30 Aralık 2015 Çarşamba
16 Kasım 2015 Pazartesi
Yaşasın Sosyal Sorumluluk!
15 Kasım İstanbul Maratonu’nda Marjinal
Kahramanları olarak Koruncuk Vakfı için, çocukların ve gençlerin gelecekleri için
Asya’dan Avrupa’ya büyük bir mutluluk ve heyecanla koştuk.
Koruncuk Vakfı’nın da çarpıcı rakamlarla ifade ettiği gibi:“Resmi rakamlara göre Türkiye’de en az 30.981 çocuk ve genç
sokakta yaşıyor. Bunun dışında 14.398 çocuk ve genç devlet
bakımında. Halbuki her çocuk anne sevgisiyle büyümeli.”
İşte bu yüzden Koruncuk Vakfı, Bolluca Çocukköyü’nde
korunmaya muhtaç çocuklara ve gençlere umut olmaya devam ediyor. Onları
geleceğe umutla bakan, eğitimli bireyler olarak topluma kazandırmak için
çalışıyor.
15 Kasım’da binlerce yardımsever,
güzel yürekli insan Koruncuk Vakfı’nın yanı sıra onlarca farklı alanda
çalışan sivil toplum kuruluşuna destek oldu ve farkındalık yaratmayı
başardı.
Sosyal sorumluluk bilincinin artırılması adına
kitlesel katılımlı bir fırsat yaratan İstanbul Maratonu, binlerce insanın
yaşamına gerek maddi gerek manevi bir ışık oldu. Fakat halen erişilemeyen binlerce yardıma
muhtaç insan, hayvan ve yaşam var! Bu nedenle yardım ve destek bilincinin hem bireyler hem devlet hem de kurum ve kuruluşlar için bir yaşam tarzı, var oluşlarının bir parçası olması dileğiyle yaşasın sosyal sorumluluk!
9 Kasım 2015 Pazartesi
Profesyonel Yaşam ve 14 Kedi
Bir işyerinin size yaşamın
anlamını hatırlatması mümkün mü? Başarı, liderlik, etkili yöneticilik,
vizyonerlik, organizasyon becerisi, müşteri memnuniyeti vb ile değil, kedilerle.
Çok mu tuhaf, hata bazılarınıza göre itici mi?
Tipik bir iş günü. Evden çıktınız,
trafik, kalabalık, keşmekeş derken muhteşem işlemelerle dolu yüksek tavanlı
tarihi bir binanın ağır demir kapısını omuzlayarak girdiniz. Yıllar önce
yaşayan bir ustanın çaktığı Ascenseur – STIGLER- B.S.G.D.G. yazılı tabelasıyla, art nouveau tarzı
ahşap iç kapılı, kendisi de ahşap, artık alışık olduğunuz hafif bir gıcırtıyla
katları tırmanan asansöre bindiniz. Jet hızıyla değil, makaraların dönüşünü,
metal halatların inip çıkışını dinleyip hissederek en üst kata çıktınız.
Çift kanatlı kocaman beyaz kapılı katta indiniz. Günaydın. Günaydın. Günaydın
Gaspar! Odanıza girdiniz:
Doğal olarak masanızı dün akşam
bıraktığınız gibi bulmayı beklersiniz. Dizüstü bilgisayarınız bıraktığınız
yerde, masanın orta kısmında, sağında fare. Solunda sevdiğiniz birinin
fotoğrafı belki. Hemen yanı başında arkadaşlarınızın size hediye ettiği bir
kalemlik. Bugün bitirilmesi gereken işleri listelediğiniz defter veya belgeler.
Koltuğunuz, sırt minderiniz belki. Bunu bir fotoğraf gibi saklarsınız
zihninizde. Otomatiktir bu hareket. Sabah döndüğünüzde de değişmeyecek bir
fotoğraf.
14 kedinin size gerçek yaşamı
hatırlattığı tipik bir Marjinal sabahı ise şöyle olabilir: Ofise geldiniz,
masanıza yaklaştınız. Dizüstü bilgisayarınız ile kalemliğin yeri değişmiş.
Kalemlik nerede diye bakarsınız ama yok... Tükenmezler yerde. 2 kurşun kalem
kemirilmiş. Kapı önünde yerde dün gece birilerini çok eğlendirdiği anlaşılan
bir silgi ve dağılmış post-itler yatıyor. Üzerinde diş işleri. Kağıtların yeri
de sırası da değişmiş. Koltuğunuzda tüm serinkanlılığıyla oturan bir tekir. Dün
sadece siyahken bugün siyah tekir kılıyla kaplı sırt minderiniz yürüyüp
odadan çıkmak üzere kapı önünde. iPhone şarj kablosu dişlenmiş.
Bu fotoğraf dün akşamkine hiç
benzemiyor. Peki bu sizi deli mi ederdi? Beni etmiyor. Etmiyor, düşündürüyor.
Marjinal’de sabah geldiğinde koltuğunda oturur bulduğu kedinin kalkmasını
sabırla bekleyen, oyalanırken kitaplığını düzelten, kahvaltı için mutfağa giden
biri olabilirsiniz. Ya da odada kalıp pencereden dışarı bakıp ufukta yağmur mu
güneş mi var, puslu bir İstanbul sabahı mı diye düşünür bulursunuz
kendinizi. Kedi hala koltuktadır, şöyle bir gerinir ve neden geldiniz
diye hafiften rahatsız bir bakış atabilir size. Soruyu es geçer, gülümseyip
pencereye dönersiniz. Gri bir kent fonuna artık kaloriferler yanıyor mu, bina
bacalarından dumanlar çıkıyor mu bakar ve bir anda küçük resimden çıkıp büyük
resme dalarsınız. Belki çarpık kentleşmedir o anda sizi çarpan. Belki de
saklandığı bulutun arkasından çıkmaya çalışan güneş. Bir noktada mutlaka bir durup
önünüzde uzanan günü düşünür, hızlı bir plan yapar, masaya dönersiniz. Tekir
şimdi koltukta sırt üstü yatıp göbeğini açmış, okşamanızı bekler. Size
alabildiğine güvenen bir canlı... o yumuşak karnının çekiciliği.. elleriniz
ipek tüylerin üzerinde gezer. Gülümsemeniz, tek başınıza odada yüksek sesle
ağzınızdan çıkan sevgi sözcükleriyle harmanlanır. Doğal, samimi sesler. Kerata
seni.. küçük sıpa... yerimm...
İşte şimdi hazırsınızdır. Hemen
masaya oturup ekranı açmadınız. Doğanın, güvenin, sevginin, yaşamın içinden
geçip iş gününe başladınız. Önce zihninizde hazırlandınız.
Gün içinde... Basın bülteni
yazılıyor, kontrol ediliyor, briefler inceleniyor, mailler okunuyor, ürün
tanımları, web siteleri, sunumlar, acil işler, toplantı takvimleri.... derken
gözünüz karşınızdaki kanepede birbirini yalayarak oynaşan Tırmık’la Nuri’ye
takılıyor. Siz onlara bakarken onlar da size çeviriyor gözlerini bir an. Tırmık
sanki biraz acırcasına bakıyor size. Sonra aman bana ne diyerek dönüyor
Nuri’nin kulaklarını yalamaya. Sonra uyuyakalıyorlar.
Bu sizi bir an olsun düşündürüyor.
İnsan eliyle şekillenmiş dünyalardan çıkıp doğal, yapmacıksız, temel
ihtiyaçların ön planda olduğu, sevgiyle yoğrulmuş ilişkileri hatırlıyorsunuz.
Sizin de bunun bir parçası olduğunuzu. Ve iyi ki olduğunuzu... yazdıklarınıza,
düşündüklerinize işliyor bu sıcaklık.
Kılıyla, tüyüyle, o küçük
dünyamızın vazgeçilmez olduğuna inandığımız araçlarını hiç umursamadan dağıtan
kayıtsızlığıyla, hiç beklemediğiniz bir anda klavyenizin üzerine olanca
aldırışsızlığıyla oturuveren Mayki’siyle size sürekli yaşamı, doğayı, doğalı,
sevgiyi ve gerçekliği ta temelinden hatırlatan bir yerdesiniz.
Dling! Burada her sabah bir mail düşer beyninizin içindeki
kıvrımlarda saklanan organik bilgisayara. Konu kutucuğunda şöyle yazar: Reminder.
Gerisi size kalmış.
31 Ekim 2015 Cumartesi
18 Eylül 2015 Cuma
LOUİS WAİN-MUTLU ETMEK İÇİN KEDİLERİ RESMETMEK
Yaşadığımız
bu zamanların zor olduğunu kimse inkar edemez. 21.yyda yaşamamıza ve her şeye
daha kolay ulaşmamıza rağmen belki de bizim için gerçekten değerli olan her
şeyi farkında olmadan yaşıyoruz. Hemen herkesin şehir hayatının yoğunluğu
içerisinde kaçmak kurtulmak istediği bir hayat var. Kiminle konuşssanız nereye
gitseniz hep bir memnuniyetsizlik hakim bu zamanda. 2000 ‘li yıllar
hayatımızdan çok şey götürürken çok kolaylıkları da beraberinde getirdi
kuşkusuz. Oysa ki 1.Dünya şavasının patlak verdiği zamanlarda bir çok insan
için hayat sadece hayatta kalma mücadelesiydi. Yoksuluk şavaşmaktan yorulan
insanların yaşadığı mutsuzluk insanların birbirlerine daha sıkı sarılmalarına
ve sanata yönelmelerine neden olmuştur.
Bu dönemde belki de kendine has eserler veren tek kişiydi Louis Wain .Louis
wain 1860-1939 yılları arasında yaşamıştır. Aslen İngiliz olan Ressam yaptığı
kedi resimleriyle fark yaratmıştır.
Louis Wain
çok sevdiği eşinin kansere
yakalanmasıyla eşini eğlendirmek için
kendi kedilerini resmetmeye başlamıştır. Evde yaşayan kedilerin birbirinden
ilginç hallerini resmeden ressam için eşinin hayatındaki önemi çok büyüktür. Kedilerin
birbirinden ilginç hallerini resmetmesi Wain eşinin son zamanlarında onun için
büyük bir moral kaynağı olmuştur. Wain’nın tüm çabalarına rağmen eşi kısa süre
sonra vefat etmiştir. Eşinin vefatından sonra tüm hayat enerjisini kaybeden
Wain için sıkıntılı günler başlamıştır. 1914’te 1.Dünya savaşınında patlak
vermesiyle. Psikoloji alt üst olan Wain’a 57 yaşında şizofreni teşhisi koyulmuştur. 57 yaşından sonra gelen bu hastalıkla Wain biribirinden güzel eserler resmetmeye başlar.
Victoria dönemi İngiltere’sinde Wain çizimlerine olan ilgide popüler bir artış olur. Çizmiş olduğu
muhteşem kartpostallar insanların çok
ilgisini çeker.
Tuhaf davranışlarından dolayı yoksulların
barındırıldığı bir akıl hastanesine yatırılır Wain. Başbakan Ramsey MacDonald
Wain’in şartlarını daha da güzelleştirecek bir fon açarak ona sanat hayatı ve
geçimi için destek olur. Ve çalışmalarının mükemme lçizgileri bundan sonra
başlar. Onun desteği sayesinde resimlerini ve adını daha çok duyuran Wain bu
dönemin en önemli ressamlarından biri haline gelir. Hatalığı öncesi eserlerinde insanlardan esinlenen
neşeli, eğlenceli kediler yapan Wain rahatsızlığından sonra kendi iç dünyasını
anlatan renkli ,hayal alemi yansıtan kediler çizmeye başlamıştır.İl dönem
yaptığı kedilere kıyasla son zamanlarında çalıştığı kedilerin yüzlerinde daha
asi ve korkulu tavırlara rastlanır.
Herbert
George Wells kendisini şöyle yorumlamıştır; “O, kedileri kendisinin kılmış. Bir
kedi tarzı, kedilerden oluşan bir toplum, bir dünya yaratmış. O kadar ki, Louis
Wain’in kedilerine benzemeyen ve onlar gibi yaşamayan İngiliz kedileri
kendilerinden utanır olmuşlar. Ressamın sadece kediler üzerine çalışması esine
olan özlemini ve iç dünyasını kediler üzerinden anlatmasıdır. Lois Wain resimlerini
inceleyen herkes kedilerin yüzlerindeki tedirginliği korkuyu ve hayatta karşı
olan alaycı tavrını net olarak hissedebilir. 60ların sonunda Wain tarafından
başlatılan bu akım İngiltere ve Avrupa dışına çıkarak. Dünyanın öbür ucu olan
Avusturalya’da sergilenmiştir.
Bir
sevgi düşünün ki hayat sadece onun sevdiklerinden ibaret. Zoraki şartlar
nedeniyle heba olmuş bir hayat ,yoksulluk
şavaş kayıplar ve kötü koşullar
.İnsanın içinde bulunduğu depresif halden çıkmak için sanatın ve edebiyatın bir
alanına yönelmeye mecbur bırakıyor. Bu aslında içten gelen bir istek . Çünkü
sanat insanın içindekini dışarı çıkarmasına yardımcı oluyor. Sayesinde ortaya
çıkan bu muhteşem aynı zamanda insanı hüzünlendiren bu eserler
Louis Wain için ne kadar gerçekse bizim için o kadar hayal.
4 Eylül 2015 Cuma
Sürprizlerle dolu bir dost: Dali Events
Övünmek gibi olmasın, bize çok çiçek gelir.
İrili ufaklı, mis kokulu, rengarenk, teşekkür dolu, özlem dolu, tebrik dolu...
Yalnız bu seferki biraz çıtayı yükseltti.
Sadece bir çiçek değil, saksı içinde bir Marjinal hikayesi yazan Dali Events'e kucak dolusu sevgilerimiz ve bu muhteşem sürprizleri için teşekkürlerimizle...
Ve karşınızda, Gasparı, kedisi, bilgisayarı, hamağı ile... bir saksı Marjinal!
İrili ufaklı, mis kokulu, rengarenk, teşekkür dolu, özlem dolu, tebrik dolu...
Yalnız bu seferki biraz çıtayı yükseltti.
Sadece bir çiçek değil, saksı içinde bir Marjinal hikayesi yazan Dali Events'e kucak dolusu sevgilerimiz ve bu muhteşem sürprizleri için teşekkürlerimizle...
Ve karşınızda, Gasparı, kedisi, bilgisayarı, hamağı ile... bir saksı Marjinal!
2 Eylül 2015 Çarşamba
Benim Gözümle Marjinal Porter Novelli
Marjinal, 22 yıldır aktif olan bir iletişim ajansı. Ben de
ODTÜ İktisat’ta 3. yılını geçirecek bir öğrenciyim. Peki bir ajansla bir yarım
iktisatçının yolları nasıl kesişti dersiniz? Aslına bakarsanız, çocukluğumda
reklamları hep dikkatle izleyip kendimce hangi reklamı en çok beğendiğime karar
verirdim. Bu konunun üzerine düşündükçe meydya dünyasının farklılığına inanmaya
başlamıştım. Hayatımda hiçbir ajansın önünden de geçmemiştim ve bir ajansta
çalışan tanıdığım da yoktu. Bu süreç kafamın bir köşesinde merak ettiklerimle
beraber durmaya devam etti...
Bir gün Marjinal PN ajansının başkanı Asuman Bayrak’la
tanıştım. Kendisini çok sevmemin yanı sıra, sohbet ettikçe aramızdaki bir
benzerlik ortaya çıkmıştı. O da yıllarca finans sektöründe çalışıp daha sonra
kendi ajansını kurmuştu. Benim için zihnimde ampulün yandığı an bu benzerliği
anladığım andı! Aynı yaz iki staj yapmaya karar vermiştim; biri finansal
danışmanlık firması ve diğeri de bir iletişim ajansıydı! Asuman Hanım’a da bu konuyu
açınca kendimi Marjinal’de buldum J Benim gibi kedi ve
köpekle bu kadar yakın iletişim kurma imkanı olmamış ve hafif de ürkek
diyebileceğiniz biri için buradaki atmosfer bambaşkaydı; burası Hayvan Dostu
Şirketti! 2 köpek ve sayabildiğim kadarıyla 10 civarı kediyle uzun zamandır
merak ettiğin ajans dünyasına hoşgeldin Özge!
Birçok bölüm arkadaşım ekonomiyle ajansı zihinlerinde yan
yana getirmekte zorlandı ve bana “neden?” diye sordular. Aslında burada olma
amacım küçüklük meraklarımı gidermek ve farklı bir tecrübe edinmekti. Sıradan
bir ajans olmadığını Asuman Hanım’ı tanıdığım kadarıyla tahmin ediyordum ama
içindeki insanlar sıcaklığı, kedilerin hareketliliği ve köpeklerin dostluğu
bana çok keyifli bir tecrübe sunmuştu. Gerek medya gerek müşteri olsun çok
farklı konularda çalışma fırsatı buldum. Buraya gelen her stajyere ilgi alanı
doğrultusunda sunum yaptırılması fikrine da hayran olduğumu eklemeliyim.
Burada şirket ruhu var diyebilirim, anca beraber kanca
beraber! Her öğle yemeğimizi hep beraber yedik. Doğum günü kutlamak için
biraraya da geldik, arkadaşlarımızın ofiste yaptıkları müziği dinlemeye de. Ve
kesinlikle size ofiste mola verdiğinizde yavru bir kediyi sevebilmenin
mutluluğunu da tatmanızı tavsiye ederim! Tek söyleyebileceğim, insana bu kadar
saygı duyan özgür bir şirketin kolay bulunmadığıdır. Ben burada kendime farklı
dünyalar açtığımı düşünüyorum. Yeni insanlar tanımak, samimiyetle çalışmak ve
özellikle benim için hayvanlarla bu kadar içli dışlı olabilmek son derece
keyifliydi!
Beni aranıza aldığınız ve bu güzel tecrübeleri edinmemi
sağladığınız için başta bana bu fırsatı veren sevgili Asuman Hanım ve benimle
yakından ilgilinen sevgili Serpil Hanım olmak üzere tüm MPN ailesine çok
teşekkür ederim J Tekrar görüşeceğimize yürekten inanıyorum, hepiniz
tek tek iyi ki varsınız!
Özge ÖNCEL
28 Ağustos 2015 Cuma
Galatasaray TV'de Galatasaray Derginin ilk sayısı Yayın Kurulu Marjinalliler'den geldi
Galatasaray
Dergisi ile ilgili olarak Selin ve Avi bugün saat 14.00’da Galatasaray TV
“Gün Ortası Programı”na canlı yayına katılıdı. :)
12 Ağustos 2015 Çarşamba
Teşekkürler ÜNLÜ & Co
Bir zarif çiçek de ÜNLÜ & Co'dan geliyor ve "keşke her gün doğum günümüz olsa" dedirtiyor.
Kucak dolusu teşekkürler!
Yine mi güzeliz, yine mi çiçek!
Ve günün çiçeği #Homend Ailesi'nden geliyor.
Doğuşundan bu yana aşk yaşadığımız güzel markanın güzel insanları tabii ki doğum günümüzü kutluyor...
Kucak dolusu teşekkür ve öpücük!
11 Ağustos 2015 Salı
#iyikidoğdunMPN
İyi ki varsın.
İyi ki bugünlere geldin.
İyi ki #penguen ekibi gibi insanlarla yolumuz kesişti, sayende...
İyi ki "iyi ki"lerin sonu gelmiyor.
"We all are mad here." Çiçek kokularından herhalde...
21 Temmuz 2015 Salı
Kediler ve Adalar
Kediler ve adalar arasındaki ilişki değişiktir. Ne zaman bir adaya gitseniz adanın bekleyenidir onlar. İstanbul’da yaşayanlar için özellikle yaz aylarında adalar kısa zamanlı kaçış noktasıdır. Kediler adaların sembolü yaşayan en güzel canlı süsleridir. Yazın kalabalık ve yaz sezonu olduğu için durum iç acıcı olsa da kışın maalesef bu tablo hiç iç açıcı değildir. İnsanın içini acıtır. Terkedilmek her canlı için çok acıdır. Sadece geri dönemesin bir daha bulunduğu yere gelemesin diye adalarda kaderlerine terkedilen bir çok hayvan var . O yüzden adaların onca güzelliğinin yanında kaderleri olmadığı halde 4 tarafı denizle çevrili bu kara parçası bazen hayvan hapishanesi gibidir. Yazın yine bir şekilde doyup kışın ıpıssız sokaklarda karnına bir lokma ekmek koymadan hayatta kalma mücadelesi veren hayvanların çilesidir adalar. Adaların bu yüzünü kimse bilmez. Gidende görmek istemez. Siz vapurdan İstanbul’u izlerken orada kalan hayvanlar gelen vapurlarda gelecek insanların yollarını gözler. Kışın orada kalan insanlar yetebildiğince hayvana yetmeye çalışırlar. Çöp kutuları boşalır. Vapur sefer saatleri azalır. Fırtına çıkar. Adalar da yalnız kalır hayvanlarda. Tablo iç karartıcı olsa da gerçek maalesef böyledir. Özellikle İstanbul’da bulunan adalar için durum çoğunlukla böyle.
Türkiye’de bulunan bir diğer gözde tatil mekânlarının başında gelen bir ada da Cunda adasıdır. Ayvalık’tan Cunda’ya ayak bastığınız anda sizi limanda kediler karşılar. Kimi zayıf sıska, büzüşmüş bir sandal kenarında balık beklerken bulursunuz. Kimisi koca kafalı Cunda efesi edasındadır. Kimisi ise yavrularını uzakta bırakmış memeleri emzirmekten sarkmış restoranlarda bir parça kalamarın peşine düşmüştür. Burada dükkan sahiplerinin kedileri olabilenler şanslıdır sadece. Güneşın ısıtması denizin pırıl pırıl parlamasından başka ne kalır ellerinde hiçbir şey. Sizin benim gibilerin bir avuç sevgisine hasret yaşarlar. Birbirlerine sarılıp koyun koyuna yatarlar. Ada kedilerle anılır kediler adayla. Ahh bir anlatabilseler dertlerini . Onlar anlatamasa da bizler anlamalıyız dertlerini.
Türkiye’nin her köşesi cennet olan bu topraklarda Ada’lar doyurulmayı bekleyen hayvanlarla dolup taşıyor. Ülkemizde hal böyleyken bir kedi olarak yaşanabilecek bir ada var ki buradan çok uzaklarda. Burası kediler için adeta dünya da yaşanabilecek bir cennet. Buranın egemenleri kediler.
Bahsettiğimiz bu yer Japonya’nın batısında yer alan kedi adası olarak adlandırılan Aohşima adası. Burada sadece 22 insan yaşıyor. Kedi nüfusu adanın nüfusunun çok üstünde. Ada’da toplamda 120 den fazla kedi yaşıyor. Kedi adası olarak anılan Aohşima sakin sevimli bir balıkçı kasabası. Burada bulunan kediler her gün istedikleri kadar balık yiyorlar. Onları gün boyu besleyen ada sakinleri için kediler buranın olmazsa olması. Kedi nüfusu bu kadar çok olduğu için her yıl bir çok turist kedileri görmek için bu adayı ziyaret ediyor. Aohşima’nın kedili ada olma hikayesi ise oldukça ilginç.
Zamanında balıkçı teknelerine istila eden farelerin uzaklaştırılması için adaya birçok kedi getirilmiş. Zamanla bu kediler fareleri temizlemiş ve çoğalmışlar. Şimdi Aohşima kedilerin istilası altında. Ada halkı ve adayı ziyaret eden turistler tarafından beslenen kedicikler bir arada mutlu mesut istedikleri gibi yaşıyorlar. Ada kedilerinin nüfuslarını kontrol altında tutabilmek için bir kısırlaştırma kampanyası başlatılmış. Kedi nüfusunun bu kadar yoğun olduğu bir yerde köpekler tabi ki bulunmuyor. Aohşima adası hem doğal güzellikleriyle hem de kedileriyle kedi severler için mükemmel bir tatil noktası olmaya aday. Ada yerlileri kendileriyle beraber yaşayan kedilerin kendilerine şans getirdiğine inanıyor. Ve günlük işlerini de kedilere göre ayarlıyorlar. Onları el üstünde tutuyorlar. Kimse güne kedileri beslemeden başlamıyor. Balıkçılar hava durumunu tahmin etmede kedilerin kendilerine yardımcı olduğunu söylüyor.
Fotoğraf sanatçısı Fubirai kedilerin birbirinden ilginç anlarını güzelliklerini fotoğraflamak için 5 senesini kedilerle beraber bu adada geçirmiş. Onların ne kadar özel olduğunu anlatmak ve fotoğraflamak için bu kadar yıl çalışmış olsa gerek. Kedilerin el üstünde tutan ada halkı sayesinde kediler kurallar ve kısıtlamalar olmadan istedikleri yerde istedikleri şekilde özgürce dolaşabiliyor.
Bu ada da kışın hüzün yazın sevinç yok. Feribotların gelmesini için limanda yol gözleyen kedilerde. Çünkü Aohşima’da adanın sahipleri zaten kediler.
20 Temmuz 2015 Pazartesi
16 Temmuz 2015 Perşembe
Olmak Zorunda Olmadığın Kendin olduğun Yer
Küçüklüğümden beri bir gün gerçekten sadece iyi insanların
olduğu yerde bulunur muyum? Diye düşünüp dururdum. Ana okulunda okuduğum yıllar
bölük pörçük resim kareleri gibi gözümün önüne gelir bazen. O zaman bile ne
zaman sokakta bir hayvan görsem ağlamaklı olur sadece onu düşünürdüm. Ben zaten
kişilik olarak çocukluğumdan beri hassas bir insandım. Zaman ve yaş ilerledikçe
insan hayata ayak uydurmak için kendini negatif hissettirecek duygularla
mecburen savaşmayı öğreniyor. İstanbul’da yaşayan insanlar olarak her dakika
stres ve gergin olma potansiyelimiz çok daha yüksek. Bir de bu kargaşa
yetmezmiş gibi hayvan dostlarımızı beslerken bizlere fırsat vermeyen, onlara
kötü sıfatlar takan onların yaşamasına bile tahammülü olmayan insanlarla
uğraşıyoruz. Hemen hepimiz çevremizde böyle olaylara tanıklık ediyoruz. Çalıştığım iş yerlerinde de mahallemde de
böyle durumlarla mücadele etmek zorunda kaldım. Fakat, sonunda ne istersen
hayat bir şekilde seni hakettiğin yere götürüyor. Yaklaşık 2 ay önce başladığım
yeni iş yerim yıllardır hayalini kurduğum bir yer. Herhalde kendime bir iş kursam kurmak istediğim yer aynen
burası gibi olurdu. Marjinal Porter Novelli 1993 yılından bu yana Pr ve Reklam
alanında hizmet veren bir ajans. Şirket sahipleri Asuman Hanım ve Apo Bey için
hayvanların yaşam hakkı ve rahat etmeleri çok önemli. Bu nedenle ajansın 12
kedisi ve 2 köpeği var. Apo Bey’le sohbet etmeye fırsat bulduğum sırada bu
geniş aileye nasıl sahip olduklarını sordum. Apo Bey’de kısaca onların
hikayesini anlattı. “Hayvanları seversiniz ya da sevmezsiniz bu kişisel
tercihiniz fakat onların yaşam hakkına saygının esas olduğunu onlara esaret
altında tutma gücünü elde etmemizin onlara zulmetme hakkını doğurmadığını.
Şirketin evcil hayvan sayısının biraz fazla olmasının bu bakış açısı
doğrultusunda geliştiğini söylüyor”. Ajans köpeklerinden Gaspar dışında tüm
hayvanlar sokaktan alınmış. Ve hepsinin başından geçen bir hikayesi var. Apo
Bey ajansa gelen her yeni arkadaştan sonra bu son dediklerini fakat, sokakta
soğuktan donmuş bir kedi yavrusu gördüğünde bunun pekte mümkün olmadığını
söylüyor. Apo Bey ve Asuman Hanım için bütün hayvanları çok özel. Fakat, Gaspar
ilk olduğu için onun sayesinde hayvanların birer birey olduğunu farkına
vardığını söylüyor. Bunun içinde onlardan gelen karşılıksız sevgiyi onlara
elinden geldiğince yardımcı olmaya çalışarak değerlendiriyor. Bu ofiste kedi ve
köpek sevmeme gibi bir şansınız yok .
Zaten sevmeyen insanlarda bir süre sonra alışması an meselesi çünkü
onların size verdiği karşılıksız sevgiyi isteseniz de istemeseniz de dahil
oluyorsunuz. Her sabah sabah geldiğimde beni karşılayan bir ekip hazır mesela
Nuri,Mickey ve Tırmık beni sabahları hiç yalnız bırakmıyorlar. Kimi klavye
üstünde kimi telefonumun yanında. Örneğin Tırmık sokaktan gelmesine rağmen sokağı
yine çok merak edenlerden. Dışarıya çıkıp gezmek ve kızları tavlamak istiyor.
Uysal tombiş Mickey ise sabah getirdiğim poğaçaların ya da simitlerin peşinde.
Kendisi süt ve ayran’a bayılıyor. Nuri ise tam bir kucak delisi kucağa oturduğu
anda size masaj yapmaya başlıyor. Kim böyle bir kedisi olsun istemez ki
Uzakdoğulu kızlar Nuri’nin patilerinin yanında halt etmiş. Ekibe yeni katılan
küçük prenses gri tekir kızımızın ismi ise Duman .Sürekli konuşup bize bir
şeyler anlatmaya çalışıyor. Duman sahiplendirildiği yerden alerji bahanesiyle
geri getirilmiş. Ajans olarak sokakta kalmaması için onu biz evlat edindik. Şu an burada hem
bizimle hem arkadaşlarıyla çok mutluJ Ajansta bulunan herkesin yeni
gözdesi Duman. Ajansın utangaç kızı ise Zekiye. Herkes onu çok sempatik
buluyor. Hepsinin karakteri bir hikayesi ve huyu suyu farklı. Aynı insanlar
gibi onlarında bir karakteri var. Çoğu iş yerinin burayı örnek alıp onlarında
bizler gibi gibi bizimle yaşamaya hakkı olduğunu anlamalı. Marjinal’i marjinal
kılan burada bulunan herkesin her canlıya adil davranması. Burası pazartesi
gününe pazartesi sendromu yaşayarak Cuma
günü ise gülerek oynarak çıkacağınız iş yeri tanımından oldukça uzak. Çünkü
burada bulunan herkes olmak zorunda gibi değil kendi olmak istediği gibi
davranıyor. Sanırım yazının başında da söylediğim gibi hayat beni bir şekilde
ait olmak istediğim yerle buluşturdu. Şimdi bunun keyfini sürme vakti.
15 Temmuz 2015 Çarşamba
Hatice Gökçe’den "küçük bir farklılık" alır mıydınız?
13
Mayıs’tan bu yana Pera Müzesi’nde ziyaret edilebilen, Pera Müzesi ve British Council işbirliğiyle British Council
Görsel Sanatlar Bölümü'nden Linsey Young küratörlüğünde gerçekleşen Küçük
Farklılıklar sergisi, günümüz çağdaş sanatının en sıra dışı ve ikonik
isimlerinden, 2003 yılı Turner Ödülü sahibi Grayson Perry’nin yapıtlarından
oluşuyor.
Sevgili dostumuz moda tasarımcısı Hatice Gökçe,
serginin açıldığı mayıs ayı sonunda Pera Müzesi’ne davet edilmiş, Taner
Ceylan ile Perry’nin işlerini konuştukları bir video çekimine katılmış ve bir eserinin önünde, esere dair sohbetleri kaydedilmişti.
Aşağıdaki linkten kaydı izlerken hem bir moda
tasarımcısı gözüyle sergiye bakacak hem de Perry’nin Üst Sınıf Çıkmazda. isimli
eserinin farklı boyutlarını keşfedeceksiniz.
Önemli
not: “Küçük Farklılıklar”ı kendi gözlerinizle görmek için 26 Temmuz’a kadar
sergiye uğrayabilirsiniz. Detaylı bilgi: http://www.peramuzesi.org.tr/Sergi/Grayson-Perry-/173
13 Temmuz 2015 Pazartesi
Biz Cumhurumuz ile gurur duyuyoruz
Yıllar önce 10.000 Genç
Meşale Daha Aydınlık Türkiye kampanyası için kameraların karşısına geçen ikili
yıllar sonra yine aynı kampanyanın gecesinde bir araya geldi.
Ancak bir farkla.
Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş'in yanındaki Cumhur da artık bir bursveren
olmuştu.
24 Haziran 2015 Çarşamba
18 Haziran 2015 Perşembe
5 Haziran 2015 Cuma
Girişimler iletişimi uzun vadeli bir strateji altında değerlendirmeli
2014
yılından bu yana EMEA bölgesine kamu, perakende, imalat ve havacılık
sektörlerine inovasyon desteği sağlayan projeler geliştiren SAP Development
Center Turkey, Türkiye’deki girişimcilik kültürünü desteklemek amacıyla
İstanbul Teknik Üniversitesi’nde ikinci kez SAP Startup Forum İstanbul
etkinliğini düzenledi.
Girişimcilik
ekosisteminin önde gelen isimlerini bir araya getiren SAP Startup Forum
İstanbul’da İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca, SAP SE
Kıdemli Başkan Yardımcısı ve SAP Development Center Genel Müdürü Cafer Tosun ve
SAP Startup Focus yöneticilerinden Dr. Asuman Suenbuel gibi isimler,
girişimcileri destekleyen SAP Startup Focus programı hakkında bilgiler
verdiler.
Etkinlikte
ayrıca, girişimlerin sorunlarına değinen çeşitli paneller düzenlendi. Marjinal
Porter Novelli stratejislerinden Avi Albohayre, “Medya 101, Şirketinizin doğru
insanlar tarafından fark edilmesini sağlayın” konulu panelde Harvard Business
Review Türkiye Genel Yayın Yönetmeni Serdar Turan, Yenibirlider Derneği Yönetim
Kurulu Üyesi Ali Rıza Babaoğlan ile birlikte, girişimlerin basınla
ilişkilerinde dikkat etmeleri gereken konular hakkında konuştu. SAP Startup
Focus EMEA Direktörü Gary Parnell’in moderatörlüğünde düzenlenen panelde Avi
Albohayre, iletişimin uzun vadeli bir strateji altında değerlendirilmesi
gereken bir konu olduğuna dikkat çekti.
Marjinal
Poter Novelli’nin girişimlere destek veren bir ajans olduğunu vurgulayan Avi
Albohayre, bu alandaki başarı örneklerinin hem basınla hem de kamuoyu ile
düzenli bir ilişki geliştirip, mesajlarını doğru kanallara doğru zamanda iletme
becerisi gösteren girişimlerden geldiğinin altını çizdi.
13 Mayıs 2015 Çarşamba
4 Mayıs 2015 Pazartesi
11 Nisan 2015 Cumartesi
3 Nisan 2015 Cuma
24 Mart 2015 Salı
13 Şubat 2015 Cuma
İki Tarafı Keskin Kılıç: Hashtag
Sadece şunu söyleyeceğim: Hashtag’leri kimse sahiplenemez. Nokta.
Bir kez daha söylüyorum: Bir hashtag’e sahip olamazsınız. Ama tahmin edin markalar devamlı ne yapıyor? Kendi işlerini veya ürün ya da devam eden kampanyalarını tanıtmak için bir hashtag’le karşımıza çıkıyorlar. Kulağa tanıdık geliyor değil mi? Peki ya bir TV reklamının sonunda "#blablabla ile tweet atın" gibi bir şeyler duymak?
Bu konuyla ilgili genelde bir sürü insan bana "Gary, hashtag’imi nasıl popülerleştirebilirim? İnsanların onu kullanmalarını nasıl sağlayabilirim?” gibi sorularla geliyor.
Cevabım her zaman aynı.
İlk anlamanız gereken, kampanyanızla ilgili olan ya da olmayan herhangi birinin gidip o hashtag’i kullanabileceğidir. Tamamen ilgisiz bir konuda tweet atabilir ve sizin yaymak istediğiniz mesajı bulanıklaştırabilirler. Ya da daha kötüsü de olabilir. 2009 yılında olanları hatırlayabilirseniz, Skittles’ın kullandığı bir hashtag oldukça kaba içeriklerin paylaşılmasına neden olmuştu. Daha da kötüsü, Skittles anasayfasını bu tweetlerin anlık olarak belirdiği bir yayın akışına çevirmişti ve paylaşılan her şey orada gözüktü. Çok kötüydü.
Bu bugün de yaşanmaya devam ediyor. En son örneği içerik kümelemek için otomatik tweetler atan Coca Cola’da yaşadık. Her gün, insanların “Haydi #GetEm hashtag’ini alalım” gibi laflar ettiği marka toplantılarına giriyorum. Genel tepkim şu: “Sen ne saçmalıyorsun?”
Ancak, hashtag kullanımı özellikle Instagram ve Twitter kullanıcıları için çok önemli. Bu iki platformda hashtag’ler gerçekten çok iyi şekilde indeksleniyor. Keşfedilmek için inanılmaz bir yöntem. Peki bunları doğru şekilde kullanmak için ne yapmalı?
Fikri başaşağı çevirin. Tersten çalışın.
Bir kampanya için bir hashtag’i sahiplenmek ya da sıfırdan yaratmak yerine, halihazırda bu iki platformda zaten çok popüler olan trendlere ve hashtag’lere göz atın. Kitlenizi inceleyin. Ne konuştuklarına bakın. Hangi hashtag’leri kullanmışlar? Kendi içeriğinizi ya da hikayenizi buraya nasıl yerleştireceğinizi bulmaya çalışın.
#AskGaryVee hashtag’ini kullanmamın tek nedeni cevaplayacağım soruları bulmak. Bu bir pazarlama taktiği değil, bir kamu hizmeti yöntemi. Bu sahiplenilebilir bir şey değil. İlk önce neden bir hashtag sahibi olmak istediğiniz üzerinde gerçekten düşünmeniz gerekiyor. Bu, çok zor bir çıkmaza dönüşebilir.
Akımı siz yönlendirin. Yaratıcı olun. Dışarıda neler olup bittiğine bakın ve harika işler yapın.
Yazar: Gary Vaynerchuk
Medium.com aracılığıyla https://medium.com/turkish/i-ki-tarafi-keskin-kilic-hashtag-44831c02349d
2 Şubat 2015 Pazartesi
30 Ocak 2015 Cuma
21 Ocak 2015 Çarşamba
20 Ocak 2015 Salı
15 Ocak 2015 Perşembe
Bayanlı, Akademili, Konulu
Bayandan sertifikalı akademi
Akademiden sertifikalı bayan
Sertifikadan bayanlı akademi
Sertifikalı akademili bayan
Yok, neresinden tutsam elimde kaldı. Bu oluşumun sebebi, sonucu, amacı, misyonu, vizyonu konusunda bilgi sahibi "bayanlar"dan açıklama bekliyorum.
Baymayanlar özelden yazsın.
Akademiden sertifikalı bayan
Sertifikadan bayanlı akademi
Sertifikalı akademili bayan
Yok, neresinden tutsam elimde kaldı. Bu oluşumun sebebi, sonucu, amacı, misyonu, vizyonu konusunda bilgi sahibi "bayanlar"dan açıklama bekliyorum.
Baymayanlar özelden yazsın.
13 Ocak 2015 Salı
Kadınsın, tak yüzüğünü, evde otur!
"Şanlıurfa’da bir Türkçe öğretmeni, kadının aile, toplum ve iş hayatındaki yeriyle ilgili yazdığı cinsiyetçi bir şiiri çalıştığı okulun aylık dergisinde yayımladı. Kadınları aşağılayan ve çalışan kadına hakaretler içeren bir şiirin okul dergisinde yayınlanmasına tepki gösteren Eğitim Sen, öğretmeni ve idarecileri İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne şikayet etti."
Rezaletin detayları için tıklayınız: http://ilerihaber.org/sen-kadinsin-yerini-bil-fitratini-zorlama/8578/
9 Ocak 2015 Cuma
2014'ün en baba ilanı
''REKLAMCILIĞIN MANUAL’İ'' başlıklı tam sayfa Hürriyet ilanı, Manual Effect'ten haklı bir manifestoyla hem ajanslara hem müşterilere geldi:
Sevmediğin işten derhal istifa et.
Hiçbir şey için bahane bulma.
Bedava konkura girme.
Boş yere ajansta sabahlama.
Reklamcı abilere sadece manevi değer verme.
Marka yaratmamış Kreatif Direktör’le çalışma.
En kreatif adamı zamansız direktör yapma.
Durduk yere yeni iş yap, satışları patlat, cirodan pay iste.
Son ana kadar yeni fikir düşün.
Gerekirse eskisini çöpe at, yenisini peçeteye yaz.
Her şeyin cevabını internette arama.
Hislerine güven, sezgilerinle yürü.
Her sunumda ünlülü senaryo gelmeye başladıysa, ajansını sorgula.
“Çok beğendik ama…” deme, beğenmedik de.
Hiçbir şey yapmamış adamlar ile dirsek çürütme.
Metodolojiyi bırak, sadece merak et.
Stajyer ilanları ile ödül avcılığı yapma.
“Bu fikri hemen dijitalde basalım” deme.
Sadece 6-7 kişinin çalıştığı, 60-70 kişilik ajanslardan olma.
Logoyu değil, markayı büyüt.
Operatörün sırtından Art Direktör’lük yapma.
Hayal stratejilerle, hayalet reklamlarla, hayal peşinde koşma.
2 senede büyük ajans olma.
Daha önce neler yaptınız deme, son işe bak.
Müşteriye bütçe sorma. Fikir bul.
Cümleye “yalnız bizim bütçemiz yok” diye başlama.
Binlerce dolar verip, marka nedir bilmeden okuldan mezun olma.
Tüm paranı tek mecraya akıtıp karanlıkta gemi olma.
Zorla ikna etmeye çalışma, etkile.
Heyecanlandıysan o an karar ver, sonucu satın almaya bırakma.
Yılda 2 kobiyi bir yere getiremiyorsan kendine reklamcı deme.
Yapılmış iş üzerinden yeni brief verme.
Kristal Elma’da gazoz içme.
“Bu iş için 2 hafta çalıştık” deme.
Toplantıya tek başına git, herkesi etkile, öyle dön.
Müşteri olmakla marka olmayı aynı şey sanma.
Çalışanların parasını çıkartacağım diye
2 hanenin altına düşme.
Hafta sonları çalışma, bayramları kapat.
Küçüksün diye 2. sınıf marka muamelesine katlanma.
Müşteri anlamaz deme, kekik otu üretiyorsa ye.
Brief ‘i yüz yüze al.
Toplantıların, bazılarının kendini önemli hissetme yerleri olmasına izin verme.
Müşteri ile yalandan samimiyet kurma.
Ajansı aradan çıkarıp
film çeken prodüksiyon şirketlerine taviz verme.
Bütçeleri şişirme, hakkı neyse onu al.
Cesaretin ve yaratıcılığın derneğine üye ol.
Beyin fırtınasıyla, konsensus reklamcılığı yapma.
Mardin’ deki teyzeye, Antep’teki kebapçıya reklam yap.
Diğer reklamcılarla görünmez bağını kopar.
Esnafla çorba iç, CEO ile sorbe ye.
Kampanya medyasını ilk sen planla.
Efsane ustalara saygı göster.
Yazar-Art Direktör çalışmasına güvenme.
Fikri kendin bul.
Cannes’dan ödül değil, candan müşteri kazan.
Başkasının müşterisine bulaşma, etik ol.
Bedavaya 8 ay stajyer çalıştırma.
Harika bir fikre revizyon verdiğinde, milyon dolarlık ürüne de revizyon bekle.
Cut out’çuları zengin etme.
“Reklam yaptık satışlar kıpırdamadı” deme.
Müşteri İlişkileri’nin suflelerini dikkatlice dinle.
Ajansın sadece ismine göre marka verme.
Ünlünün reklamını yapma, markayı ünlü yap.
Eğlenmeden çalışma.
Hep beraber çalış, hep beraber partile.
Müşteri gidince işten adam çıkartma.
“Daha önce bu sektöre iş yaptınız mı” sorusuna hoşça kal de.
Ciroları arttıran kampanyadan çalışanlara prim ver.
Reklam ajansını konkurla seçme.
Kafandaki görseli buldurmaya çalışma.
Parça başı iş yapma.
Deneme süresinde denenme.
Hakkıyla ödül alan herkesi alkışla.
“Yapın bir görelim” deme, öngör.
Ajansta freelance yapan adamı destekle.
Bir işin jpeg’ini 3 günde atma.
Her işi hakkı olan sürede yap.
Köle değil, partner ara.
Komisyon alma.
Kafe açmayı hayal etme, çok bunaldıysan bir kafeye otur.
“Batsın bu dünya” de, işi batırma.
Müzik fikrini sen düşün! Jingle’cıdan medet umma.
Ürün kategorini daralt, daha fazlasını açma.
Kendi tarzına değil, markanın karakterine uygun reklam yap.
Sabahın körüne toplantı koyma.
Sıkış tıkış arabalarda sunuma gitme.
Yalan bütçe alma, verme.
Müşteri çalıp ajans açma.
Kendini müşteriden üstün görme, reklamcıyı satın aldım diye düşünme.
Tarzı olan reklamcıyla çalış.
Müşteri Temsilcisi’ni yalan söylemek zorunda bırakma.
Yaratıcı deme, etkisine bak.
Ödüller alıp batma, kötü örnek olma.
Kendi kendine reklamcılık yapıp, paranı çöpe atma.
“360″ kelimesini acilen bırak.
Ciroları bilmeyen reklamcı ile konuşma.
Müşteri almak için golfe başlama.
Ürünün var diye, markan var sanma.
Sunum sırasında çaycıyı içeri alma.
Sonucu önceden belli, danışıklı konkura girme.
Düşündüğünü, doğru bildiğini, cesaretle söylemekten korkma.
Daha fazla revizyon alma, işini masadan kaldır.
İstanbul, Bodrum ve Alaçatı dışında şehir gör.
İlk toplantıdan sonra Kreatif Direktör’ümüz yurtdışında deme.
Her şeye çok acil deme.
Az konuş, çok dinle. Müşteri Temsilcisi’nin içine sinmediyse, dönüp tekrar bak.
Gece yarısı atılan e-mail’in hesabını sorma.
Markanın sahibinin tüketici olduğunu unutma.
“Satışa mı, imaja mı faydalı” tartışmasını bırak.
e-mail ortamında ego yapma, aç konuş.
İyi reklamcı ile para pazarlığı yapma.
Söze değil, sözleşmeye güven.
İlişkiyi yüz yüze başlat, yüz yüze bitir.
Ne yapacağını bilmiyorsan, ajanstan iş bekleme.
Önce markayı düşün, senaryoyu yazma.
“Sen at, ben gece bakarım” deme.
5 saat PPM yapma, filmi çek.
Dünyayı kurtarıyorum sanma.
Hedef kitle tartışmasını kafadan at.
Kafandaki görseli Paint’te çizip, ajansa gönderme.
Başarılı reklamın, müşteriye de ait olduğunu kabul et.
Kötü ürünün, iyi reklamını yapma.
Reklamcılığı sadece fikir bulmak sanma.
Müşteri olmanın ne demek olduğunu anlamak için tam sayfa ilan ver.
Cesaretli ol, tarih yaz.
Hiçbir şey için bahane bulma.
Bedava konkura girme.
Boş yere ajansta sabahlama.
Reklamcı abilere sadece manevi değer verme.
Marka yaratmamış Kreatif Direktör’le çalışma.
En kreatif adamı zamansız direktör yapma.
Durduk yere yeni iş yap, satışları patlat, cirodan pay iste.
Son ana kadar yeni fikir düşün.
Gerekirse eskisini çöpe at, yenisini peçeteye yaz.
Her şeyin cevabını internette arama.
Hislerine güven, sezgilerinle yürü.
Her sunumda ünlülü senaryo gelmeye başladıysa, ajansını sorgula.
“Çok beğendik ama…” deme, beğenmedik de.
Hiçbir şey yapmamış adamlar ile dirsek çürütme.
Metodolojiyi bırak, sadece merak et.
Stajyer ilanları ile ödül avcılığı yapma.
“Bu fikri hemen dijitalde basalım” deme.
Sadece 6-7 kişinin çalıştığı, 60-70 kişilik ajanslardan olma.
Logoyu değil, markayı büyüt.
Operatörün sırtından Art Direktör’lük yapma.
Hayal stratejilerle, hayalet reklamlarla, hayal peşinde koşma.
2 senede büyük ajans olma.
Daha önce neler yaptınız deme, son işe bak.
Müşteriye bütçe sorma. Fikir bul.
Cümleye “yalnız bizim bütçemiz yok” diye başlama.
Binlerce dolar verip, marka nedir bilmeden okuldan mezun olma.
Tüm paranı tek mecraya akıtıp karanlıkta gemi olma.
Zorla ikna etmeye çalışma, etkile.
Heyecanlandıysan o an karar ver, sonucu satın almaya bırakma.
Yılda 2 kobiyi bir yere getiremiyorsan kendine reklamcı deme.
Yapılmış iş üzerinden yeni brief verme.
Kristal Elma’da gazoz içme.
“Bu iş için 2 hafta çalıştık” deme.
Toplantıya tek başına git, herkesi etkile, öyle dön.
Müşteri olmakla marka olmayı aynı şey sanma.
Çalışanların parasını çıkartacağım diye
2 hanenin altına düşme.
Hafta sonları çalışma, bayramları kapat.
Küçüksün diye 2. sınıf marka muamelesine katlanma.
Müşteri anlamaz deme, kekik otu üretiyorsa ye.
Brief ‘i yüz yüze al.
Toplantıların, bazılarının kendini önemli hissetme yerleri olmasına izin verme.
Müşteri ile yalandan samimiyet kurma.
Ajansı aradan çıkarıp
film çeken prodüksiyon şirketlerine taviz verme.
Bütçeleri şişirme, hakkı neyse onu al.
Cesaretin ve yaratıcılığın derneğine üye ol.
Beyin fırtınasıyla, konsensus reklamcılığı yapma.
Mardin’ deki teyzeye, Antep’teki kebapçıya reklam yap.
Diğer reklamcılarla görünmez bağını kopar.
Esnafla çorba iç, CEO ile sorbe ye.
Kampanya medyasını ilk sen planla.
Efsane ustalara saygı göster.
Yazar-Art Direktör çalışmasına güvenme.
Fikri kendin bul.
Cannes’dan ödül değil, candan müşteri kazan.
Başkasının müşterisine bulaşma, etik ol.
Bedavaya 8 ay stajyer çalıştırma.
Harika bir fikre revizyon verdiğinde, milyon dolarlık ürüne de revizyon bekle.
Cut out’çuları zengin etme.
“Reklam yaptık satışlar kıpırdamadı” deme.
Müşteri İlişkileri’nin suflelerini dikkatlice dinle.
Ajansın sadece ismine göre marka verme.
Ünlünün reklamını yapma, markayı ünlü yap.
Eğlenmeden çalışma.
Hep beraber çalış, hep beraber partile.
Müşteri gidince işten adam çıkartma.
“Daha önce bu sektöre iş yaptınız mı” sorusuna hoşça kal de.
Ciroları arttıran kampanyadan çalışanlara prim ver.
Reklam ajansını konkurla seçme.
Kafandaki görseli buldurmaya çalışma.
Parça başı iş yapma.
Deneme süresinde denenme.
Hakkıyla ödül alan herkesi alkışla.
“Yapın bir görelim” deme, öngör.
Ajansta freelance yapan adamı destekle.
Bir işin jpeg’ini 3 günde atma.
Her işi hakkı olan sürede yap.
Köle değil, partner ara.
Komisyon alma.
Kafe açmayı hayal etme, çok bunaldıysan bir kafeye otur.
“Batsın bu dünya” de, işi batırma.
Müzik fikrini sen düşün! Jingle’cıdan medet umma.
Ürün kategorini daralt, daha fazlasını açma.
Kendi tarzına değil, markanın karakterine uygun reklam yap.
Sabahın körüne toplantı koyma.
Sıkış tıkış arabalarda sunuma gitme.
Yalan bütçe alma, verme.
Müşteri çalıp ajans açma.
Kendini müşteriden üstün görme, reklamcıyı satın aldım diye düşünme.
Tarzı olan reklamcıyla çalış.
Müşteri Temsilcisi’ni yalan söylemek zorunda bırakma.
Yaratıcı deme, etkisine bak.
Ödüller alıp batma, kötü örnek olma.
Kendi kendine reklamcılık yapıp, paranı çöpe atma.
“360″ kelimesini acilen bırak.
Ciroları bilmeyen reklamcı ile konuşma.
Müşteri almak için golfe başlama.
Ürünün var diye, markan var sanma.
Sunum sırasında çaycıyı içeri alma.
Sonucu önceden belli, danışıklı konkura girme.
Düşündüğünü, doğru bildiğini, cesaretle söylemekten korkma.
Daha fazla revizyon alma, işini masadan kaldır.
İstanbul, Bodrum ve Alaçatı dışında şehir gör.
İlk toplantıdan sonra Kreatif Direktör’ümüz yurtdışında deme.
Her şeye çok acil deme.
Az konuş, çok dinle. Müşteri Temsilcisi’nin içine sinmediyse, dönüp tekrar bak.
Gece yarısı atılan e-mail’in hesabını sorma.
Markanın sahibinin tüketici olduğunu unutma.
“Satışa mı, imaja mı faydalı” tartışmasını bırak.
e-mail ortamında ego yapma, aç konuş.
İyi reklamcı ile para pazarlığı yapma.
Söze değil, sözleşmeye güven.
İlişkiyi yüz yüze başlat, yüz yüze bitir.
Ne yapacağını bilmiyorsan, ajanstan iş bekleme.
Önce markayı düşün, senaryoyu yazma.
“Sen at, ben gece bakarım” deme.
5 saat PPM yapma, filmi çek.
Dünyayı kurtarıyorum sanma.
Hedef kitle tartışmasını kafadan at.
Kafandaki görseli Paint’te çizip, ajansa gönderme.
Başarılı reklamın, müşteriye de ait olduğunu kabul et.
Kötü ürünün, iyi reklamını yapma.
Reklamcılığı sadece fikir bulmak sanma.
Müşteri olmanın ne demek olduğunu anlamak için tam sayfa ilan ver.
Cesaretli ol, tarih yaz.
Burak Köprülü
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)