Bir işyerinin size yaşamın
anlamını hatırlatması mümkün mü? Başarı, liderlik, etkili yöneticilik,
vizyonerlik, organizasyon becerisi, müşteri memnuniyeti vb ile değil, kedilerle.
Çok mu tuhaf, hata bazılarınıza göre itici mi?
Tipik bir iş günü. Evden çıktınız,
trafik, kalabalık, keşmekeş derken muhteşem işlemelerle dolu yüksek tavanlı
tarihi bir binanın ağır demir kapısını omuzlayarak girdiniz. Yıllar önce
yaşayan bir ustanın çaktığı Ascenseur – STIGLER- B.S.G.D.G. yazılı tabelasıyla, art nouveau tarzı
ahşap iç kapılı, kendisi de ahşap, artık alışık olduğunuz hafif bir gıcırtıyla
katları tırmanan asansöre bindiniz. Jet hızıyla değil, makaraların dönüşünü,
metal halatların inip çıkışını dinleyip hissederek en üst kata çıktınız.
Çift kanatlı kocaman beyaz kapılı katta indiniz. Günaydın. Günaydın. Günaydın
Gaspar! Odanıza girdiniz:
Doğal olarak masanızı dün akşam
bıraktığınız gibi bulmayı beklersiniz. Dizüstü bilgisayarınız bıraktığınız
yerde, masanın orta kısmında, sağında fare. Solunda sevdiğiniz birinin
fotoğrafı belki. Hemen yanı başında arkadaşlarınızın size hediye ettiği bir
kalemlik. Bugün bitirilmesi gereken işleri listelediğiniz defter veya belgeler.
Koltuğunuz, sırt minderiniz belki. Bunu bir fotoğraf gibi saklarsınız
zihninizde. Otomatiktir bu hareket. Sabah döndüğünüzde de değişmeyecek bir
fotoğraf.
14 kedinin size gerçek yaşamı
hatırlattığı tipik bir Marjinal sabahı ise şöyle olabilir: Ofise geldiniz,
masanıza yaklaştınız. Dizüstü bilgisayarınız ile kalemliğin yeri değişmiş.
Kalemlik nerede diye bakarsınız ama yok... Tükenmezler yerde. 2 kurşun kalem
kemirilmiş. Kapı önünde yerde dün gece birilerini çok eğlendirdiği anlaşılan
bir silgi ve dağılmış post-itler yatıyor. Üzerinde diş işleri. Kağıtların yeri
de sırası da değişmiş. Koltuğunuzda tüm serinkanlılığıyla oturan bir tekir. Dün
sadece siyahken bugün siyah tekir kılıyla kaplı sırt minderiniz yürüyüp
odadan çıkmak üzere kapı önünde. iPhone şarj kablosu dişlenmiş.
Bu fotoğraf dün akşamkine hiç
benzemiyor. Peki bu sizi deli mi ederdi? Beni etmiyor. Etmiyor, düşündürüyor.
Marjinal’de sabah geldiğinde koltuğunda oturur bulduğu kedinin kalkmasını
sabırla bekleyen, oyalanırken kitaplığını düzelten, kahvaltı için mutfağa giden
biri olabilirsiniz. Ya da odada kalıp pencereden dışarı bakıp ufukta yağmur mu
güneş mi var, puslu bir İstanbul sabahı mı diye düşünür bulursunuz
kendinizi. Kedi hala koltuktadır, şöyle bir gerinir ve neden geldiniz
diye hafiften rahatsız bir bakış atabilir size. Soruyu es geçer, gülümseyip
pencereye dönersiniz. Gri bir kent fonuna artık kaloriferler yanıyor mu, bina
bacalarından dumanlar çıkıyor mu bakar ve bir anda küçük resimden çıkıp büyük
resme dalarsınız. Belki çarpık kentleşmedir o anda sizi çarpan. Belki de
saklandığı bulutun arkasından çıkmaya çalışan güneş. Bir noktada mutlaka bir durup
önünüzde uzanan günü düşünür, hızlı bir plan yapar, masaya dönersiniz. Tekir
şimdi koltukta sırt üstü yatıp göbeğini açmış, okşamanızı bekler. Size
alabildiğine güvenen bir canlı... o yumuşak karnının çekiciliği.. elleriniz
ipek tüylerin üzerinde gezer. Gülümsemeniz, tek başınıza odada yüksek sesle
ağzınızdan çıkan sevgi sözcükleriyle harmanlanır. Doğal, samimi sesler. Kerata
seni.. küçük sıpa... yerimm...
İşte şimdi hazırsınızdır. Hemen
masaya oturup ekranı açmadınız. Doğanın, güvenin, sevginin, yaşamın içinden
geçip iş gününe başladınız. Önce zihninizde hazırlandınız.
Gün içinde... Basın bülteni
yazılıyor, kontrol ediliyor, briefler inceleniyor, mailler okunuyor, ürün
tanımları, web siteleri, sunumlar, acil işler, toplantı takvimleri.... derken
gözünüz karşınızdaki kanepede birbirini yalayarak oynaşan Tırmık’la Nuri’ye
takılıyor. Siz onlara bakarken onlar da size çeviriyor gözlerini bir an. Tırmık
sanki biraz acırcasına bakıyor size. Sonra aman bana ne diyerek dönüyor
Nuri’nin kulaklarını yalamaya. Sonra uyuyakalıyorlar.
Bu sizi bir an olsun düşündürüyor.
İnsan eliyle şekillenmiş dünyalardan çıkıp doğal, yapmacıksız, temel
ihtiyaçların ön planda olduğu, sevgiyle yoğrulmuş ilişkileri hatırlıyorsunuz.
Sizin de bunun bir parçası olduğunuzu. Ve iyi ki olduğunuzu... yazdıklarınıza,
düşündüklerinize işliyor bu sıcaklık.
Kılıyla, tüyüyle, o küçük
dünyamızın vazgeçilmez olduğuna inandığımız araçlarını hiç umursamadan dağıtan
kayıtsızlığıyla, hiç beklemediğiniz bir anda klavyenizin üzerine olanca
aldırışsızlığıyla oturuveren Mayki’siyle size sürekli yaşamı, doğayı, doğalı,
sevgiyi ve gerçekliği ta temelinden hatırlatan bir yerdesiniz.
Dling! Burada her sabah bir mail düşer beyninizin içindeki
kıvrımlarda saklanan organik bilgisayara. Konu kutucuğunda şöyle yazar: Reminder.
Gerisi size kalmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder