneği içerik kümelemek için otomatik tweetler atan Coca Cola’da yaşadık. Her gün, insanların “Haydi #GetEm hashtag’ini alalım” gibi laflar ettiği marka toplantılarına giriyorum. Genel tepkim şu: “Sen ne saçmalıyorsun?
Ancak, hashtag kullanımı özellikle Instagram ve Twitter kullanıcıları için çok önemli. Bu iki platformda hashtag’ler gerçekten çok iyi şekilde indeksleniyor. Keşfedilmek için inanılmaz bir yöntem. Peki bunları doğru şekilde kullanmak için ne yapmalı?
Fikri başaşağı çevirin. Tersten çalışın.
Bir kampanya için bir hashtag’i sahiplenmek ya da sıfırdan yaratmak yerine, halihazırda bu iki platformda zaten çok popüler olan trendlere ve hashtag’lere göz atın. Kitlenizi inceleyin. Ne konuştuklarına bakın. Hangi hashtag’leri kullanmışlar? Kendi içeriğinizi ya da hikayenizi buraya nasıl yerleştireceğinizi bulmaya çalışın.
#AskGaryVee hashtag’ini kullanmamın tek nedeni cevaplayacağım soruları bulmak. Bu bir pazarlama taktiği değil, bir kamu hizmeti yöntemi. Bu sahiplenilebilir bir şey değil. İlk önce neden bir hashtag sahibi olmak istediğiniz üzerinde gerçekten düşünmeniz gerekiyor. Bu, çok zor bir çıkmaza dönüşebilir.
Akımı siz yönlendirin. Yaratıcı olun. Dışarıda neler olup bittiğine bakın ve harika işler yapın.
Medium.com aracılığıyla https://medium.com/turkish/i-ki-tarafi-keskin-kilic-hashtag-44831c02349d 

15 Ocak 2015 Perşembe

Bayanlı, Akademili, Konulu

Bayandan sertifikalı akademi
Akademiden sertifikalı bayan
Sertifikadan bayanlı akademi 
Sertifikalı akademili bayan

Yok, neresinden tutsam elimde kaldı. Bu oluşumun sebebi, sonucu, amacı, misyonu, vizyonu konusunda bilgi sahibi "bayanlar"dan açıklama bekliyorum. 
Baymayanlar özelden yazsın.  


13 Ocak 2015 Salı

Türkiye Yeni Nesil Sigortacılığı Çok Sevdi!


Kadınsın, tak yüzüğünü, evde otur!


"Şanlıurfa’da bir Türkçe öğretmeni, kadının aile, toplum ve iş hayatındaki yeriyle ilgili yazdığı cinsiyetçi bir şiiri çalıştığı okulun aylık dergisinde yayımladı. Kadınları aşağılayan ve çalışan kadına hakaretler içeren bir şiirin okul dergisinde yayınlanmasına tepki gösteren Eğitim Sen, öğretmeni ve idarecileri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şikayet etti."

Rezaletin detayları için tıklayınız: http://ilerihaber.org/sen-kadinsin-yerini-bil-fitratini-zorlama/8578/ 

9 Ocak 2015 Cuma

2014'ün en baba ilanı

''REKLAMCILIĞIN MANUAL’İ'' başlıklı tam sayfa Hürriyet ilanı, Manual Effect'ten haklı bir manifestoyla hem ajanslara hem müşterilere geldi:

Sevmediğin işten derhal istifa et.
Hiçbir şey için bahane bulma.
Bedava konkura girme.
Boş yere ajansta sabahlama.
Reklamcı abilere sadece manevi değer verme.
Marka yaratmamış Kreatif Direktör’le çalışma.
En kreatif adamı zamansız direktör yapma.
Durduk yere yeni iş yap, satışları patlat, cirodan pay iste.
Son ana kadar yeni fikir düşün.
Gerekirse eskisini çöpe at, yenisini peçeteye yaz.
Her şeyin cevabını internette arama.
Hislerine güven, sezgilerinle yürü.
Her sunumda ünlülü senaryo gelmeye başladıysa, ajansını sorgula.
“Çok beğendik ama…” deme, beğenmedik de.
Hiçbir şey yapmamış adamlar ile dirsek çürütme.
Metodolojiyi bırak, sadece merak et.
Stajyer ilanları ile ödül avcılığı yapma.
“Bu fikri hemen dijitalde basalım” deme.
Sadece 6-7 kişinin çalıştığı, 60-70 kişilik ajanslardan olma.
Logoyu değil, markayı büyüt.
Operatörün sırtından Art Direktör’lük yapma.
Hayal stratejilerle, hayalet reklamlarla, hayal peşinde koşma.
2 senede büyük ajans olma.
Daha önce neler yaptınız deme, son işe bak.
Müşteriye bütçe sorma. Fikir bul.
Cümleye “yalnız bizim bütçemiz yok” diye başlama.
Binlerce dolar verip, marka nedir bilmeden okuldan mezun olma.
Tüm paranı tek mecraya akıtıp karanlıkta gemi olma.
Zorla ikna etmeye çalışma, etkile.
Heyecanlandıysan o an karar ver, sonucu satın almaya bırakma.
Yılda 2 kobiyi bir yere getiremiyorsan kendine reklamcı deme.
Yapılmış iş üzerinden yeni brief verme.
Kristal Elma’da gazoz içme.
“Bu iş için 2 hafta çalıştık” deme.
Toplantıya tek başına git, herkesi etkile, öyle dön.
Müşteri olmakla marka olmayı aynı şey sanma.
Çalışanların parasını çıkartacağım diye
2 hanenin altına düşme.
Hafta sonları çalışma, bayramları kapat.
Küçüksün diye 2. sınıf marka muamelesine katlanma.
Müşteri anlamaz deme, kekik otu üretiyorsa ye.
Brief ‘i yüz yüze al.
Toplantıların, bazılarının kendini önemli hissetme yerleri olmasına izin verme.
Müşteri ile yalandan samimiyet kurma.
Ajansı aradan çıkarıp
film çeken prodüksiyon şirketlerine taviz verme.
Bütçeleri şişirme, hakkı neyse onu al.
Cesaretin ve yaratıcılığın derneğine üye ol.
Beyin fırtınasıyla, konsensus reklamcılığı yapma.
Mardin’ deki teyzeye, Antep’teki kebapçıya reklam yap.
Diğer reklamcılarla görünmez bağını kopar.
Esnafla çorba iç, CEO ile sorbe ye.
Kampanya medyasını ilk sen planla.
Efsane ustalara saygı göster.
Yazar-Art Direktör çalışmasına güvenme.
Fikri kendin bul.
Cannes’dan ödül değil, candan müşteri kazan.
Başkasının müşterisine bulaşma, etik ol.
Bedavaya 8 ay stajyer çalıştırma.
Harika bir fikre revizyon verdiğinde, milyon dolarlık ürüne de revizyon bekle.
Cut out’çuları zengin etme.
“Reklam yaptık satışlar kıpırdamadı” deme.
Müşteri İlişkileri’nin suflelerini dikkatlice dinle.
Ajansın sadece ismine göre marka verme.
Ünlünün reklamını yapma, markayı ünlü yap.
Eğlenmeden çalışma.
Hep beraber çalış, hep beraber partile.
Müşteri gidince işten adam çıkartma.
“Daha önce bu sektöre iş yaptınız mı” sorusuna hoşça kal de.
Ciroları arttıran kampanyadan çalışanlara prim ver.
Reklam ajansını konkurla seçme.
Kafandaki görseli buldurmaya çalışma.
Parça başı iş yapma.
Deneme süresinde denenme.
Hakkıyla ödül alan herkesi alkışla.
“Yapın bir görelim” deme, öngör.
Ajansta freelance yapan adamı destekle.
Bir işin jpeg’ini 3 günde atma.
Her işi hakkı olan sürede yap.
Köle değil, partner ara.
Komisyon alma.
Kafe açmayı hayal etme, çok bunaldıysan bir kafeye otur.
“Batsın bu dünya” de, işi batırma.
Müzik fikrini sen düşün! Jingle’cıdan medet umma.
Ürün kategorini daralt, daha fazlasını açma.
Kendi tarzına değil, markanın karakterine uygun reklam yap.
Sabahın körüne toplantı koyma.
Sıkış tıkış arabalarda sunuma gitme.
Yalan bütçe alma, verme.
Müşteri çalıp ajans açma.
Kendini müşteriden üstün görme, reklamcıyı satın aldım diye düşünme.
Tarzı olan reklamcıyla çalış.
Müşteri Temsilcisi’ni yalan söylemek zorunda bırakma.
Yaratıcı deme, etkisine bak.
Ödüller alıp batma, kötü örnek olma.
Kendi kendine reklamcılık yapıp, paranı çöpe atma.
“360″ kelimesini acilen bırak.
Ciroları bilmeyen reklamcı ile konuşma.
Müşteri almak için golfe başlama.
Ürünün var diye, markan var sanma.
Sunum sırasında çaycıyı içeri alma.
Sonucu önceden belli, danışıklı konkura girme.
Düşündüğünü, doğru bildiğini, cesaretle söylemekten korkma.
Daha fazla revizyon alma, işini masadan kaldır.
İstanbul, Bodrum ve Alaçatı dışında şehir gör.
İlk toplantıdan sonra Kreatif Direktör’ümüz yurtdışında deme.
Her şeye çok acil deme.
Az konuş, çok dinle. Müşteri Temsilcisi’nin içine sinmediyse, dönüp tekrar bak.
Gece yarısı atılan e-mail’in hesabını sorma.
Markanın sahibinin tüketici olduğunu unutma.
“Satışa mı, imaja mı faydalı” tartışmasını bırak.
e-mail ortamında ego yapma, aç konuş.
İyi reklamcı ile para pazarlığı yapma.
Söze değil, sözleşmeye güven.
İlişkiyi yüz yüze başlat, yüz yüze bitir.
Ne yapacağını bilmiyorsan, ajanstan iş bekleme.
Önce markayı düşün, senaryoyu yazma.
“Sen at, ben gece bakarım” deme.
5 saat PPM yapma, filmi çek.
Dünyayı kurtarıyorum sanma.
Hedef kitle tartışmasını kafadan at.
Kafandaki görseli Paint’te çizip, ajansa gönderme.
Başarılı reklamın, müşteriye de ait olduğunu kabul et.
Kötü ürünün, iyi reklamını yapma.
Reklamcılığı sadece fikir bulmak sanma.
Müşteri olmanın ne demek olduğunu anlamak için tam sayfa ilan ver.
Cesaretli ol, tarih yaz.
Burak Köprülü