30 Haziran 2008 Pazartesi

Kugguş digiligi bigiligiyogor mugusunuz?


odamızdan manzaralar....


birinciliğimizin hediyesi...




Haydaaa bu da nerden mi çıktı?
Yurdumun güzel ili Antalya'da tatil için pek Türk bulunmadığından bizi hep turist zannettiler. Nereye gitsek ya Almanca ya da Rusça konuşarak birşeyler anlatmaları, bizim anlamsız surat ifademiz görülmeye değerdi. Bir de İngilizce konuşsalar gam yemeyeceğiz. Bu duruma pek alışamasak da olaya muzurca yaklaşmanın yolunu bulduk. İkinci gün otelin hemen karşısındaki Akkapark Alışveriş Merkezi'nin yolunu tuttuk, hangi dükkanın önünden geçsek bizi turist zannedip birşeyler satmalarına, komik olsun diye kuş dili cevap verdik ve gülmekten yıkıldık :)) "Can you speak kuguş digiligi?" heheheheh :)))

Maceramız, güneşe alerjisi olan Serpil'in "Antalya'ya gidip de yanmadan döndün mü?" diyenelere nispet olsun diye bütün gün güneşin alnında, denize havuza bile girmeden güneşlenmesi ve sonrasında "ay belim, ay kolum" diye acı çekmesi ile noktalandı.

Basın mesuplarının konaklamaları, transferleri gibi şeyler için sürekli resepsiyon masasında olduğumuzdan herkes bizi tanıdı. O kadar ki selam vermekten yürüyemez hale geldik :)

Bir de havuzda bir animasyona katıldık ki sormayın gitsin. Ben, Serpil ve Ayşe Su.
Havuzda kaşık bulma yarışı :p Yarışmanın üçüncü bölümünden sonra Serpil'i bir daha oralarda göremedik. Havuzun bir kenarından animatörün "Serpil Güzel hanım lütfen animasyona" diye bağırmasına rağmen tık yoktu. Yarışmayı el birliği ile çılgın Türkler olan biz kazandık :)

Beni en çok güldüren şeylerden biri de Serpil'in bir türlü dönüş saatimizi ezberleyememesi. Hadi bırak ezberlememeyi, Kadir abi arıyor 20.10 diyor, annesi arıyor 20.00 diyor, başkası arıyor 20.20 diyor, bir türlü 20.30 diyemiyor.

Antalya İçin Hedef 10 Milyon....

26 Haziran Perşembe günü Serpil, ben, Nazlı ve Ayşe Su Antalya Delphin Diva Oteli'nde gerçekleşen AKTOB "On Milyon'a Doğru" ve Resort dergisinin 7. yaş kutlaması etkinliğine gittik. İstanbul Atatürk Havalimanı'nda buluştuk ve bol türbülans ile geçen yolculuğumuzun ardından sıcaklığın 45 derece olduğu Antalya'ya iniş yaptık.
Buradan götürdüğümüz 13 basın mensubu ile etkinlik öncesinde lobide buluştuk. Eski Bakanların, Antalya Valisinin, Vali yardımcılarının bulunduğu ortamda sohbetler edildi ve turizm sektörünün nabzı tutuldu. Gün boyu devam eden organizasyon çalışmalarının yapıldığı alana giderek kokteyle katıldık. Yemek için içeri geçtiğimizde herkes kendisi için ayrılan yerlere oturdu. Konuşmalar yapıldı, Antalya'yı tanıtan bir video izlendi, AKTOB Başkanımızın, Turizm Bakanımız, Antalya Valimiz ve Antalya Belediye Başkanımızın konuşmaları sırayla gerçekleşti. Önümüzdeki sene Antalya için hedefin 10 milyon turist olduğu açıklandı. Konuşmalardan sonra sanatçı Neco ve ekibinin güzel müzikleriyle herkes eğlendi, hatta çiftler dans bile ettiler :)

Cuma günü ise ICF Airport'un İçtur "Via" yiyecek-içecek açılışı için soluğu havaalında aldık. ICF Airport'ta artık yeme-içme % 30 daha ucuz, Antalya sık gidenlerin bilgisine....

Asya'nın ziyaretinden sonra...

Asya ofisi ziyaret ettikten sonra Gaspar yorgunluktan bitap düşüp işte böyle uyudu :))

25 Haziran 2008 Çarşamba

E Olacağı Buydu Tabi!!!...


Bu kadar yoğun hamile nüfuslu bir ofiste çalışırsak sonuç da böyle olur işte!!! Küçük bebekler de var... Durum böyle olunca da içimizde çılgınlar gibi bir bebek sevgisi oluşuyor ve gördüğümüz her minik yavruya sarılıyoruz.. Bu kez piyango Nadya'nın kedisinin minik yavrusu oldu... Uyku sersemi nerede olduğunu da anlamadı :) Ama insan onunlayken dokunmadan, öpmeden yapamıyor :) (ben ki hayvanlardan korkarım normalde!)

Peki sonra ne oldu? Minik Marjinallilerden biri daha ofisimizi ziyarete geldi :) Sevgili Asya'nın kediş'i tutuşunu görmenizi isterdim... Hele ki ayrılma vakti geldiğinde Asya'nın "ama ama ama..." diyerek ağlayışı... Ama onlar "Sevgi toparlağı" olmuşlardıııı :)

Skor Tahmini Yapalım :)


Almanya -Türkiye maçı kaç kaç biter ?
Sonucu bilenler 1 adet Alman gümüşünden kahve fincanı kazanacak.

Yaşayacaklarınız...

Anne adaylarıyla şu kısa dönemdeki tecrübelerimi paylaşmak istedim. İlk olarak doğumdan başlayayım. Eğer canınızın tatlı olduğunu ve ağrı eşiğinizin düşük olduğunu düşünüyorsanız normal doğumu hiç düşünmeyin derim. Biliyorsunuz benim canım çok hoyrat olduğu halde doğum sabahı 3 saat kadar çektiğim sancılar bu işin çok yüksek bir acı ile sonuçlanacağını anlattı bana. Gerçi bir umutla acaba normal doğum yapabilir miyim diye baktı doktor ama maalesef Beren gelmek istediği halde gelemiyordu. Sonra doğum sırasında gördü ki, boynuna dolanan kordonumuz kısaymış ve Beren’in gelmesini engellemiş. Herkesi bilmem ama Nevroşçum bence sen güzel güzel genel anestezini al, sezeryanla bebeği alsınlar, anladın sen onu:)

Hastane bir tantana ile geçiyor ama eve geldiğiniz zaman artık hayatınızın değiştiğini anlıyorsunuz. Çok açıkça şunu söyleyeyim ki, gerçekten zor bir süreç. O nedenle sakın ama sakın ilk zamanlar yalnız olmayın. Babamın ameliyatı nedeniyle annem de yanımda olamadığı için yalnız kaldım ve gerçekten zor. Düşünün ki, temel ihtiyaçlarınız için bile zaman bulamıyorsunuz. Oysa evde herhangi birisinin olması işinizi çok kolaylaştırır. Bunu mutlaka sağlayın.

Bu zorluğun yanında öyle bir keyif ki, tadını aldıktan sonra yine işiniz çok zor. Devamlı yanınızda olmasını istiyorsunuz. Uyuduğu zaman özlüyorsunuz. Yıkarken, emzirirken, o uyurken hatta size gülerken (daha çok yeni başladı) hissedeceklerinizi tarif edemem, yaşamanız lazım...

Şu anda bol bol gezin, uyuyun, canınız ne istiyorsa onu yapın, sakın üşenmeyin, emin olun ki, çocukla ilgili yaşayacağınız süreçlerin en kolayı hamilelik!

Şimdilik bu kadar, daha sonra daha çok detay veririm. Hatta sizin doğum yaptığınız sırada bayağı danışmanlık yaparım size:) (Sevinçcim, üzgünüm, senin doğumun çok yakın:)

Umarım hepsi sağlıklı ve mutlu çocuklar olurlar...

24 Haziran 2008 Salı

Bir Son... Bir Başlangıç...

Her son yeni bir başlangıçtır denir. Bugün benim için hem bir son hem de yeni bir başlangıç... Bir son; çünkü bugün Marjinal'deki son günüm. Her birinizi tanıdığım için çok mutluyum. Marjinal'in başarılarının artarak devam etmesini umarım.

22 Haziran 2008 Pazar

"Başlıksız"

Merhaba,
İlk defa bu yazıda başlığı önceden koymuyorum. Çünkü yazacağım çok şey var ve bunları nasıl başlıklandıracağımı bilemiyorum.

20-21 Haziran, insanın son ana kadar umudunu korumasına dair güzel iki örnekle karşılaştırdı beni. Buradan Bebek Aydın'ı (bu adı değil aman ha!, soyadı :)) sizlerle ilk defa tanıştırmamın ardından işler pek iyi gitmemişti. Yataklara yatırmıştı beni kerata. Yok düşük tehlikesi, yok haftalar geçmesine rağmen ultrasonda görünmemesi vs. biraz zor zamanlardı. Ardından da İngiltere seyahatim vardı bazılarınızın bildiği üzere. Seyahate çıkmadan önceki son kontrolde de hala görünmeyince hem doktorumuz, hem de biz, bıdığın galiba bizi bırakmak üzere olduğunu düşünmüştük. Embiryo oluşmamış gibi duruyordu ama hormon testlerine ait değerler iyiydi. Bu işte bir iş vardı, ama ne? Hormon testlerine dayanarak yine de seyahat dönüşüne kadar beklemeyi önermişti doktorumuz. Ama herşeye hazırlıklı olmamızı söylemişti. Ben ve Bülent bu işin bittiğini düşünmüştük. Hatta bu durum dolaylı olarak benim İngiltere'ye rahat bir şekilde gitmeme de neden oldu. Çünkü kötü sonuca o kadar hazırlamıştık ki kendimizi, seyahatte olacak bir aksilik yüzünden onunla vedalaşmak zorunda kalsak da kendimizi suçlamayacaktık belki de. Zaten gidecekti diye düşünecektik.

İngiltere'deyken artık ben yediğime içtiğime, hareketlerime çok dikkat etmeden gezip tozan biri haline gelmiştim. Yine de son bir şanstır belki de diye Bebek Aydın ile birkaç kez konuştum. Kensington Park'ta çıktığımız yürüyüşte biraz sancılanmıştım. Hemen sordum ona. "Hayırdır? Yerleşiyor musun yoksa otele? :), Gitmesen olmaz mı? Tamam beklediğimizden erken geldin biraz ama, kalırsan memnun oluruz." Cevap vermedi tabii.
Ben bir taraftan onunla konuşurken bir taraftan da bana sorun çıkarmadığı için ona teşekkür ediyordum. Giderayak annesini hiç üzmedi diyordum.

Bu arada yazının bu kısmını özel bir teşekküre ayırmak istiyorum. İngiltere'de doğabilecek her türlü aksilik için Leylan orada yaşayan bir arkadaşını organize etmişti. Birşey olursa hemen arayacaktım. O da beni hastaneye götürecekti. Kendisi de tatilde olduğu halde, her gün iletişim kurup durumumu sordu, soruşturdu. Teşekkürler Leylan'cım.

Sonra yurda dönüşe geçtik. Uçakta müzik kanallarında gezinirken karşıma çıkan türküyü duyunca inanamadım. Kardeş Türküler söylüyordu. "Hem okudum, hem yazdım,yalan dünya senden bezdim. Dağlar koyağını gezdim, yiten yavrumun ardından. El yazıya, duman mı çökmüş Gölyazı'ya? Kurban olam, beşikte yatan kuzuya!" İşte o an gözyaşı musluklarımın açıldığı ilk andır. Uçaktakiler bana bakıyor, ben ağlıyorum, ağladığımı saklamaya çalışıyorum. Kanalı değiştirsem, fark etmez. Türküyü ezbere biliyorum zaten :), bir taraftan da taptığım grup söylüyor. (Bir yerde Kardeş Türküler çalarsa, onu dinlemeden kapatmak benim kabiliyetimi aşan bir davranış :) Neyse sonundaki uzun hava başladığında, buna dayanamayacağımı anlayıp kanalı değiştirebildim. Bir yerlerden bana bebeğime bağlanmam, onu daha çok istemem için mesaj geliyordu sanki.

Lafı uzatmayalım, İngiltere dönüşü doktora tekrar gittiğimizde yani 20 Haziran'da, bir mucize oldu. Biz bıdık ile nasıl vedalaşacağımızı öğrenmeye gitmişken, kendisini ultrasonda gördük. Kalbi de atıyordu. Benim şaşkınlığım, doktorumuzun "tıpta yüzde yüz diye birşey yoktur" diyen çığlıkları ve Bülent'in koridorda koşmak için doktordan izin istemesi :)

O an anladım ki son ana kadar umudu yitirmemek gerek. Tabii ki hayat bu, belki tekrar başka olumsuzluklar da yaşanabilir. Ama önemli olan pozitif düşünebilmeyi başarmak.

O akşam haberi alır almaz, soluğu (kendisi bu kelimeye henüz alışamasa da) anneannemizin yanında aldık. Hırvatistan maçını hep birlikte izledik. 21 Haziran'da da umudu yitirmemek konusunda ikinci dersimizi aldık. Maç ile ilgili sevincimizi Dilek zaten yazmış. Ancak ben burada farklı birşeyden bahsetmek istiyorum. Milli Takım ve Euro2008 için yazılan bir sürü şarkıdan beni en çok etkileyeni (özel bir adı var mı bilemeyeceğim) "OOOO, Türkiye, Türkiye, Haydi Zafere, Türkiye, Türkiye!" oldu. Parçanın orjinali Norveçli grup Helldorado'ya ait. Adı da "a drinking song". Keşke bizim bestecilerimizin parçalarından etkilenebilseydim, Kıraç'ın-Fenerbahçe marşında olduğu gibi, herkesi tek bir parça atlında toplayabilseydik. Bunu bir gözlem olarak paylaşmak istedim.
Bu arada 24 Haziran'da bebişi ilk Kardeş Türküler konserine götürüyoruz, hoplamadan zıplamadan nasıl olacak bilemiyorum ama, bu seferlik de böyle olsun artık :)

Not: İngiltere seyahatimize ait detayları sizlerle ayrıca paylaşacağım.

21 Haziran 2008 Cumartesi

Avrupa Duyacak Türklerin Ayak Seslerini...

Dün akşam tam umutlar tükenmişken 121. dakikada bir mucize gerçekleşti ve Türkiye bir gol daha attı :) Sonra penaltılar ve Türkiyeee Yarı Finaldeeeeee :))
Soluğu İncirli caddesindeki alayda aldık. Türkiye'nin marşlarını coşkuyla söyledik. Eğlendik, coştuk, konfetiler attık. Yaşlısı, genci, çoluğu çocuğu herkes sokaktaydı. Helal Olsun Milli Takımmmm :))
Milli Takımımıza Almanya maçında başarılar diler, mucizelerin tükenmemesini dileriz....
Herkesler soracak büyük şampiyonun ismini
Avrupa dikecek bizim gibilerin heykelini
Tüm dünya görecek Türkiye'nin gollerini...

17 Haziran 2008 Salı

Ooooo Turko!

Futbol izlemeyenler bile milli maçları takip ediyorlardır. Futbol hastaları için asla kaçırılmayacak maçlardandır tabii ki. Uzaklarda yaşayanlar içinse çok farklı bir deneyimdir milli maçları izlemek diyerek daha da devam ettireyim yazımın giriş kısmını:)
Biz burada 21:45'te arkadaşlarla toplanıp maç izlemeye hazırlanırken babam ve kardeşim de sabaha karşı uykulu gözlerle ekranlara kilitlenirler. Onca saat farkı varken arada belki de aynı saatte aynı şeyleri yaşadığımız tek anlardır bu dakikalar. Maçı kazanınca hemen aklıma onların sevinci gelir.
Son maçtan sonra sokaktan kutlama sesleri gelirken babamla konuştum. Evden sevinç çığlıkları geliyordu. Birkaç saat sonra da Türkler bu galibiyeti buradakiler gibi sokaklara dökülerek kutlamışlar. Betty'nin arkadaşları da onu kutlamış:)

Jeaseuk Gil (Australia) wroteat 4:43pm yesterday
hey mate congraturation....Turky won~~and into quartefiinal...i also watched it and yep, it was really a fantastic game in 90mins...

13 Haziran 2008 Cuma

Mojito "j" ile okunur. O kadar!


Dün öğle yemeğinde limonataya bayıldığını söyleyen Dilek'i akşam Asmalı Mescit'te Parantez Bistro'ya tekrar limonata(!) içirmeye götürdük. Tadına bayıldı, bayıldı ama bu esnada gözleri kaymaya, dili dolanmaya da başladı ne hikmetse:) En son Ercan ona kahve(!) hazırladığında da benzer davranışlar sergilediğini görmüştük ama bu sefer limonata(!) fena çarptı galiba. Kendisi inkar etse de karşıda oturan adamın önüne papatya saksısını uzattığında Umut "Katil mi edeceksin adamı" demekten geri kalmadı, ama kendini tuttu!!!
Bol gülmeceli bir akşam geçirdik özetle. Bir dahaki hafta da Ice Tea(!)içirmeye gideceğiz.

12 Haziran 2008 Perşembe

Veee Marjinal Ailesinin En Küçüğü Karşınızda!




Arkadaşlarım sonunda onu görmeye gittim. Yeğenimi.. Annesinin karnındayken onun hareketlerini yakalamak için kaç kez masaların üstünden atlarak yanlarına koştuğumu ben biliyorum ama bir türlü bana kendini hissettirmemişti. Sonunda dün akşam onu doyasıya hissettim. Onu besledim bile.. Onun tek derdi "yemek". Hep bir şapırdama hali, dudakları, dili hep hareket halinde. Karnı doyunca sessiz sessiz etrafını izliyor.. Artık göz teması bile kuruyor. Ve annesi ile kurdukları göz teması görülmeye değer, arkadaşıma çok yakışmış annelik. Ne de güzel kavrıyor, ne güzel besliyor, ne güzel temizliyor!!!:),ne güzel gazını çıkarıyor, ama kızıyla hep konuşuyor. Prensesiyle. Nadyacım senin hediyen olan oyuncak hep onun yanı başında.. Onun melodisini çok seviyormuş. Bak senin için birlikte fotoğrafını da çektim. Nevracım, Nazlıcım umuyorum sizin de bu kadar güzel, uysal, sağlıklı, işte kısacası Beren gibi bir bebeğiniz olur. Ve sizin de Yasemin kadar güzel bir anne olacağınıza eminim.
Berencim yeniden görüşmek üzere diyorum kuzucum...

11 Haziran 2008 Çarşamba

Marcinal Tap 5 - Haziran

EN KILBIK TAP 5 Leydiis Haziran
1-Nazlit (6.Ayını doldurdu :)) )
Yeni adaylarımız önerilmediğinden lider adayımız tek başına bu bölümü temsil etmeye devam etmektedir.







EN KILBIK TAP 5 Centilmens

1.Cemoo (12.aydır ilk sırada şampiyon :( )

Sırada, "ben birinci olmak istiyorum" diyen ancak en fazla 2.sırayı görebilen diğer adaylar:

2.Alican (Çok hırslı ancak nafile, en fazla 2. :(( )

3.Sait baba (Birinci olmak istiyorum diye dilekçesi var :(( )

4.Sato (Saman altından su yürütürken yakalandı, sessiz ancak iddialı :((()

5.Ne yazık ki başka bir aday bulunamadı :)))))))

Diğerleri:

En fotojenik: !Neslihan! :)))))

En hızlı: Nadya (son gördüğümde 1000 dergiyi 2 dakikada taradı)

En perhiz: Ozi/Serpil :)) (Biz her salı deniyoruz)

En Titizzz: Sebişşş. Piknikte piknik masalarını kolonyalı mendille sildi :))))

En eğlenen: Dilo/Burcuk

En tiyatrocu: Figo (yıllardır provalara gitmeyi bekliyorum)

En saç dizayn: Aslı

En kararan: Dilo (Hava kararınca kendisini seçemiyoruz)

En pet lover: Asu/Nadya

En seyahat-sever: Ozi/Edoş

En "amanın sırtım": Eray

En singer: Elif/Nevra

En anti tempo: Cemo :))))

En meyva sebze lover: Feyzo

En kalabalık: Sevinç (Sevinç +twins)

En quiet: Neslihan Ç. :)))

En team work: Melike h./ Özlem

En boğa: Leylan

En gazcı: Apo (Hadi yürü, kim tutar seni, vb.)

En ''new mother'': Yaso

En gezgin: Sato

En umut: Umut :)))

En güleç: Esra/Senem/Aslı :))))

En able:) (abla): Behiye h.

Veee...

En şık: Handan h. ve (torpil olmasın diye kendimi yazmadım :))) )

9 Haziran 2008 Pazartesi

Which Witch is Which?


Ben Kusur Kalır mıyım? :)

Ofiste herkes bu sabah bir şokla karşılandı. Nazlı'nın bebiş haberi güzeldi, keyifliydi, üzerine bir de benimki eklenince herkes şoka girdi :)
Şimdi de buradan yazılı olarak ilan edeyim dedim :)
Ekibi toparlamak biraz zaman aldı, şu an herkes sağlıklı merak etmeyin!

Aynı davranış değişiklikleri bende de mevcut. Ancak bende bir de geçen haftadan bu yana (geçen hafta çok toplantım olduğundan) ofis güvenliklerden geçerken, kabinlerin içinden değil de yanından geçme durumu oluştu. Daha önce yapmadığım garip birşey. Ama insanlar ne kadar alışıklar. Ben yandan geçebilir miyim deyince, hepsi ne olduğunu anlayıp hemen "tabii" diyorlar...

Nazlı'cım, bu arada geçen hafta kendi bebeğimi öğrendiğimde, aklıma enteresan bir şekilde sen gelmiştin. Dilimin ucuna kadar geliyordu ama bir türlü söyleyemiyordum. İçimden "acaba aynı anda olabilir mi?" diye bile geçti. Meğer sen de benimle aynı durumdaymışsın. (Bu hamilelik durumu insanın sezgilerini mi güçlendiriyor, nedir?)

Umarım ikisi de sağlıkla doğarlar ve büyürler.

6 Haziran 2008 Cuma

Tarifi Zor Duygular İçindeyim:)

Heyecan, mutluluk, korku, şaşkınlık, merak, uyku, dahası var yaşadıklarımda.
Neden düşünmeden yemek yiyorum bu aralar, neden Metallica konseri biletini henüz alamadım:), neden Jetro Tull'a gidemiyorum? İşte ondan... Çok dikkat etmek gerek, daha çok minicik:)
Çünkü hamileyim:))))
Umarım bu heyecanı bizimle birlikte yaşarsınız:)
Bunu okuyunca ne hissedeceğinizi, tepkinizin nasıl olacağını çok merak ediyorummmmm:)))

5 Haziran 2008 Perşembe

Ne(reye) Kadar?

İNSANLAR...
İnsanlar da ülkelere benziyor.

Sınırları var, yüzölçümleri.
Yasaları var,
Bayrakları, ilkeleri.
Kimi dağlık bir arazidir,
Kimi kıraç,
Kimi bereketli.
Kimi dardır,
Kimi engin gözalabildiğince.
Kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir,
Elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri.
Sonuçta ne küçümse insanları kızım,
Ne de önemse gereğinden çok.
Ama anlamaya çalış,
Nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri.
ATAOL BEHRAMOĞLU

3 Haziran 2008 Salı

Aslı'nın Sunumu

Pazartesi günü sunumları Aslı'yla devam etti. Aslı'nın bize anlattığı kitap "Trevor Homer'ın İlklerin Kitabı"ydı. İlk iletişim araçları, ilk cezalar, notalar gibi aklınıza gelebilecek herşeyin nasıl ortaya çıkarıldığını anlatan kitabın sunumu çok keyifliydi.

Chill-Out Festival'da Yayılmaca, Müzik Dinlemece!


Heyecanla Chill-Out Festivali beklediğimi ofiste cümle alem biliyordu. Kendimi organizatör ilan edip arkadaşlarımı gaza getirmeye neredeyse iki hafta öncesinden başlamıştım. Yok birisi kene var dedi, yok efendim Kemer Country uzak dediler, ama sonunda toparlandık ve gittik.
Duyan gelmişti de diyebiliriz. Neredeyse oturacak yer bulamadık ama bulduğumuz yerin de hakkını verdik:) Yattık, yayıldık, bayıldık, bayıldık. Mızmızlananlar bile iyi ki gelmişiz dediler:)
Sponsorlar da rahat etmemiz için yine ellerinden geleni yapmışlardı. Yok oturacak minder, yere yayılacak örtüler, güneşten koruyacak küçük gölgelikler, serinletecek içecekler,akşam soğuduğunda ısıtacak polar battaniyeler. İşimiz gereği de hepsine dikkat ediyoruz tabii ki. O ne yapmış, bu ne yapmış:)Hepsini takdir ettim:)
Başka neler mi yaptım?
Hep almak istediğim ama İstanbul trafiğinde magandalar tarafından kız başıma sıkıştırılmaktan korktuğum için alamadığım Vespa üzerinde foto moto çektirdim:(
Çoluk çocuğa karışınca doluşup tatile gideceğimiz Adidas minibüsünde foto çektirdim. Minibüsün kapıları açıktı, etrafta kimseyi de göremedik amaaan dedik ve atladık arabaya. Aksiyon dolu anlar yaşadık:)
Çok sevdiğim ve ofiste herkese dinlettiğim Bitter:Sweet ve Morcheeba şarkılarını keyifle dinledim:)
Çok güzel güneşli bir gün ve başarılı bir organizasyondu. Emeği geçenlere teşekkür etmek gerekir tabii:)

1 Haziran 2008 Pazar

Alaçatı'da Gaspar


Sadece resme bakın yeter!
Bir de www.gaspar.azbuz.com'a:)

İkizler Partisi ve Asya


Geçen hafta Marjinal'deki İkizler burcu sahiplerine yaşgünü partisi düzenledik ancak akşama damgayı Asya vurdu:)
Marjinallilerin ailelerinin de katıldığı partide, Asya bir ara toplantı masasının üzerinde hem çaldı hem oynadı. Fotoğrafçılığının yanısıra oyunculuğu da gözlerden kaçmadı:)
Bu arada sevgili İkizler Serpil, Behiye hanım, Feyza, Apo ve Mert'e nice yaşlar:)