30 Mayıs 2014 Cuma


Mayıs ayının sondan bir önceki gününde, eş dost buluştuk yola koyulduk.
Parkta gözleme bahane, sohbet şahane! Tabii keyif almasını bilene...

28 Mayıs 2014 Çarşamba

Bundan tam 1 yıl önce...

28 Mayıs 2013 günü, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Ahmet Atakan, İrfan Tuna, Hasan Ferit Gedik ve Berkin Elvan hayattaydı. 

Benim eski takım arkadaşım, aslan gibi sporcu kardeşim Mehmet'in iki gözü de sağlamdı. 

Ben ömrümde hiç polisten kaçmamıştım, pasaport işlemleri, boşanma davaları ya da arkadaşımın cüzdanının çalınması gibi sebepler haricinde emniyetin kapısından içeriye bile girmemiştim.  

Yolda yürürken, kamu düzeninin temini, halkın huzur ve güven içinde yaşaması, insan haklarının korunması, hukukun uygulanması gibi görevleri olduğunu ve bunları yerine getirdiğini SANDIĞIMIZ polislerden birini görünce, karşı kaldırıma geçmiyordum. 

Biber gazı ancak çok acılı bir şey yediğinde içini ezen gazdı, o da bir şişe sodayla geçerdi.
Redhack kimdir bilmezdik.
Twitter'a erişimin engellenecek deseler "hahaha ilahi" derdik. "Telekom operatörleri sinyali kesecek, arkadaşını aileni arayamayacaksın, cep telefonun çöp olacak" filan, ancak filmlerde görebileceğimiz bir şeydi. 

Sivil polis bizim için çok çok köşedeki simitçiydi, o da zaten artık kendisini hakikaten simitçi sanmaya başlamıştı. 
Zaten kendisi çantamızda limon bulduğu için üç dört arkadaşını daha çağırıp bizi tartaklayacak, anamıza küfür edecek, eşyalara el koyacak birisi hiç değildi. Sonra da aralarından babacan bir tanesi tipimizden terörist olmadığımızı anlayıp "kaç sen kaç" dediğinde arkamıza bakmadan koşacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi. 

Her gün işyerimize yürüdüğümüz yolda tomalar, kalkanlı çevik kuvvet polisleri nöbet tutacak, ofisine gitmek için kartvizitini göstereceksin de öyle geçeceksin deseler "saçmalama" derdik, "rüyanda gördüysen bile üstün açık kalmıştır".

Bilsek bilsek, bilgisayarda oynadığımız savaş oyunlarından bilirdik bir mekanın arka kapısından kaçmayı. Ki o oyunlarda bile seni kovalayanın aklına, kapının altına içeri gaz girmesin diye koyduğun yastığı çekip otuz metrekare yere sıkışmış yirmi kişinin yanına gaz bombası atmak falan gelmezdi. Altmış yaşında kadının astım krizine girdiğini görüp, kendi parçalanmış boğazını unutup son enerjinle Taksim'den Kabataş'a kadar koluna girdiğin kadınla ve yanında hiç tanımadığın insanlarla dört nala kaçmak da zaten oyunlarda bile göremeyeceğimiz bir sahneydi. 

"Annen Beşiktaş'ta yürürken başını teğet geçen gaz bombasına teyzen tekme atacak" deseler gülmekten gözümden yaş gelir, polis helikopteri yukarıdan şirketin balkonunu dikizleyip zehirlenen insanlara yardım ediyorsun diye aşağıdaki keskin nişancıya sizi hedef gösterecek deseler ciddiye almazdım. 


Bundan tam bir yıl önce, her şey gerçekten bir gaz ve toz bulutuyla başladı. İşte o gaz ve toz bulutunun big-bang'i, böyle oldu: 
http://youtu.be/QiJSgzX0xWY 

Sizi unutursak, kalbimiz kurusun.