Düşünüyor musunuz hayat bazılarımız için ne kadar zor? Herkese göre kendi yaşamı binbir zorluk ve mücadele ile dolu, ancak bir de etrafa bakınca...
Dün akşam TV seyrederken içine düştüğüm dehşet bir kere daha beni kendime getirdi. Dilimizde devamlı terörde ölen 30.000 kişi var. Peki ya iş kazalarında 40.000’den fazla kişinin hayatını kaybettiğini biliyor muydunuz? Bu hafta Balıkesir’den gelen kötü haberle irkildik. Yerin katlarca altında üç kuruş için çalışan madencilerimiz, her an ölümle burun burunalar. Bundan daha trajiği bu meslek için açılan başvurulara binlerce kişinin müracaat etmesi ve bunların yüzde bilmemkaçının üniversite mezunu olması...
Sonra bu ülkede yaşanan faili meçhulleri düşünüyorum, insanların hayatlarını nasıl kaybettiklerini...
Başka bir kanalı çeviriyorum, şizofrenler toplumda ne kadar dışlandıklarını anlatıyorlar...
Kasılıp kalıyorum, böyle bir ortam içinde benim ne kadar "şanslı" olduğum neyi değiştirir ki, ya da bunun ne önemi var ki...
25 Şubat 2010 Perşembe
23 Şubat 2010 Salı
"tamiri imkansız saat yoktur"
Peki ya kalplerimiz... :(
Fotoğraf hakkında:
Beyoğlu, Şubat 2010
Bu fotoğraf, Muammer Yanmaz İş Çıkışı Fotoğraf Atölyesi mezunu, 40haramiler fotoğraf gurubundan Esin Barutçu'ya aittir.
18 Şubat 2010 Perşembe
Vay Efendim Gülümsemeyince Çekmiyormuş:)
Nadyaaaa, yedim seni!! :)
EMITT Fuarıyla ilgili Serpil'in yazısını okuyayım dedim.
Bir baktım ki ne göreyim, Nadya ile benim fotom ve ben somurtkanım.
Neden mi?
Nadyas, bana dedi ki "bu makine gülümsemeyince çekmiyor", hadi canım dedim.
Bir iki numara çekti, Serpil de ver bakayım sizi çekeyim ama somurtun dedi.
İşte sonuç. Nadyas hanım gülümsüyor, ben somurtuyorum.
Sen gülümsediğin için çekti değil mi Nadyasyon :)
Etiketler:
Dilek Özcan,
EMITT,
fotoğraf,
gülümseme,
Nadya Schebunyayeva
Bir EMITT Daha Geldi Geçti...
EMITT Fuarı üzerinden bir hafta geçti. Yoğun ama keyifliydi. Açılış telaşı, yoğunluğu, protokol, renkli standlar, gösteriler, yeni tatlar, bildiğimiz tatlar, çocuklar, gençler, dansçılar, profesyoneller, yeni kontaklar, tanıdık simalar, farklı diller....
EMITT Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı dünyanın ve Türkiye’nin tüm renklerini gözler önüne serdi. 60 ülke ve 100 beldenin katılımı ile Tüyap'da 9 salonda gerçekleşti.
Bakanlar, valiler, belediye başkanları gibi üst düzey katılımın olduğu fuar 4 gün boyunca hareketliydi. Özellikle Mısır ve Suriye standları muhteşem gösterileri ile adeta yarıştı diyebilirim. Mısır, bu yıl fuarın konuk ülkesiydi. Japonya, 10–15 yaş grubu İstanbul Japon Okulu öğrencileri davul gösterisi ile muhteşemdi. Küçük çekik gözlü minikler çok başarılıydılar.
Geleneksel lezzetleri tatmamak mümkün değildi. Japonya standının makarna çorbası mükemmeldi. (Benim icin o bir makarnalı çorba;p), BAKAB(Batı Karadeniz Kalkınma Birliği) salonunda Karadeniz'e özel şovlar, şiveler, tatlar... ballı kabak tatlısı, fındıklı lokum... daha neler neler...
Bakanlar, valiler, belediye başkanları gibi üst düzey katılımın olduğu fuar 4 gün boyunca hareketliydi. Özellikle Mısır ve Suriye standları muhteşem gösterileri ile adeta yarıştı diyebilirim. Mısır, bu yıl fuarın konuk ülkesiydi. Japonya, 10–15 yaş grubu İstanbul Japon Okulu öğrencileri davul gösterisi ile muhteşemdi. Küçük çekik gözlü minikler çok başarılıydılar.
Geleneksel lezzetleri tatmamak mümkün değildi. Japonya standının makarna çorbası mükemmeldi. (Benim icin o bir makarnalı çorba;p), BAKAB(Batı Karadeniz Kalkınma Birliği) salonunda Karadeniz'e özel şovlar, şiveler, tatlar... ballı kabak tatlısı, fındıklı lokum... daha neler neler...
Marjinal ekibi olarak epey kalabalık görev aldık. Ekip çok özverili çalıştı.
Herkese TEŞEKKÜRLER...
Etiketler:
Bakab,
EMITT,
Japnya,
Marjinal ekip,
Mısır,
Turizm Fuarı
16 Şubat 2010 Salı
Umut Bugün Çok Şıktı :)
Asuman Hanım'ın da sevesi geldi...
Fotoğraf Nokia 5800 XpressMusic ile çekildi. Çok düzgün olmaması ışığın uygun olmamasından.
2.Tarım Zirvesi'ndeydik
Active Academy ile keyifli bir etkinliği daha geride bıraktık. Bu sefer Ankara'da tarım, devlet ve finans camialarını biraraya getirdik. Gerek Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in toplantı öncesi verdiği kısa röportajla gerek 40 dakikayı aşan ama sıkılmadan kendini dinlettirdiği açılış konuşmasında değindiği konularla ilgi ile izlendi.
Emeği geçen herkese teşekkürler...
Bana göre Bakanın yerel yerleşimlerdeki veteriner sayısının artırılması ve "tarım sosyolog"ları gibi projeleri ilginçti. Gün içindeki diğer iki oturum da finans dünyasının tarım sektörüne bakış açısının ve tarım sektöründeki fırsatların konuşulduğu oturumlar olarak oldukça yararlı oldu.
Emeği geçen herkese teşekkürler...
Darısı 25 Şubat'taki 4. Risk Yönetimi Zirvesi'ne :)
12 Şubat 2010 Cuma
40+ Olanlarımız Ya Da Öyle Hissedenlerimize...
İlkbaharı severim, severim de ilkbahar fazla gençtir. Yazı da severim ama o da pek mağrurdur. Bence en iyisi sonbahar çünkü sonbaharın yaprakları hafiften sararmış, tonu yumuşamış ve olgunlaşmış, renk çeşnisi alabildiğine coşmuştur. Hem bir yandan hüzne bir yandan ölüm sezgisine çalar o renkler hafiften. O altuni renginin bolluk bereketi içinde, ilkbaharın masumiyetiyle değil, yazın kuvvetiyle de değil, yaklaşan kocamışlığının yumuşaklığı ve zarif bilgeliğiyle seslenir. Yaşamın sınırlarını bilir; kanaatkârdır. Tüm o sınırların varlığından haberdar ve tecrübelerin bolluğuyla berhudar bu kişiden öylesine bir renk senfonisi yükselir ki hepsinden zengindir; yaşam ve direnç yeşilidir o ses, altuni kanaatin turuncusudur, feragat ve ölümün eflatunudur o ses.
Kaynak: My Country and My People- Geçenlerde okuduğum bu kitabın başına yazılan epilog o kadar hoşuma gitti ki, Türkçeye çevirmeden edemedim. Minicik yorumlarımı affeder belki Lin Yu Tang (Çinli yazar). Resim : Connecticut, www.radekaphotography.com/autumntrees.htm
Etiketler:
bilgelik,
Çinli yazar,
gençlik,
ilkbahar,
Lin Yutang,
olgunlaşma,
sonbahar,
yaşlanma
11 Şubat 2010 Perşembe
Be My Ballantine!
10 Şubat 2010 Çarşamba
Yaşamın Kıyısında, 12 Şubat Cuma Star TV'de!
Ben bir türlü izleme şansı bulamadım ama izleyenlerin tavsiyelerini hatırlıyorum. Bu haberi görünce "heyy dedim" ve sizlerle paylaşmak istedim:)
9 Şubat 2010 Salı
7 Şubat 2010 Pazar
Karakarga Heyecanı
Nasıl, Karakarga hallerimi beğendiniz mi? Bilmeyenler varsa öğrensin
Hatice Gökçe "Karakarga" defilesinde Backstage'de gerçekleştirilecek basın görüşmelerini organize etmek gibi bir görevim vardı. Biliyorum yerimde olmak isteyen çok kişi vardı:) ancak şanslı insan bendim. Ben defileye çıkan arkadaşları, o güzel çocukları farklı hayal etmiştim. Podyuma çıktıklarındaki ifade ile çıkmadan hemen önce yaşadıkları gerginliği gördükçe yaptıkları işe daha da saygı duymaya başladım. Kıyafetlerin organize edilmesi, o kısa zaman diliminde doğru şekilde giyinmeleri, makyajlarının doğru şekilde yapılması... hepsi uzaktan çok kolay görünürdü bana. Sanıyorum her iş için aynı şey geçerli. Hemen podyum öncesinde kendilerini son kez her yeri sarmış aynalarda izlemeleri, belki içlerinden ettikleri duaları, heyecanları...Hepsi çok güzel genç pırıl pırıl çocuklardı. Açıkçası onlarla birlikte podyuma çıkıyormuşçasına heyecanlandım, defile sona erdiğinde aldıkları alkışlarla ben de coştum. Karakargayı hiç bu şekilde düşünmemiştim, sadık, oyuncu, zeki, maceracı bir başka canlı. Defileden önce tuhaf sesleri ve siyah tüylerinden başka bir şey çağrıştırmazdı. Ancak kesinlikle defilede tasarımlar, kareografi hele ki müzik o kadar etkileyiciydi ki. Hatice Hanım'ın mütevazı halleriyle de birleştiğinde herşey tamamdı. Bu kadar birbirini tamamlayan unsurlar karşısında ellerinize sağlık diyorum.
5 Şubat 2010 Cuma
Mail ile gelen bir yazı...
Avustralya’da, bir spor salonunun camında bir reklam; zayıf ve bronz tenli bir kadın, hemen yanında şu yazıyor: “Bu yaz, denizkızı mı olmak istersiniz, yoksa bir balina mı?"
Afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, spor salonunun reklamına sesli bir cevap veriyor:
İlgilenenlere duyurulur,
Balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar..
Aktif bir cinsel yaşamları vardır, hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.
Denizde yüzer, oynarlar. Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.
Balinalar harika şarkı söylerler, CD’leri bile vardır.
Bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur. Dünyada herkesin sevdiği, koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.
Denizkızı?
Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.
Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle psikolog kapılarında sıra oluştururlardı . Balık mısın? İnsan mı?
Cinsel hayatları yoktur. Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki? hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede??
E, sonuç olarak çocukları da olmaz.
Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?
Sonuç?
Ben balina olmayı tercih ederim.
Medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.
Zamanla kilo alıyoruz; çünkü, kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor. Yani, biz kilolu değiliz, inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz.
Bugünden itibaren, aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:
“Allah’ım ne kadar da akıllıyım!”
Afişteki mankenin fiziksel özelliklerinden çok uzak olan orta yaşlı bir kadın, spor salonunun reklamına sesli bir cevap veriyor:
İlgilenenlere duyurulur,
Balinaları arkadaşları asla yalnız bırakmazlar, yunuslar, deniz aslanları, meraklı insanlar..
Aktif bir cinsel yaşamları vardır, hamile kalır, sevimli bebek balinalar doğururlar.
Denizde yüzer, oynarlar. Polinezya adalarının mercan kayalıkları gibi muhteşem yerleri görme şansına sahiptirler.
Balinalar harika şarkı söylerler, CD’leri bile vardır.
Bazı insanlar dışında, onlara zarar vermek isteyecek tek bir varlık yoktur. Dünyada herkesin sevdiği, koruduğu ve hayran kaldığı şahane hayvanlardır.
Denizkızı?
Öncelikle, denizkızı diye birşey yoktur.
Var olsalardı da kimlik karmaşası sebebiyle psikolog kapılarında sıra oluştururlardı . Balık mısın? İnsan mı?
Cinsel hayatları yoktur. Yanlarına yaklaşan erkekleri öldürüyorlar, nasıl olabilir ki? hem, iyice bir bakın, gerekli donanım nerede??
E, sonuç olarak çocukları da olmaz.
Zaten balık kokan bir kadını kim ister ki?
Sonuç?
Ben balina olmayı tercih ederim.
Medya sadece zayıf insanların güzel olduğunu savunuyor ama ben çocuklarımla dondurma yemeyi, beni heyecanlandıran adamla güzel bir akşam yemeğinde sohbet etmeyi, arkadaşlarımla çikolata paylaşmayı çok seviyorum.
Zamanla kilo alıyoruz; çünkü, kafamıza o kadar çok bilgi yüklüyoruz ki yer kalmıyor ve bedenimizin diğer bölümlerine yerleşmeye başlıyor. Yani, biz kilolu değiliz, inanılmaz kültürlü, eğitimli ve mutluyuz.
Bugünden itibaren, aynaya bakıp da kalçamı gördüğümde, şunu düşüneceğim:
“Allah’ım ne kadar da akıllıyım!”
Etiketler:
Akıllı bıdık,
balina,
denizkızı,
manken,
spor salonu
2 Şubat 2010 Salı
İstanbul'da Üç Silahşör :)
Biraz geç kalmakla birlikte 2009'un son günlerinde gerçekleşen bir etkinlikten bahsetmek istiyorum.
Trend Micro, ilk kez Türkçe olarak geliştirilen yeni Worry-Free Business Security çözümünü 15 Aralık’ta Sofa Hotel’de düzenlenen bir toplantıyla basına tanıttı. Trend Micro EMEA Ürün Pazarlama Müdürü James Walker ve Trend Micro MED Satış Müdürü Ercan Aydın, değişen tehdit ortamı, Trend Micro’nun Türkiye odağı ve yeni Worry-Free Business Security hakkında detaylı bilgi verdi.
Oldukça güzel geçen basın toplantısının ardından Trend ekibi ile çok keyifli bir gün geçirdik. İstanbul'a ilk defa gelen James ve EMEA PR Müdürü Declan Waters, Boğazın güzelliği karşısında çok şaşırdılar; öğle yemeğinde ne yersiniz sorusuna büyük bir heyecan ve istekle "kebab!" demelerine ise biz inanamadık :)
Kendileriyle gerçekten çok hoş vakit geçirdik, en yakın zamanda tekrarlamak isteriz :)
Three Musketeers in Istanbul :)
I'm a little late to post this blog but I just wanted to share some information about an event we had in late 2009.
Trend Micro introduced its new Worry-Free Business Security solution to the Turkish media on December 15 at the Sofa Hotel in Istanbul. During the launch organized on December 15 at the Sofa Hotel, James Walker, Trend Micro EMEA Product Marketing Manager and Ercan Aydin, Trend Micro MED Sales Manager, gave detailed information about the changing threat landscape, Trend Micro’s Turkey focus and the new Worry-Free Business Security.
After the event we had great time with Trend Team. James and EMEA PR Manager Declan Waters were in Istanbul for the first time and they were surprized by the beauty of the Bosphorus; not more than our shock with their request for "kebab" for lunch!
We really enjoyed having time with them both and look forward to meeting again soon! Thanks again :)
Etiketler:
Declan Waters,
Ercan Aydın,
James Walker,
kebap,
sofa hotel,
Trend Micro,
worryfree
1 Şubat 2010 Pazartesi
Kim Öle Kim Kala
Anadolu Jet'in dün ikram ettiği kaşarlı sandviçin son tüketim tarihi 01.01.2093 olarak belirlenmiş. Sandviçlerinin ilk günkü tazeliğini koruması konusunda oldukça iddialılar anlaşılan. Biz yetişemeyiz, yiyecek olana afiyet olsun! :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)