6 Mayıs 2009 Çarşamba

Küba'da 8 gün: 24 Nisan - 2 Mayıs 2009




Resim Ekle












Soy Kubana Soy Popular!

(Kübalıyım, Seviliyorum: kültablaları dahil her yerde bu yazıyor)

Küba’da turistler
Küba’daki turistlerin aşağı yukarı dörtte üçü Kanadalı. Bazılarının Fransızca konuştuğuna aldanmayın. Onlar da Quebec’ten geliyorlar. (Kanadalıyım değil, Quebecliyim diyorlar; bu çekişme öteden beri var onlarda). Genç ve küçük çocuklu turist sayısı az. Gelgelelim Kanada turizminin Küba’ya aktığı kesin. Bunun bir sebebini aşağıda anlattım. Ama hepsinden önemlisi Küba’nın ucuzluğu, bol güneşi, muazzam kumsalları, denizi, tropik kuşları, bol içkisi, organik gıdaları ve danslar. Salsa…salsa…Hepsi muhteşem dans ediyor.

Küba’da geçirdiğim ilk gün Kanadalı bir amcamdan evlenme teklifi alıyorum. Yanında getirdiği yirmilik oğullarına beni “Yeni anneniz,” diye tanıştırıyor. Şaka tabii. Ama 1 hafta sürüyor bu şaka.

Gittiğim gün de otelin önünde beni uğurlayan bir Kübalı arkamdan “I love youuuuu!” diye bağırdığında, kalbim Küba’da kaldı diyesim geliyor.

Küba’da Internet
Yok.
Neredeyse yok. Şöyle örnekleyeyim: 3 dolar verip yarım saatliğine internet kiralıyorsunuz. Bu yarım saat içinde önce explorer’a basıyorsunuz. On dakika sonra Google’a, on beş dakika içinde de gmail postalarınıza ulaşıyorsunuz. Mail okuyup yazmak için 5 dakikanız kalıyor. İmkansız olduğunu görüp yığınla gelen maillerinizin listesine bakıyor ve bir tanesini bile açmadan internetten çıkıyorsunuz.

Küba’da intranet var. Kübalılar için. Evlerinde bilgisayar var yani.


Küba’nın Plajları
Küba’da güneş doğmuyor, hooop diye yukarı fırlıyor adeta! Sabahın beşinde plajda içip arkadaşlarıyla eğlenirken, “It was pitch dark 5 minutes ago’” diye başlayıp şoktan çıkamayarak beş on dakika daha, “It was pitch dark 10 minutes ago. It was pitch dark 15 minutes ago!” diye çığlık atan Kanadalı genç beni çok güldürüyor.

Plajların en ilginç tarafı da kumları. Küba sahillerindeki kumlar en incesinden. Ve hava 40 derece de olsa, 45 derece de olsa, kumlar ayağınızı yakmıyor. Sanırım bunun nedeni havadaki nem oranının yüksekliği.

Küba'daki en güzel gecem!
Küba'da Kübalılar yaşıyor, tamam. Ama Kübalıların Çin lokantasına, hatta herhangi bir lokantaya gitmeleri çok ender. Aylık kazançları bunu karşılamıyor. Bu nedenle o akşam Çin Lokantasında 2 Kübalı olması o kadar da olağan değil. Ama yanında 3 de Uruguaylı oturuyorsa durum hem biraz karmaşıklaşıyor, hem de biraz daha normalleşiyor. (Hesabı Kübalılanın ödeyemeyeceği yüzde yüz kesin çünkü.) O masadaki uluslararası tabloya ben de katılınca, Küba’da 3 Uruguaylı erkek, 1 Türk kadın, 2 Kübalı (karı-koca) Çin Lokantasında bir araya gelerek olasılık hesaplarını altüst ediyoruz. Bunu ilk esprimiz olarak kaydediyor ve neşeli bir sohbete başlıyoruz.

Uruguaylı Edy, “In Uruguay,…” diye başlayıp ülkesini övüyor. Bunun üzerine ben de geri geri kalmayıp, “In Turkey, …” diye başlayıp bizden de bir yüce nitelik ortaya atıyorum. Bazılarını abartıyorum, niye yalan söyleyeyim. Bu neşeli aşık atmalarımızın bir tanesinin sonunda Jesus (Kübalı) bizi çok güldürüyor.

Edy:
In Uruguay, every child has a laptop. We are number one in the world!

Aysun: In Turkey, internet is so widespread that Turks are statistically number one in the world with their contributions and entries as users on the net. Many people have more than one laptop.

Jesus:
In Cuba…
Aysun and Edy:
Yes…?
Jesus:
In Cuba, people just ask, “What is a laptop?”

Havana’daki China Town, tek bir Çinlinin bile görülemediği esprilerinin Kübalılar tarafından sık sık dile getirildiği yer. Arka arkaya Çin lokantalarından oluşan dar bir sokak. Tatlı ekşi soslu dana eti yedim, çok güzeldi. 3-4 Küba doları.

Teşekkürler Jesus ve Dulce (Kübalı karı-koca dostlar, Hesus ve Dulse okunuyor), Gabriel, Edy ve Roberto (Uruguaylı dostlar)! Bu arada Dulce’nin annesinin adı da Dulce. Kızının da adı Dulce. Dulce, tatlı demek. İsminin anlamını taşıyan insanlar… Büyükanne Dulce ile de tanıştım; şimdi oturduğu büyük evde köleymiş 50 yıl önce.

Küba’da Din
Havana’da birbirinden görkemli onlarca kilise var. Üstelik hepsine canınızın istediği an girebiliyor ve dünyanın pek çok yerindekinin aksine içerideki fotoğraf çekebiliyor, şarkı söylüyor ve dans edebiliyorsunuz. Çünkü tüm kiliseler konser salonuna ya da müzikhole çevrilmiş. Katedraller ise müze olmuş.

Ülkede din pek gündemde değil.

Ama dünyadaki en büyük İsa heykeli de burada. (El Cristo galiba 60 m. yüksekliğinde). Devasa heykelin olduğu tepe turistik anlamda hayli getirisi olan bir yer. Heykele yaklaşmak 1 Küba doları. Benden bozuk çıkmadı. “Bueno,” dediler. Boşver, geç, yani.

Benim asıl merak ettiğim, yerli halkın dini olan Santeria hakkında bilgi almaktı. Çünkü yıllar önce oynadığım bir oyunda bana Kübalı bir Santeria büyücüsünün rolü verilmişti. O kadınlardan birini gerçek mekanında görmek isterdim. Bunlar başlarında rengarenk kumaşlardan sarılı bir tür türban taşıyan, esmer, güçlü kuvvetli, etkileyici kadın tipleri.

Ama ne kadınlar gördüm Küba’da, onlar yoktular.

Küba’da Sigara İçmek
Puro memleketinde sigara içilmez mi? Benim gibi bir tiryaki için Küba bir cennet. AB müktesebatı vs derken elimizden alınan özgürlüğü Küba’da buluyorum. İlk indiğimde alışkanlık bu ya, 10 saatlik yolculuktan sonra ilk sigaramı içmek için dışarı fırlıyorum. Fakat tecrübeli bir Küba turisti olarak dönüşümde havaalanında da sigara içilebildiğini görüyorum. Takside de içilebiliyor. Otelde, lobide, müzede her yerde! Küba’da çok sigara, puro içiliyor diye kanser oranının yüksek olduğu gibi bir istatistik de bulunmuyor. Elbette çok sigara içmenin sağlığa zararını inkar edemeyiz. Ama bizi asıl hasta edenin para kazanma, ev sahibi, araba sahibi olabilme kaygısı, oraya buraya yetişme stresi, fast food zincirlerine boğulmamız, sürekli katkı maddeleri içeren gıdalar yememiz olduğuna daha çok inanmamam için bir sebep yok. .

Küba’da turist parası
Küba’ya giderken yanınızda Euro ya da Amerikan doları (veya Kanada doları) oluyor. Ama bunu havaalanında Küba’nın sadece turistler için icat ettiği Convertible Cuban Peso (Küba doları da diyorlar) çevirmeniz gerek. O anda benim gibi enayilik yapıp Amerikan doları götürmüşseniz, kambiyo işlemi sırasında Kübalıların ABD’den bütün hınçlarını aldıklarına tanık oluyorsunuz. 1000 dolarım karşılığında 800 bilmem kaç peso alabileceğimi görünce, yalnızca 500 dolar bozduruyorum. O da bana 8 gün için fazla fazla yetiyor. Küba’dan 600 dolarlık puro almazsanız, otellerde de yemek ve taşıma ücrete dahil olduğu için fazla para harcamanıza gerek olmuyor. Cumartesi ve Çarşamba günü Havana'da kurulan pazardan birkaç ahşap heykelcik ve resim almak isterseniz cebinizde para artacaktır bile.
Bir de, puro kaçak olarak evlerin içinde de satılıyor. Havanalı faytoncu bana şehir turu attırdıktan sonra beni ara sokaklarda bir eve götürdü. Orada purolar üçte bir fiyata satılıyordu ama almadım.

Bu arada tek başıma, hem de bir kadın olarak, bilmediğim yerde, faytoncuyla ara sokaklara, hem de izbe evlerin içine girmeme ne diyorsunuz? Bir şey demeyin. Küba güvenli bir ülke. Hırsızlık yok. Kimse sizin cep telefonunuzu alamaz; çünkü karşısında konuşacak başka cep telefonlu arkadaşları yok. Para derseniz, kendi Küba pesolarını kullanıyorlar. Ayakkabı giymeye o kadar bayılmıyorlar. Sandalet bile fazla geliyor. Havana’da 1 gün yağmur yağdı. Bütün gençler yalın ayak sokakta dans edip yağmurun tadını çıkardılar.


Küba’da geçim
İçi ve dışı verandalı, oymalı, süslemeli, iki katlı veya çok katlı, taştan sömürge evleri…

Bu evler Kübalıların.
Ev devletten.

Yiyeceğe para vermiyorlar, o da devletten.

Sağlık harcamalarına tek kuruş ödemiyorlar.

Araba sahibi olmaya meraklı değiller. En yeni model araba 1960 model. İstanbul’daki eski dolmuşlar gibi. Ülkede toplu taşıma gelişmiş. Ayrıca yaşadıkları bölgeden (ülkeden değil, bölgeden) dışarı çıkmaları da devlet iznine tabi. O da iş değiştirmek gibi nedenlerle oluyor. O zaman da devlet sana başka yerde ev veriyor.

Haftada aşağı yukarı 3 gün çalışıyor Kübalılar. Kendi paraları biz turistlere satılan covertible Cuban peso’nun yirmibeş-otuzda biri. Zaten para biriktirmek için nedenleri de yok.

Kübalı öğretmen hanım gece kalkıp acıktıklarında bol bol pirinç yediklerini anlattı. Neden bilmem. İspanyolcam o kadarına yetmedi. Onların da İngilizcesi.
Bütün gıdalar organik. Türkiye'den sonra yediğim en güzel domatesler Küba'daydı.

Kübalı Çıtır Kızlar, Kanadalı Yaşlı Amcalar
Kim demiş, “No Country for Old Men” diye! Küba, yaşlı adamlar için tam bir cennet. Burada erkekler hurilerin arasına düşüveriyorlar. Otellerde ve barlarda ne yana baksanız 60-80 yaşları arasında bir Kanadalı amcanın kolunda, 20 yaşlarında fıstık gibi bir Kübalı taze. Fiyatları maksimum 20 dolar. (Küba doları=convertible Cuban peso diyorlar). Bu aynı zamanda, Kübalıların ortalama bir aylık kazançlarına denk geliyor. Bu yüzden bu kızlar için çok karlı bir alışveriş. Aceleci yargılara kapılmamak gerek. Fuhuş dünyanın her yerinde var. Hastalık bulaşmaz mı bu kızlardan sorusu aklıma geliyor? Ama benimkisi ön yargı. Bizim gibi ülkelerde hastalık hep kızlardan bulaşırmış gibi düşünüyoruz. Oysa burası gibi her türlü sağlık kontrolünden ücretsiz ve kolaylıkla geçebilen, tıbbın en ileri sektör olduğu ülkede hastalık olsa olsa Kanadalı amcalardan geçebilir.


Küba’da 1 Mayıs
Benim bildiğim 1 Mayıs, “dikkat, tehlike!” uyarılarıyla paralel, cesaret isteyen ya da mümkünse başta Taksim Meydanı olmak üzere kalabalıklardan uzak durulması gereken şaibeli bir gündü.

Küba’da 1 Mayıs ise 1 MAYIS!! demek.
PRIMERE de MAYO!
Şenlik, şölen, anma,kutlama, coşma demek..

Sabahın 6:30’unda milyonlarca kişinin Plaza de Revolucion’a (Devrim Meydanına) yürümesi demek.

Güney Amerika halklarının birleşme çağrısını hep bir ağızdan haykırmak demek.

Küba halkının özgürleştiği, Amerikalı ve Avrupalı “efendilerinin” şık evlerden çıkarılıp ülkeden uğurlandığı, Kübalının köle olarak çalıştığı evin sahibi olduğu gün demek.

Saatlerce yürüdükleri sırada tuvaleti gelen olursa diye cadde mazgallarının üzerine dört yanı kapalı, üstü ve altı açık teneke kutularla geçici tuvaletlerin yapıldığı, yanından geçerken leş gibi koktuğu, idrarın dışarı taştığı ama bunu bile hoş göreceğiniz bir özel gün demek.

Bizim, örneğin Cumhuriyet Bayramında, statlarda yaşadığımızı sokaklarda yaşamak demek. Mikrofonda sırayla bir kadın, bir erkek sesi, “Bu bayram bizim, bu bayram hepimizin! Viva Fidel! Viva Raul!” diye bağırarak halkı daha da gaza getiriyor. Salınan güvercinler, öğrenci dansları...

Olimpiyatlar dışında Meksika’yı, Kolombiya’yı, Uruguay’ı, Paraguay’ı, vs.yi, hatta ABD’yi, hatta Türkiye’yi aynı geçit töreninde, ellerinde bayraklarla neşe içinde arka arkaya, yan yana görebilmek demek.

Küba’da 1 Mayıs, bayram demek…

Küba’dan sonra neresi?
Kesinlikle Uruguay.
Uruguay Güney Amerika ülkeleri arasında yaşam standardının en yüksek olduğu yer olarak biliniyor. (Uruguaylı arkadaşım Edy söylemişti, kişi başına 1 laptop düşüyormuş,ya.) Toplam 3 milyon nüfusu var. 1 milyonu Montevideo'da yaşıyor. Geri kalanı ülkenin değişik yerlerinde.

Paraguay’la karıştırılmaktan nefret ediyorlar. Uruguay derken de dilinizi zorlayıp Uruhuay diyeceksiniz. Kızlarını bilmem, erkekleri futbol fanatiği. Türkiye’yi de bu yüzden gayet iyi tanıyorlar. “FB’deki Lugano ne yapıyor, memnun musunuz” diye soruyorlar. Hiçbir fikrim olmayan ben, “Aaa tabii, memnunuz, süper!” diye cevap veriyorum.

3 yorum:

Leylan dedi ki...

Kalkıp gidesim geldi. Müthiş gözlemler, nefis bir yazı! Ama bunu saymayız, daha bol resimli bir "pazartesi sunumu" da isteriz :)

Burcu Kaptan dedi ki...

Leylan +1:)

Nevra dedi ki...

leylancım, bu yazı bir ödülü hak ediyor sanırım :)