6 Kasım 2009 Cuma

Gelecek Burada. Sadece...




Marjinal Porter Novelli’nin sponsor olduğu ve Digital Age tarafından düzenlenen Yakınsama ve Dijital Marketing konulu konferansta bir tam mesai günü oradaydık ama doğruya doğru, sıkılmaya vakit bulamadım. Aralardaki kahve molaları ise benim günde 15 bardak kahve ihtiyacımı karşılamakla kalmadı. Yanındaki çörek ve kurabiyeler yüzünden konferanstan çıktığımda girdiğimden daha kiloluydum. Ne mi gördüm, duydum, hissettim? Aklımda en çok kalanları yazıyorum:
Crispin Porter + Bogusky Avrupa Yaratıcı Grup Başkanı ve kurucu ortağı Gustav Martner’in annesinden yola çıkarak anlattığı gerçeklerin (çocuklar TV ile değil, dışarıda oynayarak büyümeli) reklam dünyasının gerçekleriyle (Asıl mesele kültürü kimin şekillendirdiği!) çatışmasını izledik. Philips, SAS, Domino’s Pizza reklamlarından hareketle sunumu can alıcı bir ifadeyle bitirdi. Hızlıca bizim dile çevirirsek:
İnsanlar reklamları okumaz. İnsanlar kendilerini ilgilendiren şeyleri okur. O da bazen bir reklam olabilir.”
IAB Türkiye Başkanı Levent Erden buram buram samimiyet kokan bir sunum yaptı. Değil mi ki, sanıldığı gibi 70 milyon nüfus değil hitap ettiğimiz, değil mi ki Türkiye’de 16 milyon hane var ve değil mi ki bunların ancak 6-7 milyonu kullanılabilir geliri olan, davranışları ve kararları değiştirilebilir bir kitle, o zaman duralım, ona göre düşünelim. Levent Bey konuşmasını sonuca bağlarken herkese bir uyarı gönderiyordu: Daha akıllı müşterilere ihtiyacımız var, daha stratejik pazarlamacılara ihtiyaç var.
Microsoft Europe-Middle East Marka Strateji uzmanı Ben Richards ise Microsoft’un indigo çocuklarından biri gibiydi. Microsoft’un şimdiki vizyonunu anlattı. Yani hali hazırda var olan uygulamalarını. Sheraton lobisindeki sehpa masaüstü olmuş. Yani desktop... Sehpanın etrafında oturanlar çoklu kullanıcılar olarak dokunmatik ekrandan otelle ilgili bilgi alıyorlar. Dikkat çek, Paylaştır, Heyecanlandır! Microsoft platformlarındaki amaç bu bu imiş. Hızla evrilen teknoloji dünyasının acımasızlığını ise “Ya uyum sağlarsın, ya da yok olursun” sloganıyla çivi gibi beynimize kazıdı.
Hiçbir kumandanın olmadığı oyunlar ise, Wii’nin pabucunu dama atacak görünüyor. Cep telefonu ilk çıktığında yollarda, okul, işyeri veya otel koridorlarında kendi kendine konuşur gibi yürüyen insanları görürken şaşırırdık. Şimdi ise kendi kendine ellerine kollarını sallayan, belini kıvıran insanları görmeye de alışacağız gibi görünüyor. Banner içinde konser veren gruplar ise beni benden aldı. Web sayfasındaki banner içinde konser verip farkındalık yaratmak isteyen her grup önce kayıt için küçücük bir kutuya sıkış tıkış girip yeteneklerini sergiliyor; sonra o ölçüyü bannera geçirip kullanıcıların karşısına çıkıyorlar. Bu şekilde adını duyurup, başarı yakalayanlar da var.
Internet gazeteyi öldürecek mi tartışmalarında çoğumuz, “Yok canım, kağıdın kendisini elime alıp, hamurunun kokusunu hissedip, hışırtısını kanıksadığımız (ve cam silerken de etkin araç olarak da katma değer yaratan) gazetenin yerini, ekrandan okuma eylemi nasıl alabilir?” diyebiliriz. (Ben diyorum, en azından). Onun da yolu bulunacakmış. Microsoft’un gelecek vizyonundaki gazeteyi elinize alıp, açıyorsunuz ve açıp okumakla kalmayıp 4.sayfadaki haberin üzerine tıklayıp arka planını, benzer haberleri, arşivini vs’sini de görebiliyorsunuz. Kurtlar Vadisi’nin televizyondan çıkıp sadece internette yayımlanan bir dizi olmasına ise ramak kalmış görünüyor.
Geldik, MMI Yöneticisi Paul Berney'e. O da QR kodlama sistemini anlattı. Duvarda asılı sinema poster üzerindeki QR code ve cep telefonunuz ile filme bilet alabiliyor, bilgi edinebiliyorsunuz. Duymuştum bunu ama kullanılmaya başlandığını bilmiyordum.
Bunlar konuşmacıların bir kısmıydı. Pazarlama, teknoloji, yakınsama, bazı şeylerden de uzaksama mı bir anlamda? Bunlara girmeyeceğim ama teknoloji ve internet dünyasını düşündükçe, bilim kurgu yazarı William Gibson’un sözlerine katılıyorum:
Gelecek zaten burada. Sadece henüz herkese dağıtımı yapılmadı.

Hiç yorum yok: