1 Ocak 2008. Yeditepe Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat bölümünde yüksek lisans yapan arkadaşım Seher, kahvaltıda sohbet ederken, "Bu kadar edebiyatla ilgilisin, sen neden yüksek lisans yapmıyorsun?" dedi. "Benden geçti, bu kadar zaman sonra okula mı gidicem? Dersti, sınavdı, uğraşamam" dedim. "Bunun yaşı mı olurmuş? Hadi sen de yap!" diye ısrar edince, "E, peki bir şansımı deneyim" dedim. İki tane test kitabı alıp haftasonları eski ALES sorularını çözerek hazırlanmaya başladım. Üstünden (kaç olduğunu söylemeyeceğim!) yıllar geçtikten sonra yeniden bir sınava hazırlanıyor olmak keyifliydi de, olur da kazanamazsam eşe dosta mahcup olmamak için kimseye (annem-babam dahil) söylemedim. Mayıs 2008'de ALES'e girdim. Tıpkı yıllar önce ÖSS'de olduğu gibi bir hafta öncesinden sınav yerine baktım filan... Yani herşeyin hakkını verdim, gereğini yaptım! :) Ayıptır söylemesi, kendimi de şaşırtan, oldukça iyi bir puan aldım. Sıra okula başvuru yapmaya geldi. Eğitim mentorluğumu yürüten Seher, "Puanın çok iyi, İngilizcen de var. Sen Bilgi'ye başvur" diye buyurunca ben de Bilgi Üniversitesi'ne yöneldim. Tabii yıllar içinde herşey değişmiş, gelişmiş, başvurular internet üzerinden yapılır olmuş... En komik kısım da referanslar bölümüydü. Malum, yüksek lisans başvurusunda referans mektubu istenir. Bunca zaman sonra eski hocalarımdan referans istemek - hem de tamamen konumun dışında bir bölüm için - çok tuhaf olacaktı. Atölyesine katıldığım yazardan mı yoksa yine bir yazar olan Fransızca hocamdan mı istesem diye düşünürken, bölüm asistanı benim için gerekli olmadığını söyledi! :)
Başvuruyu tamamlayıp iki aşamalı bölüm sınavı için çalışmaya başladım. İlki teori sınavıydı. Tavsiye edilen birkaç kitabı yaz tatilim sırasında okudum. Sınav günü erkenden -ilk defa- okula gittim. Kendimce şöyle düşünüyordum: "Karşılaştırmalı Edebiyat çok niş bir konu, iş sahası da pek yok. Ayrıca Bilgi de özel ve pahalı bir okul, 10 kişiden fazla başvuran olmaz, yazılı sınavı geçersem mülakatta işi bağlarım." Yanılmışım! Sınıf ağzına kadar doluydu, yan sınıflardan sıra taşıdılar! 40'tan fazla genç, yeni mezun aday seçilmek umuduyla gelmişti. Sonra sorular geldi. 3 tane konu başlığı içinden biri seçilerek yazı yazılacak (ingilizce), yine 3 şiir içinden biri seçilip çözümlenecek. Sorulara baktım. Dedim, buraya kadarmış! :) Sonra yiğitliği kaptırmamak için anladığım tek konu başlığı ile ilgili birşeyler yazdım. Şiirde de William Wordsworth'ünkini çözümledim. İyi tutturmuş olmalıyım ki yazılı sınavı geçen 22 kişinin arasında ben de vardım!
Akabinde yapılan mülakatta ilk ben girdim hocaların yanına. Masanın etrafına dizilmiş 6 hoca ve masa başında ben! Sağ yanımda oturan bölüm başkanı Murat Belge "Demek İşletme mezunu öğrencimiz sizsiniz, neden edebiyat?" diye sorunca, başvurumun hocalar arasında ilgi (ve şaşkınlık) yarattığını anladım. Velhasıl mülakat, benim niye edebiyat okumak istediğim, çalışırken bunu nasıl becereceğim etrafında, ve bence iyi geçti.
Sonucu Ankara'da öğrendim. Mülakat sonucu seçilen 13 kişiden biri olarak Ekim 2008'de yeniden üniversite sıralarına döndüm. Tabii ki kolay olmadı. Okunması gereken yığınla makale ve kitap, yazılmayı bekleyen ödevler, sınavlar iki sene boyunca iş dışındaki tüm saatlerimi aldı. Bazen aldığım dersler mesai saatlerine denk geldi. Sevgili "patronumuz" Asu'nun anlayışı sayesinde onu da hallettim. Geçen yaz o sıcaklarda, 2 ay boyunca cumartesi-pazar günleri, sabah 9 akşam 6 işe gider gibi Starbucks'a gidip tez yazdım. Zaman zaman sıkıldım, bunaldım, daraldım, hatta vazgeçme noktasına geldim, ama anne-babamın, Amerika'daki kardeşimin sürekli telkin ve motivasyonlarıyla devam ettim. Ağustos ortasında jüriyi de geçerek okulu tamamladım.
Ve bu maceranın son noktasında, dün akşam gerçekleştirilen mezuniyet töreniyle İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nden yüksek lisansımı aldım!
Shakespeare ne demiş? "All is well that ends well!" (sonu iyi biten herşey iyidir)
5 yorum:
Leylan hncim, çook tebrik ederim:)büyük azim:)
leylancigim, yapacagin her isin sonu senin icin iyi bitsin, umuyor ve kutluyorum.
Ben "bisikleti hakkettiniz" demiştim ama bu hikayenin üstüne "karne hediyesi" olarak ancak araba keser sizi!
Arabası da var:) O da kesmez:) Bence doktorasını da yapsın biz bir kedicik hediye edelim:)
Bu arada benden bahsetmen de süper olmuş, yoksa bozulacaktım:)
Leylan Hanimcim, bana ilham verdiniz, okumanin yasi olmaz, ben de tekrar ogrenci olmak istiyorum. Bu arada asuman hn da dedigine katiliyorum, bir doktora yakisir size)
Yorum Gönder