Karlı bir kışın ardından az da olsa güneş açtı İstanbul’da nihayet. Şimdi ençok Nazlito mutludur eminim. Hatta belki yeni oturma düzenine göre yine cam kenarındadır da keyfini çıkarıyordur. Leylan Hanım, Yaso, Eray ve Deniz başta olmak üzere bahara yaklaşılan şu günlerde tüm ekibin keyfi daha da yerine gelmiştir. Doğum ne zaman acaba? Düğün oldu mu yoksa Leylan Hanımcım? Blog içinde bir haber olmadığına göre kızımız halen doğmadı ve düğün de olmamış demektir değil mi?. Ama hamilelik fotoğrafı çektirmeyi ihmal etmemişsindir değil mi Eraycım. Bloga koysan da ben de görsem! Güneş ve bahar güzel aileme yeni güzellikler getirir inşallah…
Uzuuuuuunnnnn zamandır birşey yazamadım ama her akşam kafamda şöyle yazarım böyle yazarım diye kurarak uyudum. Birşeyi hayal etmek ve hayaliyle yaşamak da bazen insanı mutlu ediyormuş gerçekten.
Burada koca bir yaz geçti ama Avustralya tarihinde bir ilki daha yaşadı ve yaz olmadı. Zaten biz geldiğimizden beri (15 Şubat’ta bir yıl oldu) Avustralya tarihinde yaşamadığı ilkleri, hiç yaşamadığı kadar çok yaşadı. Bol yağmurlu, selli sulu bir yaz geçirdik. Hatta yarın bile bir bölgede nehrin taşması bekleniyor ve 100 kadar ev boşaltıldı. Bir sene öncesine kadar burada susuzluk yüzünden kıtlık olacak denirken şimdi de sellerden insan kalmayacak!
Yeni yıl öncesinde annem (kayınvalidem) gelmişti. Üç ay kalacaktı ama bir ay sonra birden annesi yani anneannemiz rahatsızlandı ve bir hafta bile sürmeden malesef vefat etti. Tabi bu şok üzerine Kutlay ve annem bir günde ayarlanan biletle İstanbul’a gittiler. Kerem bu ani durumu uzun süre kabullenemediL. Bunun üstüne bir haber de Porter Novelli’den geldi ki inanılmaz; genel müdür işten ayrılmış( Ya da belki de işten çıkarıldı…Bu kısmı çok gizli….Neyse Kutlay bir hafta bile olmadan döndü ve önceden planlanmış olan Perth seyahatine gitti. Kerem’in okulu açıldı. Yine Avustralya tarihinde ilk defa, okul açıldıktan 3 hafta sonra düzene girebildi. Düzen ne demek? Burada her yıl sonunda, bir sonraki sene yine aynı okula geleceğiz ya da gelmeyeceğiz diye bir dilekçe veriyoruz. Geleceğiz diyenlerin yanısıra çok miktarda yeni öğrenci de gelince sınıf ve öğretmen yetersizliği oluştu. Şimdi bizim okulda 5 tane sınıfta 2 sınıf birden aynı anda ders görüyor ve tek öğretmen ile. Yani bizim köy okullarında olduğu gibi birinci ve ikinci sınıf ya da ikinci ile üçüncü sınıf bir arada. Tek farkı toplam sayı 30! Neyse ki biz normal bir sınıftayız. Kutlay 3 haftalık seyahatinden döndü ve o da okula başladı tekrar. Ben artık Porter Novelli dışında yerlere de başvurdum. Bu hafta üst düzey çalışanlara dil eğitimi veren ve sonrasında da onlara staj ayarlayan bir kurumda staja başladım. Yeni bir alternatif oluşana kadar burada devam edeceğim.
İşte böyle bir yaz geldi ve geçti….. Kerem’in sınıf arkadaşlarından seçtiğim çocuklarla oyun günleri planlıyorum, annelerini de davet ediyorum tabi. Niye zahmete giriyorum diye şaşırıp duruyorlar. Tabi ben, çocuğumu size göndermek istemiyorum çünkü eviniz maalesef çok pis, ya da, o kadar rahatsınız ki acaba çocuklara bişey olabilir mi diye tedirgin oluyorum, diyemiyorum. Sadece kek, kurabiye hazırladım, hadi bugün çaya gelin çocuklarla diyorum, onlar da geliyor. Hem çocuklar oynuyor hem biz sohbet etmiş oluyoruz. Diğer boş kalan vakitlerimde okul aile birliğinin işlerine bakmaya devam ediyorum. Günler akıp gidiyor su gibi…O gün gelse de size hasretle kucaklayabilsem!
* Kerem ile deniz müzesindeydik:)
3 yorum:
Sebiş, her zamanki ince detaycılığınla ne güzel yazmışsın, bende her sefer aynı yorumu yapıyorum gibi geldi ama yine söyleyeceğim, Ben Seni Çok Özledim!:)
Bu arada anneanne için başınız sağolsun canım, Kutlay'a da sevgilerimi iletiyorum...
Sebiha'cım, başınız sağolsun canım. Benim düğün yaza, bahane et, gel, bekliyorum! Özledik vallaha!
Sebihacım, başınız sağolsun.
sen sık sık yaz olur mu?
pazar günü apo Sebiha'ya hiç yazmıyoruz, ayıp ediyoruz dedi, ben de o gün yazacağımı söyledim:(
çok öpüyorum:))
Yorum Gönder