22 Haziran 2008 Pazar

"Başlıksız"

Merhaba,
İlk defa bu yazıda başlığı önceden koymuyorum. Çünkü yazacağım çok şey var ve bunları nasıl başlıklandıracağımı bilemiyorum.

20-21 Haziran, insanın son ana kadar umudunu korumasına dair güzel iki örnekle karşılaştırdı beni. Buradan Bebek Aydın'ı (bu adı değil aman ha!, soyadı :)) sizlerle ilk defa tanıştırmamın ardından işler pek iyi gitmemişti. Yataklara yatırmıştı beni kerata. Yok düşük tehlikesi, yok haftalar geçmesine rağmen ultrasonda görünmemesi vs. biraz zor zamanlardı. Ardından da İngiltere seyahatim vardı bazılarınızın bildiği üzere. Seyahate çıkmadan önceki son kontrolde de hala görünmeyince hem doktorumuz, hem de biz, bıdığın galiba bizi bırakmak üzere olduğunu düşünmüştük. Embiryo oluşmamış gibi duruyordu ama hormon testlerine ait değerler iyiydi. Bu işte bir iş vardı, ama ne? Hormon testlerine dayanarak yine de seyahat dönüşüne kadar beklemeyi önermişti doktorumuz. Ama herşeye hazırlıklı olmamızı söylemişti. Ben ve Bülent bu işin bittiğini düşünmüştük. Hatta bu durum dolaylı olarak benim İngiltere'ye rahat bir şekilde gitmeme de neden oldu. Çünkü kötü sonuca o kadar hazırlamıştık ki kendimizi, seyahatte olacak bir aksilik yüzünden onunla vedalaşmak zorunda kalsak da kendimizi suçlamayacaktık belki de. Zaten gidecekti diye düşünecektik.

İngiltere'deyken artık ben yediğime içtiğime, hareketlerime çok dikkat etmeden gezip tozan biri haline gelmiştim. Yine de son bir şanstır belki de diye Bebek Aydın ile birkaç kez konuştum. Kensington Park'ta çıktığımız yürüyüşte biraz sancılanmıştım. Hemen sordum ona. "Hayırdır? Yerleşiyor musun yoksa otele? :), Gitmesen olmaz mı? Tamam beklediğimizden erken geldin biraz ama, kalırsan memnun oluruz." Cevap vermedi tabii.
Ben bir taraftan onunla konuşurken bir taraftan da bana sorun çıkarmadığı için ona teşekkür ediyordum. Giderayak annesini hiç üzmedi diyordum.

Bu arada yazının bu kısmını özel bir teşekküre ayırmak istiyorum. İngiltere'de doğabilecek her türlü aksilik için Leylan orada yaşayan bir arkadaşını organize etmişti. Birşey olursa hemen arayacaktım. O da beni hastaneye götürecekti. Kendisi de tatilde olduğu halde, her gün iletişim kurup durumumu sordu, soruşturdu. Teşekkürler Leylan'cım.

Sonra yurda dönüşe geçtik. Uçakta müzik kanallarında gezinirken karşıma çıkan türküyü duyunca inanamadım. Kardeş Türküler söylüyordu. "Hem okudum, hem yazdım,yalan dünya senden bezdim. Dağlar koyağını gezdim, yiten yavrumun ardından. El yazıya, duman mı çökmüş Gölyazı'ya? Kurban olam, beşikte yatan kuzuya!" İşte o an gözyaşı musluklarımın açıldığı ilk andır. Uçaktakiler bana bakıyor, ben ağlıyorum, ağladığımı saklamaya çalışıyorum. Kanalı değiştirsem, fark etmez. Türküyü ezbere biliyorum zaten :), bir taraftan da taptığım grup söylüyor. (Bir yerde Kardeş Türküler çalarsa, onu dinlemeden kapatmak benim kabiliyetimi aşan bir davranış :) Neyse sonundaki uzun hava başladığında, buna dayanamayacağımı anlayıp kanalı değiştirebildim. Bir yerlerden bana bebeğime bağlanmam, onu daha çok istemem için mesaj geliyordu sanki.

Lafı uzatmayalım, İngiltere dönüşü doktora tekrar gittiğimizde yani 20 Haziran'da, bir mucize oldu. Biz bıdık ile nasıl vedalaşacağımızı öğrenmeye gitmişken, kendisini ultrasonda gördük. Kalbi de atıyordu. Benim şaşkınlığım, doktorumuzun "tıpta yüzde yüz diye birşey yoktur" diyen çığlıkları ve Bülent'in koridorda koşmak için doktordan izin istemesi :)

O an anladım ki son ana kadar umudu yitirmemek gerek. Tabii ki hayat bu, belki tekrar başka olumsuzluklar da yaşanabilir. Ama önemli olan pozitif düşünebilmeyi başarmak.

O akşam haberi alır almaz, soluğu (kendisi bu kelimeye henüz alışamasa da) anneannemizin yanında aldık. Hırvatistan maçını hep birlikte izledik. 21 Haziran'da da umudu yitirmemek konusunda ikinci dersimizi aldık. Maç ile ilgili sevincimizi Dilek zaten yazmış. Ancak ben burada farklı birşeyden bahsetmek istiyorum. Milli Takım ve Euro2008 için yazılan bir sürü şarkıdan beni en çok etkileyeni (özel bir adı var mı bilemeyeceğim) "OOOO, Türkiye, Türkiye, Haydi Zafere, Türkiye, Türkiye!" oldu. Parçanın orjinali Norveçli grup Helldorado'ya ait. Adı da "a drinking song". Keşke bizim bestecilerimizin parçalarından etkilenebilseydim, Kıraç'ın-Fenerbahçe marşında olduğu gibi, herkesi tek bir parça atlında toplayabilseydik. Bunu bir gözlem olarak paylaşmak istedim.
Bu arada 24 Haziran'da bebişi ilk Kardeş Türküler konserine götürüyoruz, hoplamadan zıplamadan nasıl olacak bilemiyorum ama, bu seferlik de böyle olsun artık :)

Not: İngiltere seyahatimize ait detayları sizlerle ayrıca paylaşacağım.

7 yorum:

Yaso dedi ki...

Nevroş, bu süre içinde de hep söylediğim gibi herşey çok güzel olacak. Yeter ki sen enerjini yüksek tut. Düşük tehlikesi geçirdiğimde ben de aynı şeyleri hissetmiştim ama anlıyorsun ki bazı şeyler insanın elinde değil, o yaşamak isterse yaşıyor, gitmek isterse gidiyor. Senin ki de bu dünyayı görmek istiyor anlaşılan, e, biz de onu dört gözle bekliyoruz o halde:)

handans dedi ki...

Nevracım, bu yaşadıklarının hiçbirinden haberim yoktu :(
Son günlerde pek görüşüp konuşamamıştık. "İstirahatinin" tedbirsel bir durum olduğunu hissetmiş ama onu da sık rastlanan bir durum olarak olağan karşılamıştım. Bizim kuşakta fazla "tecessüs" (bilmeyenler için: "merak")pek makbul değildir...
Gerçekten soluğumu tutarak ve -türkülerini dinlerken olduğu gibi- çok duygulanarak okudum yazdıklarını --sen de müthiş yazıyorsun yani :) Hele uçaktaki Kardeş Türküler mucizesi çok etkiledi beni. Haydi geçmiş olsun, ve gözünüz "Aydın", ve tabii herşeyden, herşeyden önemlisi, "Hayırlısı olsun" --her türlü sözün, umudun, hayalin, dileğin bittiği yerde o var çünkü!

Hürücan dedi ki...

Haftaya böyle güzel bir haberle başlamak ne güzel. Cemal'e sürekli soruyordum seni ve aldığım olumsuz haberlere rağmen "bence belli olmaz bu işler" deyip umudumu taze tutuyordum. Varmış bir hikmeti.

Senden bebelerimiz için gözü yaşlı değil gülücüklü ninniler bekliyoruz unutma.

ozii dedi ki...

Nevracım
Senden bir ricam var.Miniminnacıkken yaşama sevincine sahip canımızla, her an onun yanında olduğunuzu ve onu nekadar istediğinizi konuşmalarla hissetmesini sağlayın.Onunla konuş konuş konuş.Bilsinki çabalarının yanında sevenleri var.

FYZ dedi ki...

Nevroş, bebişin iyi haberlerini almak çok güzel :) Sen içini ferah tut, herşey daha da iyi olacak ;)
Bu arada bilimsel araştırmalar der ki; bebek anne karnına ilk düştüğünden itibaren (kalp seslerini henüz biz duyamazken dahi)o dışarıyı hissedip, dışarıdaki negatif şeylerden de olumsuz etkilenebilecek kadar hassas olurmuş. Bu nedenle daha büyümesini beklemeden bebeğe müzik dinletmek, konuşmak ama en önemlisi onu huzurlu bir ortamda bekliyor olmak çok ama çok önemliymiş canımcım. Bu nedenle daima "think +" ve kendine ve "Aydın Bebiş"e dikkat et :)

Leylan dedi ki...

Bu işin kolay olduğunu söyleyen oldu mu? :) Zaten bu yüzden annelerimizin hakkını ödeyemeyiz!
Ama unutma! Bir süre için öncelik sende! Sana sağlık ve kuvvet diliyorum Nevracım.

Burcu Kaptan dedi ki...

Nevracım biz de seninle aynı duyguları yaşayarak bekledik Cuma gününü ve iyi haberlerini aldığımızda inanılmaz mutlu olduk ve rahatladık. Aydın bebekle biz de birlikte büyüyeceğiz:)