4 Ocak 2009 Pazar

01 Ocak'ta Bir Nostalji!










Bazılarınız biliyor bazılarınız bilmiyor ama ben 1985-1992 yılları arasında Değirmendere'de yaşadım. Şimdi ne alaka değil mi? Değirmendere, hani şu 1999 yılındaki depremle gündeme gelen küçük yerleşim yeri mi desem, yoksa kah kasaba, kah yazlık mekan, kah köy, kah aşık olunacak memleketimin yine aşık olunası bir köşesi mi desem...Benim hayatımın başladığı ve kendimi evimde hissetiğim yer orası. Değirmendere'de sokakta selamlaşmadan yürünemez, yaz akşamları bir kişi olarak başlanılan sahil turları, minimum 15 kişilik bir grup olarak sabahlara kadar çay bahçelerinde süren sazlı sözlü sohbetlere uzanır, Cumartesileri pazar kurulur ki ben bu kadar güzel bir pazar başka yerde görmedim, pazarcılar bile her Cumartesi Değirmenderelidir, kışları her ne kadar içine kapanmış gibi görünse de siz köy kahvesine girdiğinizde herşey sıcacıktır, gençler özgür, yaşlılar genç, aileler içiçedir. Hele bir de yaz aylarında oralarda olsanız; heryerde fındık tezgahları, köyde kiraz toplama telaşı ve aşağıda ise festival koşturması vardır. Belediye ve gönüllü gençler eşliğinde kendi kabına sığmayan, artık uluslararası konuklarımızın olduğu festivallerimiz çok ama çok coşkuludur. İşte bu güzelim memleketim bir gecede yok oldu malesef. Belki ailem ve akrabalarımdan bir kaybım olmadı ama ben tüm dostlarımı, tüm anılarımı o depremde kaybettim ve hatta tüm Değirmendere halkı olarak kaybettik. Şu anda Değirmendere yine güzel ama içi boşalmış, insanları değişmiş, hayat tarzı yok olmuş, midyecilerin, deprem enkazlarından çalınan paralarla halen orada yaşamaya cesaret edebilen, adını tarif edemeyeceğim insanlarla dolmuş...
İşte ben her aileme giderken, ki ailem deprem sonrasında Yalova'ya taşındı, yol üstünde Yüzbaşılar sapağından girmemek için kendimi zor tutardım. Ama bu sefer eski günlerdeki gibi yani sadece Kutlay ve ben başbaşaydık ve direksiyonu kırdım, girdim. Girer girmez kalbim güm güm atmaya başladı, sahile indiğimde artık gözyaşlarımı tutamıyordum, yıkılan hiçbir evin yerine yenisi yapılmadı ve her yıkılan evde kimin yaşadığını biliyordum. Bazılarında sınıf arkadaşlarım bazılarında öğretmenlerim bazılarında komşularımız, bazılarında... Bütün sahili öylece yürüdüm ve soğuk rüzgarın beni sakinleştirmesini istedim. Tüm sahilde her köşede, her adımımda bir anım daha canlandı. Her sabah saat 06.30 da kalkıp sahilde denizi ve günün doğumunu seyretmek için oturduğum bir köşem vardı. Şimdi o köşedeki bankın yerinde bir deprem heykeli duruyor... Her yaz akşamı oturduğumuz kocaman çay bahçemiz şu anda denizin dibinde ama yerine bir sürü ufak cafe açılmış, yüzyıllık ceviz ağaçlarının olduğu parkımız neredeyse tamamen denizin altında... Daha neler neler o denizin altında ve midyeciler o denizde midye topluyorlardı...


Bunları şimdi niye mi yazdım? Bütün gece uzun süredir okuyamadığım yazılarınızı tümüyle okudum ve içimi bir huzur kapladı; aynı her sabah Değirmendere'de deniz kıyısında oturduğum banktaki gibi....
Son söz: Bir gün babam dedi ki; "Her akşam üç adımlık sahildeki taşları arşınlamaktan ne anlıyorsunuz?"
Ben de dedim ki; "Her taşa her akşam bir hatıra bırakıyoruz, bunu yapmak da çok uzun sürüyor ve bu sebeple geç kalıyoruz:)"
Tabii o zaman babama takılmıştım ama şimdi anlıyorum o günlerin değerini ve keşke daha çok arşınlasaymışım diyorum kendime!

5 yorum:

!NeslihaN! dedi ki...

Bu kadar içten, dokunaklı ve anlamlı bir yazıya ne denir, nasıl yorum yazılır bilemedim... Samimiyetiniz o dakikaları yeniden yaşattı desem yeridir herhalde...

dilek dedi ki...

Yazıyı okurken ben de sizinle yaşamadım desem yalan olur. Yıkılan hiçbir şeyin yenisi geriye gelmiyor, gelse bile aynı tadı vermiyor. En azından bu kadar güzel anılarınızı yaşadığınız bir yer olmuş. Nerde şimdi böyle yerler. Adım attığınız her yerde ya bir betonla ya da egzoz dumanıyla karşılaşıyoruz :(((

asuman dedi ki...

ne güzel yazmışsın sebişcim:)

handans dedi ki...

Sebihacım, öylesine ruhunu akıtmışsın ki yazdıklarına, ben de yaşamış gibi oldum o masalsı Değirmendere'de... Ve o üç adımlık sahilde her taşa bir hatıra bırakarak yürümüş olduğumu düşündüm bir an...
Ne kadar anlamlı, bilgece bir yanıt vermişsin babana! Ve neşeyi, hüznü, acıyı, özlemi nasıl da birkaç paragrafa sığdırıvermişsin! Tıpkı yaşamın kendisi gibi...

Leylan dedi ki...

acıyla ve anılarla yüzleşmek bu kadar güzel anlatılabilir! aynı duyguları bana da yaşattın sebihacım.