20 Eylül 2012 Perşembe

Masal Değil, Alın Teri!


Bugün, koşu ayakkabısı nedir bilmeyen bir kız çocuğuyla tanıştım.
Kızın yaşı 12, bilemediniz 13.
Sadece pazardan alışveriş edecek kadar parası var ailesinin. O yüzden bir mağazaya girmişliği, “bana şu numaradan ayakkabı verin” demişliği yok, ne kendisinin ne de büyüklerinin. Ayakkabı numarasını da bilmiyormuş o yüzden. Pazara gidip tezgahtan sırayla ayağına deneyip “tamam bu oldu” diyip aldığı bez ayakkabılarıyla bir yarışa katılmış kız.

Yağmurlu, çamurlu bir günmüş. Yarış bitene kadar o çamurlar bez ayakkabıya yapışmış, ayaklarını ağırlaştırmış da ağırlaştırmış... Sonunda bez ayakkabılar dayanılmaz bir acı vermeye başlamış. Kız çıkartmış ayakkabıları, çıplak ayakla koşmaya devam etmiş. Yarış bitmiş, kızın çıplak ayakları yara bere içinde kalmış, kızı almış bir ağlama...
“Yetkili bir amca” gelip “evladım neden ağlıyorsun” demiş. Ayaklarını göstermiş kız, “ayakkabılar canımı acıttı, çıkarttım, çıplak ayak bitirdim yarışı” diye. Amca “senin ayak numaran kaç” demiş, “yeni ayakkabı alalım sana”. Kız bakmış, düşünmüş, “bilmem ki” demiş. “Bize hiç ayaklarımın numarası lazım olmadı ki”.
Amca gerçekten de kıza bir çift kırmızı koşu ayakkabısı almış.
Orta okuldaki beden öğretmeni “koş” demiş kıza yeni ayakkabılarıyla.
Kız koşmuş, koşmuş, dönmüş, dolaşmış, öğretmeninin yanına gitmiş: “Öğretmenim bu ayakkabılar o kadar güzel ki, sanki kendileri koşuyorlar, vallahi ben koşmadım!” demiş.

Bu kız çocuğu kırmızı ayakkabılarını çok sevmiş. Bir gün “ben bir yarış kazanacağım” demiş. Yarışın kiminle, nerede, nasıl olacağını hiç düşünmemiş. Önündeki kulvara bakmış sadece. “1. ben olacağım” diye yazmış kafasına. Koşmuş. Koşmuş. Koşmuş. Yarış bitmiş. Bir bakmış ki kendisi birinci olmuş. O sırada flaşlar patlamış. Başbakan aramış. Kameralar ona dönmüş. Kız şaşırmış, “neredeyim ben acaba” demiş. Onu televizyonlardan izleyen, gazetelerde resmini görenler “kızım sen neden hiç gülmüyorsun, neden bu kadar somurtkansın” demişler. Kız yanıtlamış: “Ben nerede olduğumun farkında değilim, sadece önümdeki kulvarda birinci gelmeye çıktım. Sonra bir baktım, burası çok kalabalıkmış.”

Orası Londra 2012 Olimpiyat oyunlarıymış.
Benim bugün tanıştığım kız çocuğunun ismi Aslı Çakır Alptekin’miş.
Bu aslında bir masal değil, alın teriymiş.

Aslı Çakır Alptekin’in gözlerindeki ışıltı, “kendi kendine koşan” kırmızı ayakkabılarına aşık olduğu o günden sonra bence hiç değişmemiş.
Alptekin, 2016’da da yarışıp, bugüne dek hiç üst üste 2 kez kazanılmamış o yarışı tekrar kazanıp, efsane olmak istiyormuş.

Gökten 3 elma düşmüş: Biri bana, biri bunu okuyanlara, biri de gözlerindeki ışıltıyı asla kaybetmeyen “alın teri severler”in başına.

1 yorum:

Nazlito dedi ki...

Dönisssss çok hoş bir paylaşım:) Çok teşekürler:)