Kişisel tarihimin tozlu raflarından bir yazı düştü bugün önüme.. sizlerle paylaşmak istedim. Ola ki aramızda zorluklarla mücadele edenler, mutluluğun doruklarında gezinenler, hasret çekenler, kendini alıp gitmek isteyenler, oturup kara kara ne yapacağını düşünenler (akşam yemeği dahil değil buna elbette), insanlık tarihinin en meşhur meyvası elmayı afiyetle yiyenler, nereye nasıl gideceğini bilemeyenler olabilir. Hepimiz için gelsin o zaman... su gibi olalım, akalım akalım akalım isterim:)) Buyrunuz...
Su gibi olmak engel tanımamaktır.. Önünde çukurlar açıldığında onları varlığınla doldurmak, önüne duvarlar çekildiğinde sabırla bekleyip, birikip onları aşmaktır. Yeri geldiğinde iğne deliğinden geçmek, yolun bittiği yerde en dik falezlerden kendini aşağıya atabilmektir, korkusuzca... Saf olmamak, aksine kirini belli etmektir. Dibine çökmüş tüm kiri, pası, tortuları, içindeki tüm yabancı maddeleri gözler önüne serebilmektir... utanmadan. Geçtiği yerlere hayat verebilmek, içinde bir şeyleri yaşatabilmek, dondurucu soğukta yeri gelip kalbini kalın duvarların ardına ustalıkla gizleyebilmektir... İki nefes sıcaklık görünce yeniden eriyivermek, birazcık cesaret bulunca yeniden çağıl çağıl gürlemektir... Aldığı darbeler ölümcül olsa da yolundan dönmemektir... Aşkın yakıcı sıcaklığından korkmamak, buhar olsa bile günü geldiğinde yeniden yağmur olup toprağa düşeceğini bilmektir...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
of süpersin sen!!!
o tozlu raflardan sık sık birşeyler düşer umarım önüne... :)
Aslıcım, bu kadar nazlanma da raflar toz tutmadan paylaş yazılarını, taze taze okuyalım... Eline sağlık, müthiş yazmışsın yine :)
teşekkür ederim:) nazlanmaktan değil üye olduğum bir platforma zamanında yazmışım bu ve benzeri yazıları. sonra da unutmuşum gitmiş. bir vesile hatırlayınca hemen bloga ekliyorum ben de:)) beğendiğinize çok sevindim:)))
Yorum Gönder