Herkesin bildiği gibi, 19 Haziran Babalar Günü olarak kutlanacak.
Günlerdir dört bir yandan “Babalar Günü” diyen reklam, duyuru, ilan ve kampanyalar bir yana, “baba” aslında hep aklımızın derinliklerinde yer etmiş bir kavram değil mi?
“Babamla aram iyi işte…” diyen duydunuz mu hiç? Hep en uçta değil midir onlar?
Ya tapar ya da nefret etmez miyiz? Ya aşık ya da düşman değil miyiz babalarımıza?
Babalık bence annelikten daha zor.
Çünkü annelik kadınlara doğuştan hediye edilmiş.
Bir kadın hem ruhuyla hem de bedeniyle anne olmak ister.
Ruhu istemese, bedeni sıkıştırır.
Bedeni istemezse kadının içi gider, ruhu yaralanır.
Oysa babalık, a’dan z’ye bir “ruh” işidir.
Ruhunuz yoksa ya da hatırlamadığınız bir yerlerde kaybettiyseniz, size baba denir belki ama, nüfus kaydındaki sıfattan öteye gidemezsiniz.
Bir zamanlar baba gibi davranıp sonra sıkılabilir ya da zorla kucağınıza konan bir çocuğa babalık etmek zorunda kalabilirsiniz.
Kendinizi baba gibi hissetmiyorsanız, yüzünüzden okunur. Hem de ilk okuyan, çocuklarınız olur.
Babalık aslında kendi işinin sahibi olmak gibidir.
Tıpkı patronlarınki gibi, istediğinizde çıkıp gidebilme özgürlüğünün getirdiği büyük bir sorumluluk vardır babalığın arkasında.
Herkes “patron” olmak ister. Ama bu yükün ağırlığını sadece gerçek patronlar bilir. Kapı oradadır. Ama siz gittiğinizde olacak her şey döner dolaşır, sizi etkiler.
Gerçek babalar, seçtikleri bu “özgür”lüğün yükünü kimseye çaktırmadan taşırlar sırtlarında. Kan bağı olması gerekmez.
Babalar ağlamaz.
Babalar yıkılmaz.
Babalar bilir.
“Baba bedduası alma sakın” der eskiler. Tutarmış.
Pazar gününü gerçekten baba gibi geçirecek tüm yeni, eski ve müstakbel babaların gününü şimdiden kutlarım.
Babası hayatta olmayanlara sabır diler, gerçek babaların her şeyi gördüğünü, sizleri bir yerden izlediklerini ve güzel hatıralarınızı düşünerek mutlu olmanızı isteyeceklerini hatırlatırım.
Diğerleri, sanırım kimle dertleşeceğinizi biliyorsunuz artık :)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
biliyoruz canım, detleşiyoruz da...
Yorum Gönder