Kadın Adayları Destekleme Derneği'nin düzenlediği “Anayasa ve Eşit Temsil Semineri”nin bu alanda son derece önemli bir bilgi kaynağı oluşturduğunu düşünüyoruz ve katılamayanlar için “eşit temsilin” farklı boyutlarının ele alındığı seminerden konuşma notlarını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Kadın Adayları
Destekleme Derneği (KA.DER), 19 Ocak 2013 Cumartesi günü “Anayasa ve Eşit
Temsil Semineri”ni düzenledi. Seminer,
Friedrich Ebert Stiftung ve Swedish International Development Cooperation
Agency’nin (SIDA) desteğiyle gerçekleştirildi. Taksim Hill Otel’de düzenlenen
etkinliğe, sivil toplum kuruluşları temsilcileri, avukatlar ve akademisyenler
katıldı.
KA.DER Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Aydın açılışta yaptığı konuşmada, kadın örgütlerinin, anayasa hazırlama sürecine nasıl dahil olduklarını ve hangi çalışmaları yaptıklarını anlattı: “2007’de ilk kez anayasanın yeniden ele alınacağı gündeme geldiğinde, hükümet tüm sivil toplum kuruluşlarına bir çağrıda bulundu. Bu çağrı çerçevesinde 200’den fazla örgüt ve bağımsız akademisyenler bir araya gelerek taslak bir anayasa hazırladık. Bu taslağı hazırlarken amacımız, anayasanın maddelerinin içine girmek, o maddeleri yeniden yazmak, anayasadaki ifadeleri daha eşitlikçi bir hale getirmekti. Sonrasındaki süreçte hükümet kendi hazırladığı taslağı çöpe attı ve tartışmalar başka türlü bir tartışmaya dönüştü.
“Eşitlikçi bir anayasa istiyoruz”
Kadın dernekleri olarak “ilkeler metni” hazırladıklarını ifade eden Aydın, KA.DER’in Anayasa Kadın Platformu’nun sözcüsü ve sekreter kuruluşu olduğunu dile getirdi. Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anayasa Kadın Platformu olarak anayasayla ilgili taleplerimizi dile getirdik. Mecliste Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu, Anayasa Uzlaşma Komisyonu, sivil toplum kuruluşlarının görüşlerini almak üzere bir program belirledi. Biz de taleplerimizi anlattık. Komisyon bizim taleplerimizle çok ilgiliydi. Ancak ne yazık ki bu ilgi orada kaldı. Sonra ‘Anayasa tartışmalarında neler oluyor acaba?’ diye biz süreci takip ettik. Hiçbir şey olmadığını gördük. Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda sadece bir kadın üye var: Ayla Akat Ata. Ne yazık ki Anayasa Kadın Platformu’nun görüşlerine ilişkin bir şey yapılmadı, çalışmalarımız, önerilerimiz somut bir gelişmeye dönüşmedi.”
KA.DER olarak yeni anayasa
konusunda sözlerini yalnızca kadınlar için değil, feminist bakış açısıyla tüm
sistem için söylemeye kararlı olduklarını belirten Aydın, “Çözüm yollarının
tıkanmamasını sağlayan ilkeler için mücadele edeceğiz. Kadını aileden bağımsız
eşit ve özgür bir birey olarak gören, kapsayıcı, eşitlikçi, anayasal
vatandaşlığı hedef alan bir anayasa istiyoruz. Seçim ve atamayla gelinen tüm
organlarda kadının eşit temsilinin olduğu siyasi, idari ve hukuki bir yapı
istiyoruz. Anayasanın kadınların adalete erişimini kolaylaştırıcı bazı
düzenlemeler içermesini istiyoruz” dedi.
Aydın’ın
konuşmasının ardından, oturum başkanlığını
Prof. Dr. Büşra Ersanlı’nın yaptığı “Cinsiyet Temelli Anayasa” başlıklı panel
yapıldı. Türkiye’de kadın-erkek eşitsizliğinin her alanda yaşandığına dikkat
çeken Ersanlı, kadın-erkek eşitliğinin anayasanın her maddesine yayılması
gerektiğine dikkat çekti.
“Anayasadaki
kanunlar, toplumsal hayatımıza yansımıyor”
“Cinsiyet Temelli
Anayasa” başlıklı oturumun ilk konuşmacısı olan Almanya Federal Cumhuriyeti Adalet
Eski Bakanı Prof. Dr. Herta Daubler-Gmelin, Alman Anayasası’ndaki toplumsal cinsiyet eşitliği konusunu ele aldı.
Almanya’daki kadınların bugün sahip oldukları haklar için çok mücadele
verdiklerini söyleyen Gmelin, eşitlik mücadelesinin tarihini anlattı: “1919’a
kadar Almanya’daki kadınların seçme ve seçilme hakkı yoktu. Weimar anayasası ile
birlikte ‘eşitlik’ kelimesini dile getirmeye başladık. Bu anayasada toplumsal
cinsiyet eşitliği kavramı vatandaşlık haklarının içinde yer alıyordu. Ancak,
Nazi Almanyası’nda kadınlar taş devrine dönüş yaptı. Çalıştıkları kamu
kurumlarından ayrılmak zorunda kaldılar. O zamanlar, kadının rolü askerlerin
annesi olmaktan ibaretti. Aslında buradaki en büyük sorun, Alman toplumunun
‘eşitlik’ kavramını kabul etmemesiydi. Çünkü, toplumsal cinsiyet eşitliği
Almanların alışkın olmadıkları bir kavramdı.”
1949 Anayasası’nda
ilk defa “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir” cümlesinin geçtiğini
belirten Gmelin, günümüz Almayası’ndaki kadınların portresini çizdi: “1950’li
yıllarda sadece burjuva kesiminden gelen kadınlar lisans eğitimi alma hakkına
sahipti. Bugün ise lisans eğitimi alanların yüzde 50’den fazlasını kadınlar
oluşturuyor. Bugüne baktığımızda kadınlar ve erkeklerin Almanya’da eşit haklara
sahip olmadığını görüyoruz. Erkekler kadınlardan daha fazla ücret alıyor.
Kadınlar çocuklarına bakmakla yükümlü olduğu için genellikle yarı zamanlı
çalışmak durumunda kalıyor. Siyasi pencereden baktığımızda bugün yüzde 30’u
kadın olmayan bir kabineyi kurmanın mümkün olmadığını görüyoruz. Kadınların
siyasete katılımı eskiye oranla daha çok kabul görüyor. Ama ülkemizde kadınlar
hak ettikleri değeri göremiyor. Anayasamızda toplumsal eşitlikle ilgili
maddelerin hayatımıza yansımasını istiyoruz. Bunun için de güçlü kadın lobisine
ihtiyacımız var.”
Toplumsal ve
kültürel rol kalıplarıyla mücadele
Birinci oturumun konuşmacıları
arasında Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı/ Anayasa Hukuku Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bertil Emrah Oder de yer aldı. Oder, uluslararası standartlar karşısında
Türkiye’nin durumunu özetledi. Kadına karşı
her türlü ayrımcılığın önlenmesi için toplumsal ve kültürel roller ve düşünce
kalıplarıyla mücadele etmek gerektiğine dikkat çeken Oder, sözlerini şöyle
sürdürdü: “Cinsiyete ilişkin bütün önyargılarla mücadele etmek bir
zorunluluktur. Ancak şu aşamada, devletin bu alanlarda hiçbir yükümlülüğü
bulunmadığını görüyoruz. En önemli örnek, evli kadının soyadına ilişkin alınan
karar. Bugün evli kadınlar kendi soyadlarıyla birlikte eşlerinin soyadlarını
kullanabiliyor. Ama sadece kendi soyadınızı kullanma hakkına sahip değilsiniz.
Çünkü Türkiye'de aile; gelenek, görenek, dil, din vb özelliklerin yaşandığı ve
gelecek nesillere aktarıldığı kutsal bir kurum. Kadının kendi soyadını
kullanması da bu kuruma karşı bir saldırı olarak algılanıyor.”
Siyaset ve aile alanında
kadınlara dair pek bir umut taşımadığına değinen Oder, “CHP anayasa taslağının
yazımına aktif olarak katıldım. Şu anda, anayasa yapım süreci saydamlık ilkesine
uygun olarak yürütülmüyor. CHP ve BDP'nin örtüşen hükümleri var. Diğer
partilerin önerileri bakımından bir kısmı paylaşılıyor, bir kısmı paylaşılmıyor
ve belirli bir saydamlıkta olmadığı için umut verici bir beklenti içinde olmak
mümkün değil” dedi.
“KA.DER gibi bir gücümüz
yok”
Oturumun son konuşmacısı olan
Reims Champagne- Ardenne
Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden Camille Froidevaux Metterie, Fransa’daki ‘eşit temsil’
kavramını değerlendirdi. Fransa’nın toplumsal cinsiyet eşitliğini ve pariteyi yürürlüğe ilk
kez koyan ülke olduğunı söyleyen Metterie,
şunları söyledi: “1997’de parite
yasasını parlemento onayladı. 1999’da ise parite kanunu anayasamıza eklendi.
2002 Genel Seçimleri, büyük bir hayal kırıklığı oldu. Çünkü bazı partiler,
yasaya aykırı davranarak kadınların haklarını ihlal etti. Büyük sıçrayış son
seçimlerde yaşandı, sandalyelerin yüzde 27’sini kadınlar aldı. Büyük partiler,
kadın aday çıkartma konusunda daha isteksizdi. Küçük partiler ise parite
yasasına en çok saygı duyan partileri oluşturdu.”
Fransa’daki siyasi
hayatta, kadın-erkek eşitliğini araştırmak için 60 kadınla görüşme yaptığını
belirten Metterie, araştırmanın sonuçlarını
katılımcılarla paylaştı: “Araştırma, Fransa’daki siyaset dünyasının erkek
egemenliğinde olduğunu gösterdi. Kadınların en büyük sorunlarından biri erkekler
tarafından aday gösterilmemeleriydi. Partilerin, kazanabilecekleri bölgelere
erkekleri, kazanamayacaklarını düşündükleri bölgelere ise kadınları aday
göstermeleri ise araştırmanın diğer bir sonucuydu. Araştırmanın en önemli
sonuçlarından biri ise kadınların özgüven eksikliğiydi. Kadınlar, parti içindeki
engelleri aşmak için sürekli mücadele veriyor. Bunları aşmak için kadınlar
arasında dayanışma yapmamız lazım. Bizim KA.DER gibi bir gücümüz yok. Bütçe,
cinsiyet eşitliği gibi konularda atacağımız çok adım var.”
“Parite-eşit temsil,
Anayasa’da yer almalı”
Seminerin ikinci oturumunun
başlığını “Eşit Temsil” oluşturdu. Oturumun başkanlığını KA.DER Yönetim Kurulu
Üyesi Avukat Ayten Ağırdemir yaptı. Panelin ilk konuşmacısı olan KA.DER Ankara
Eşit Temsil Çalışma Grubu Üyesi Dr. Selma Acuner, konuşmasında
eşit temsil
yasası için savunuculuğun Türkiye’deki tarihçesinden, KA.DER ve kadın
örgütlerinin bu mücadeledeki rolünden bahsetti.
2006’da Parite Çalışma Grubu kurduklarını söyleyen Acuner, “Bu alandaki en büyük sorun, partilerin parite-eşit temsil konusunu ciddiye almaması. Büyük partiler ‘Koltuk benim için daha önemli, ben cezayı öderim’ diyor ve kadın aday göstermiyor. Bu yasayla birlikte ister kadın ol ister erkek ol, eşit temsil senin hakkın haline geliyor. Biz, eşit temsilin Anayasa’da yer almasını istiyoruz. Çünkü, anayasa güvencesi istiyoruz. Bu süreçte kadın örgütlerinin yoğun çalışması var.”
Farklı stratejiler geliştirilmeli
Rutgers Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden Doç. Dr. Mona Lena Krook, “Politikada Kadın Temsilini Artırmak için Araçlar ve Mekanizmalar” başlıklı konuşmasında, kadın temsil oranının artmasıyla toplumda nelerin değişeceğine dikkat çekti: “Dünya genelindeki kadın temsili 15 yılda ikiye katlandı. Önceden kalkınma ve demoratikleşme teşvik edildiğinde daha fazla kadın katılımcıya ulaşacaksınız, mantığı vardı. Bu anlayış değişti, yerini ‘eşit temsil’ kavramına bıraktı. Eşit temsil, vatandaşların siyasete katılmalarını ve kadınların politikada daha aktif olmalarını içeriyor. Siyasette daha çok kadının olması, kadına şiddet, ayrımcılık, kadınların eğitimi gibi bugün üzerinde durduğumuz birçok konuya daha çok dikkat çekecek. Eşit temsil sayesinde kadınlar, siyasete daha fazla ısınacak.”
Eşit temsili etkin
hale getirebilmek için farklı stratejileri hayata geçirmek gerektiğini söyleyen
Krook, bu stratejileri şöyle açıkladı: “Yasal önlemler, partlamento
reformları, parti içi önlemler, sivil toplum stratejileri gibi geniş bir seçenek
skalasına ihtiyacımız var.”
“Kadınlar,
siyaseti kirli bir alan olarak görüyor”
Panelin son konuşmacısı olan
Koç Üniversitesi, Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Zeynep Oya Usal, dünyada kadınların siyasal hayata
katılmaları konusunda hukuki bir eksiklik olmadığını ancak fiili eksikliklerin
söz konusu olduğunu anlattı. Kadınların karar alma mekanizmalarında en az yüzde
30 oranında yer alması gerektiğine dikkat çeken Usal, şunları söyledi: “Avrupa
Birliği'nde kadınların temsil oranı ortalama yüzde 24, İskandinav ülkelerinde bu
oran yüzde 42.3’e kadar çıkıyor. ‘Neden daha fazla kadın temsil edilmeli?’
Çünkü, kadınlar toplumun yüzde 50'sini meydana getiriyor. Ama seçim
sistemlerinin yapısı, sosyo-ekonomik engeller, yoksulluk ve işsizlik, kadınların
siyasette temsiliyetini olumsuz yönde etkiliyor. Aile ve iş de kadına çifte yük
getiriyor, çünkü biz ataerkil modele sahibiz. Toplum olarak bu kültürel
engelleri aşmamız gerekiyor. Diğer bir engel ise kadınların siyaseti kirli bir
alan olarak görmesi.”
Sunumunda dünya ülkelerinde
uygulanan kota sistemi hakkında bilgi veren Usal, “Belçika'da seçim yasası
kotası var. Siyasi partiler yüzde 50 oranında kadınları aday göstermek
zorunda.Portekiz’de 2006’da en az yüzde 33 oranında bir kota uygulaması kabul
edildi. Bu kurala uymamanın mali yaptırımı var ve kamuoyu da bu yasayı ihlal
eden partiler hakkında bilgilendiriliyor. Birleşik Krallık'ta yumuşak kota
imkanı tanınıyor. Uygulama siyasi partilerin insiyatifine kalmış durumda.
İsveç'te ise kota konusu, 1928'e dayanıyor. 1993'te Sosyal Demokrat Parti ve
Yeşiller fermuar sistemini kullanmaya başladı. İsveç'te çok güçlü bir kadın
hareketi var. Türkiye'de ise ne yazık ki kadınlar, siyasette yer almıyor.
Bırakın pariteyi kritik eşikten çok gerideyiz. Önce Anayasa düzeyinde sonra
siyasi partiler yasasında değişiklikler yapmalıyız” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder