17 Şubat, Dünya Kediler Günü, fakat kedidaşlarına göre oldukça şanslı bir statüde olan bizim ofisteki 4 ultra şımarık kedinin bu durumdan haberdar olduğu söylenemez.. Azıcık cüce kalmış sarı, kaloriferde dürüm pozisyonunda uyukluyor, ofisin tek erkek kedisi Nuri genelde ulu orta serilip ilgi alaka bekler modda. Kızımız Lilith kısırlaştırıldığı için keyifsiz, ne kadar printer, modem vari aygıt varsa aralarına girip saklanma derdinde. Bir de şişko ve şehla nam-i diğer Zekeriya, ama dişi olduğundan Zekiye dediğimiz bir tane var ki, onu pek görmek mümkün değil, gizemini koruyor.
Kediler açısından 17 Şubat'ın, 16 ya da 18 Şubat'tan hiç bir farkı olmamasıyla beraber, bu konuda olsa olsa Şişli Belediye Başkanımız Mustafa Sarigül devreye girer, Aziz Valentine'in ardından bu sefer de kediler için Abdi İpekçi'ye kırmızı halı serere, bedava süt, mama, organizasyonu yapar. Zira ülke genelinde alakalı alakasız her günü coşkuyla kutlamaya meraklı bir toplumuz..Ama durun, Kediler Gününü kutlamak caiz midir? Kutlanacak bir tarafı var mıdır?
Sokaklar evsiz, barksız, aç kedilerle dolu. Hala köpekleri tekmeleyen, bacaklarını kıran, kedilerin üzerinde tepinenen insanların olduğu bir dünyada yaşıyoruz- ülke diyip haksızlık yapmayalım, bu manyaklıkları en gelişmiş "ileri demokrasi"lerde de görmek mümkündür. Ama yine de Avrupa ülkelerinde bugün “Mr. Cat and Mrs. Dog” falan denecek kadar bireyler halinde görülmeye başlanan hayvanlara, Türklerin yaklaşımı ise zaman ilerledikçe sanki geriye gitmiş.Bir zamanlar Rönesans hayvanlara "mahlukat" muamelesi yaparken, biz Türkler dünyaya örnek olduk.
Müslümanlıktan gelen köpekler pistir algısı nedeniyle, köpeğe yaklaşım pek sevecen olmasa da, gerek Selçuklular, gerekse de Osmanlılar Döneminde hayvansever insanlardık. Tarihimizde, Orta Asya Türkleri için kartallar ya da kurtlar mesela, önemli hayvanlar iken Osmanlı Döneminde de bu alışkanlık devam etmiş. Tarihi yapılara daha dikkatli bakarsanız- Ortadoğu’da dahil- hayvanları düşünerek yapılan detaylar gözünüze çarpabilir-özellikle suluklar. Güvercinlerin neden gökdelen, rezidans ya da modern yapıların önünde, yakınında değil de, camilerin veya tarihi sarayların önünde takıldıklarını hiç düşündünüz mü? Padişahların bütçelerinde güvercinlerin yem parası diye bir gider vardı. Onun da ötesinde, insanlar gönüllü ve ceplerinden hayvanları besler, yedikleri yemekleri hayvanlarla paylaşırdı. Hayvan beslemek berekettir inancıyla, beslenirdi.
Artık güvercinlere yem parayla satılıyor-turistik bir eylem-, hayvanları tekmeliyoruz, çocuklarımızı “aman dokunma” diye uzaklaştırıyoruz. Artık hayvanlardan ürküyoruz, hayvanlar bizden ürküyor.
Kürk giymemek zorunda değiliz, ya da deriden vazgeçme, ete ve tavuğa tövbe etmek falan zorunda da değiliz. Ama en azından insan olabiliriz, diğer pek çok şey olabildiğimiz gibi. Gücü kendinden az olanlara yeten ve özgüven eksikliği nedeniyle hayvanlara gövde gösterisi yapan insanlardan tiksiniyorum. Umarım onlarda kendilerinden tiksinir.
Bakarsınız gün gelir, devran döner. Son söz Mevlana’dan gelsin “Allah der ki: hayvanlar benim sessiz kullarımdır. onlar şimdi zulme susuyorlar ama hesap günü konuşacaklardır...”
Kediler Günümüz Kutlu Olsun!
http://www.mellowstateofmind.blogspot.com/2012/02/dunya-kediler-gunumuz-kutlu-olsun.html
17 Şubat 2012 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Ben son yoruma katılmıyorum. Hayvanseverlik sadece kedi, köpek sevmek değildir. Ha pet severim diyorsanız o ayrı. Ayrıca bir önceki video’yu izlerseniz giymenizin sakıncası olmadığını düşündüğünüz kürklerin bir çoğunun çin’de kedi ve köpeklerden yapıldığını görebilirsiniz. Nasıl diri diri kürklerinin soyulduğunu izlemek isteyen olursa link’ini de paylaşırım. Fabrikalarda sizin için mal gibi depolarda tutulan ve ölmeyi bekleyen inekler, kuzular, tavuklar. Bunlar zulüm değil mi? Zaten insan olduğumuz için bu zulümler hayvanlara. Türcülükten kurtulduğumuzda hayvanlar özgürleşecek!
Yorum Gönder