25 Nisan 2011 Pazartesi

Bu da Benim Nişanımdan...

Sonunda biz de nişanlandık! 11 yıldan sonra. Ofiste bilenler bilir, lise ikide sıra arkadaşlığından başlayıp bugünlere uzanan bir hikaye bizimkisi. Keşke o günlerde hep 17 yaşında kalacakmışız gibi düşünmeyip beraber bir fotoğraf çektirseymişiz. Bunun yanına koyardık, güzel olurdu.

22 Nisan 2011 Cuma

Ofisimizden Bir Bücürük Geçti ;p

Bugün Emre ile tanıştık. Çok tatlı, çok şeker, bal bal... Hep gelsin Gülşen!

21 Nisan 2011 Perşembe

60 meşale daha...

Dün akşam MPN ofisinin büyük bir çoğunluğu Lütfü Kırdar'daydı. Neden mi? Ulvi bir amaç için... Behzat Gerçeker ve Enbe Orkestrası, Kalbim albümü için 2011 yılının ilk konserini Ajda Pekkan, Ziynet Sali, Mustafa Ceceli, Elvan Günaydın, Eren Sandal, Ali Erenus, Ayşen ve Aytekin Kurt’un da katıldığı bir konser verdi. Konserin tüm geliri de Türk Eğitim Derneği'ne bağışlandı. Aslında Müslüm Gürses de katılacaktı konsere ama son anda hastalandığı için katılamayacağı bilgisini verdiler. Üzüldük tabi...


Bilmeyenler için; Türk Eğitim Derneği’nin amacı iyi eğitim görmüş nesiller yetiştirme hedefini sürdürmek ve başarılı ama maddi imkânları yetersiz öğrencilere üniversite eğitimlerinin sonuna kadar burs sağlamak. Bunun için ‘10.000 Genç Meşale Daha Aydınlık Türkiye’ adlı bir kampanyası var. Konser sonunda bir yıllık masrafı 13.500 TL olan Tam Eğitim Bursu ile yanan 60 Meşale ile derneğin Tam Eğitim Bursu verdiği öğrencilerin sayısı toplamda 750’ye yükselmiş oldu.



Konserde sunuculuğu Hande Subaşı yaptı.

Benim için ise dün akşamın ayrı bir önemi ve bir o kadar da stres ve heyecanı vardı çünkü görevim etkinlikte fotoğraf çekmekti. Bu fotoğraflar hem basına iletileceği hem de dernek tarafından arşivleneceği için önemliydi.




Nilüfer ve Hülya Avşar da röportaj için basın tarafından rağbet görenlerdendi.



O gece Ziynet Sali'yi de ilk defa dinleyeceğim diyordum ama aslında daha önce dinlemişim sanırım ama farkında değilmişim... Sesini duyunca anladım...



Mustafa Ceceli de konserde şarkısına eşlik edenlere bakılırsa bayağı bir sevene sahipmiş.



Konserin divası ise Ajda Pekkan idi. Kırmızı kıyafeti ile çok çarpıcıydı. Ve yıllara rağmen sesini kaybetmemiş olması çok hoş bence...




Konser sonunda tüm sanatçılar ve dernek ileri gelenleri sahnede yer aldı ve hep beraber geceyi sonlandırdılar...



Daha çok meşale için siz de birşeyler yapabilirsiniz; bunun için 5833 numarasına SMS atabilirsiniz, hem de tüm operatörlerden sadece 5 TL. Ya da http://www.turkegitimdernegi.org.tr/ adresinden bağış yapabilirsiniz.

Bir meşale yakın ya da en azından sizin de bir meşalede katkınız olsun...

15 Nisan 2011 Cuma

Paylaşmak İstedim...

Anladım ki susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli... Mevlana'dan..

13 Nisan 2011 Çarşamba

Gönüllerin Haramisi: Feyza


Dün akşam, yani 40 Renk Fotoğraf Projesi’nin üçüncü rengi “Vietnam-Kamboçya” Fotoğraf Sergisi'nin son gününde, kendi çapımızda bir "kapanış" yapmak üzere, Metrocity AVM'ye gittik. Fotoğrafçı Muammer Yanmaz’ın kurduğu 40 Haramiler Grubu'nun renkli fotoğraflarına bakarken, karşıki dağları (yani vitrinleri) yıkacak "of"lar çektik...


5-16 Ocak tarihlerinde yapılan Vietnam-Kamboçya gezisinde çektiği fotoğrafla sergiye dahil olan gönüllerimizin haramisi Feyza Elvanoğlu'nu, eseriyle beraber görüntüledik.


Eseriyle bölge gençliğinin halini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren Feyzoş'un eylemlerinin devamını diliyor, "objektifine sağlık" diyoruz!


11 Nisan 2011 Pazartesi

Yazıcının Yanından Sevgilerle


Ofiste kaç aydır yazıcının yanında oturuyorum ve bence bu bana yazıcının yanında oturmakla ilgili bir şeyler söyleme hakkını fazlasıyla veriyor. Müsaadenizle burada yazıcının yanında oturma deneyimimi paylaşacağım. Eğer malzeme zenginliğinden dolayı konuyu buraya sığdıramazsam, otobiyografik öğeler taşıyan romana çevirmeyi düşünüyorum. Kitabın ismi de “Yazıcıyla geçen bir ömür” olacak.



  • Oturmaya mı geldik? Yazıcının yanında oturmak, herkesin ne kadar çok çalıştığına, raporlar hazırladığına, devamlı bir şeylerin çıktısını alıp okuduğuna bir kere daha şahit olma fırsatı verir. Bu durum sizi daha fazla çalışmak konusunda motive etmez de ne yapar?


  • Dünyanın ilk konuşan yazıcısı! Dışarıdan sadece bir takım elektronik sesler çıkarıyormuş gibi görünse de durum hiç de sanıldığı gibi değil. “Çıktınız hazır ama valla kağıtlara yazık” dediğini ben kaç kez kendi kulaklarımla duydum. Ayrıca Allah sonumu emekli olduktan sonra sessizlikte uyuyamayan fabrika bekçisine benzetmesin, ben bayağı alıştım onun çıkardığı seslere.


  • İş arkadaşlarınızla sosyalleşme fırsatı! Her canlı nasıl bir gün mutlaka ölümü tadacaksa, her ofis çalışanı da er ya da geç yazıcının yanına uğrayacaktır. İş arkadaşlarınızı görmek, ayaküstü muhabbet etmek için bundan iyi fırsat mı olur?


  • Masamdaki bu kağıtlar da ne? Sabah masanızda sizinle ilgisi olmayan bazı kağıtlar bulabilirsiniz. Panik yapmayın, kimse size iş yıkmaya çalışmıyor. Birisi muhtemelen aldığı çıktıları masanızda unutmuştur. Gün içinde mutlaka gelip alacaktır.


  • Gün içinde gelip kimse bu kağıtları almadı. Ne yapacağım? Yine paniğe gerek yok. Bir metin yazarının her zaman müsvedde olarak kullanacağı kağıda ihtiyacı vardır.


  • Neden ben? Bence bir metin yazarı olarak yazıcının yanında oturmam tesadüf değil. Benzer işler yapıyoruz sonuçta ve gururla söyleyebilirim ki benden çok daha uzun yıllar burada çalışan yazıcının deneyimlerinden faydalanıyor, her gün yeni bir şey öğreniyorum. Bir gün masamın üstünde “Kartuşum bitti, çalışamıyorum. :(” gibi bir not görürseniz şaşırmayın.


  • Bu bizim şarkımız olsun mu? Olmasın. “Grass is always greener on the other side of the fence.” Valla şarkıdaki gibi komşunun bahçesinde gözüm yok. Benim masamın yeri çok güzel, yazıcı da hemen yanı başımda.

8 Nisan 2011 Cuma

Kerem Artık Okullu!!!


Arkadaşlar Easter tatili öncesinde Keroş okullu oldu:) Diyeceksinizki tatile 3 gün kala neden başlattığın çocukcağızı? Çünkü çocukcağızdan çok bende ilk gün fobisi olduğu için tatilin geçmesini beklemek istemedim de ondan. İnsan İstanbul'da bir tecrübe yaşayınca dünyanın heryerinde aynı olacak sanıyor. Anne gitme deyince öğretmenler yok yok siz gidin, biraz ağlayıp susar demeler, çocuğu kucağımızdan zorla alıp siz gidin demeler, ağlaya ağlaya çocukları okula alıştırmaya çalışmalar....Halen ilk günlerimizi hatırladıkça gerçekten çok üzülüyorum ve iyiki Kerem'i hiç ağlayarak bırakmamışım diyorum. Bileydim herşey burada çok kolay olacak hiç dert etmez ve acele de etmezdim. Ama herşeyi yaşayınca öğrenebiliyor insan. Bakın neler oldu:


Salı günü okulda formaların satıldığı mağazanın açılma saatinde okula gitmek için program yapmıştık Keroş ile. Çünkü haftada sadece iki gün ikişer saat açık oluyor ve işimizi son dakikaya bırakmayalım demiştik. Yola çıktık okula gidiyorduk ki bir telefon geldi ve okuldan arıyorlar. Çok sevdiğimiz Bayan Natali bizi arıyor. Aaaa biz de okula geliyoruz, görüşürüz dedik kapattık telefonu. Belgeleri Cuma postaya vermiştik, haber bu kadar erken gelmiş olamazdı ama acaba başka birşey mi gerekti diye düşüne düşüne yürüdük okula veeeee bir gittik ki Natali bizi heyecanla elindeki onay belgesi ile bekliyor kapıda. Onu öyle heyecanlı görünce nasıl oluyorda aslında bir hafta önce tanıştığımız bir insan bizim için neredeyse bizden daha fazla sevinçli olabiliyor diye düşünmeden edemedim tabi. O kadar sevindim ve aynı anda o kadar heyecanlandım ki Kerem'e durumu anlattım ve hemen ertesi gün okula başlayabileceğini söyledim. Bir anda o da çok heyecanlandı ve stres oldu. Surat ifadesi hem sevinçli hem tedirgin bir hal aldı. Elimi o kadar sıkı tuttu ki korktu sandım. Neyse sonra Natali bize süreci ve ertesi günü anlattı. Kerem'e okulda neler olacağına dair fotograflar gösterdi. Spor grubuna ait resmi ve rengimizi seçtirdi ki bizim seçmemiz ikizler burcu olmamız sebebiyle bir hayli uzun sürdü:) Neyse sonra yeşil olmasına karar verdik...Sonrada Natali'den ayrılıp kıyafetlerimizi aldık ve bu güzel haberi kutlamaya karar verdik. Oturduğumuz yerde büyük bir alışveriş merkezi var. Hava yağmurlu olduğu için oraya oyun parkına gittik. Kerem ne isterse oynadık, eğlendik ve evimize döndük. O kadar heyecanlıydı ki size nasıl anlatacağımı bilemiyorum gerçekten. Sürekli konuyu evirip çevirip okula getiriyordu. "Ben okulda oyun oynamayacağım hep derslerime çalışacağım anne", "ben artık abi okuluna gidiyorum değil mi?", "sen beni okula bırak ama akşam gelmene gerek yok, ben kendim gelebilirim anne", "bu akşam erken yatmamız gerekiyor, sakın yarın geç kalmayalım anne"......daha bir sürü şey...

Veeee sabah oldu, giyindik, kahvaltımızı yaptık, okul çantamızı hazırladık yola çıktıkkkk. Kalbim yerinden fırlayacaktı tabi. Ama bir taraftan da ona hissettirmemeye gayret ediyordum. Okula varınca yine Natali bizi karşıladı, okulun müdürü yanımıza geldi, Kerem ve benimle tanıştı, hoşgeldiniz dedi, Kerem'i sevdi ve nihayet sınıfımıza gitme zamanı geldi. Natali, ben ve Kerem sınıfımızın olduğu binaya gittik. Yardımcı öğretmenler bizi karşıladı ve tanıştık. Sonra sınıf öğretmenimizi gördük. Sınıfta koşturup duruyordu. Bir atom karınca gibi diyebilirim. Çok sevecen ve güleryüzlü bir bayan. Hemen Kerem'e isminin yazılı olduğu masayı gösterdi, çantasının yerini gösterdi. Bu arada sınıf arkadaşlarımızda gelmişlerdi. Artık ders zamanı ve tabi ayrılma zamanı da gelmişti. Natali hep yanımdaydı ve sürekli "herşey iyi olacak, sakın üzülme ve dert etme" diyordu. Öğretmen Kerem için sınıftan bir arkadaş tayin etti. İri kıyım bir Japon çocuk, IAN. IAN'a Kerem'in yeni olduğunu ve ona sahip çıkmasını rica etti. Ian gelip Kerem'in elinden tuttu ve yerine götürdü. Bu dakikadan sonra Kerem bana "byeee" dedi ve biz Natali ile sınıftan çıktık. İnanamıyordum gerçekten, hiç ağlamadı, sen de kal demedi....sanki hep o sınıftaymış gibi gidip yerine oturdu. Söylenenleri dinlemeye başladı. Bu arada herkes ingilizce konuşuyor tabiki. Anlamıyordu belki ama gayret ediyordu. Sonra Natali dediki, "sen şimdi istersen bahçede oturabilirsin ya da gidebilirsin. Birşey olursa ben seni ararım ya da sen istediğin zaman beni ara. Okul çıkışında Kerem'i almaya gelince görüşürüz". Tabi ben okuldan çıktım ama sanki içim boşalmış gibiydi. Kendime gelemedim ve 2 saat kadar okulun etrafında dolanıp durdum. Sonra dayanamadım ve aradım Natali'yi. O da hemen bana döndü ve hiç sorun yok dedi. Eh artık eve gideyim bari deyip eve gittim. Tüm gün sadece temizlik yaptım. Kendimi nasıl avutacağımı bilemedim. Kimseyle konuşamıyordum çünkü kimse yoktu etrafımda. Hırsımı evden çıkardım diyebilirim. Akşam olduğunda okulun bahçesine ilk varan veli olarak kimse madalya vermedi tabi bana ama ben oradaydım işte. Kerem'i gördüm. Sarıldık, öpüştük ve yol boyunca bana okulu anlattı. Stres olmuştu çünkü parmak emme ve diliyle oynama tikleri artmıştı. Ama ne de olsa ilk günüydü, kimseyi anlamıyordu, konuşamıyordu ve çokkkk normaldi. Ben de aynen herşeyi normal görüp hiç tiklere takılmadım, sadece uzun uzun sohbet ettik. Evde de oyun oynadık derken rahatladı. Sonraki günlerde de Ian okul önündeki sırada hep Kerem'in elinden tuttu ve sınıfa götürdü. Resmen oğluma koçluk yapıyordu. Onun için çok zordu ama çok mutluydu. Bu mutluluk hepimizin mutluluğu oldu.

Darısı tüm anne arkadaşlarımın başına...

Happy -double- Birthday!



7 Nisan günü doğan Eray & Özge'ye, dün çifte kutlama yaptık. Yetmedi, toplu poz verdik :)


Not: Hediyelerini "giyen" fotoğraflar Özge tarafından sansürlenmiştir. Doğumgünüsü olduğu için üzerine gitmeyerek sansüre boyun eğdim, başka zaman affetmem! Mutlu yıllar kızlaaar!

"Ne oldum?" dememeli. "Neler oluyor hayatta?" demeli.

Yıl 2011, günlerden 2 Nisan Cumartesi. Genç bir adam elindeki kahve fincanını fazla düşünmeden dikiyor kafasına. Surat ifadesi ister istemez değişiyor. Seneler evvel küçük komşu kızının elinden bir fincan kahve içeceğini söyleselerdi güler geçerdi. Ancak o gün, o küçük kızın kahvesini, hem de özenle tuzlanıp biberlenerek hazırlanmış bir fincanı, bozuntuya vermemeye çalışarak içiyor. Geleneksel lezzet testinin ardından kameralara zor da olsa gülümsemeye çalışarak kibarlığından ödün vermeyen genç adamın gözlerinde yanıt bekleyen soru ise şu: "Ben sana çiçeklerle geldim, sen bana nasıl kıydın komşu kızı?"

7 Nisan 2011 Perşembe

Atama: Marjinal Porter Novelli’ye taze kan

Bir süredir “ikinci erkek çocuk” ve “süt canavarı” olarak Serpil Güzel Ün’ün yanında görev yapan Can Ün (0,6) Marjinal Porter Novelli’deki görevine başladı. Süt emmekten kalan boş zamanlarında müşteri çekimlerinde modellik, anne bebek dergileri için LCV gibi çalışmalarda yer alacak olan Can, sektörde ekip çalışmalarında olan uyumu, salya kardeşliğindeki katkıları ve her durumda ciddi kalabilmesi ile biliniyor. İlk görev gününde Homend ekibi ile bir çekime katılan Ün, Homend’den gelen kadrolu bebek teklifini değerlendireceğini, günlük maması verildiği sürece “agu” dan başka laf etmeyeceğini belirtti.

6 Nisan 2011 Çarşamba

He Is A Star!

He is Global Director, Strategy at Porter Novelli's Corporate headquarters in New York. He is an excellent teacher, motivator, supporter. He is the initiator of the planning tools that are used PNwide. Last but not least, he is full of surprises and always fun to have around. He is our one and only Michael Ramah!!!

Oradaydık!

Porter Novelli'nin dünya genelindeki ofis yöneticilerinin bir araya geldiği küresel konferansa Marjinal Porter Novelli'yi temsilen Asu ile birlikte gittik. Yaklaşık 24 saat süren yolculuktan sonra bizi karşılayan Miami'nin yaz sıcağı tüm yorgunluğumuzu hafifletti. İlk akşam buluşmasına kadar şehrin ve sıcağın keyfini çıkartırken bizi bekleyenlerden habersizdik. Toplantıların yapıldığı tüm salonlar - bir Amerikan klasiği olarak - buz gibiydi. Soğukla, kat kat tişörtler, şallar ve hırkalar sayesinde ancak başa çıkabildik. Yine de son derece verimli ve başarılı bir toplantıydı. Kısa zamanda tekrar buluşmayı diliyoruz. ;P

2 Nisan 2011 Cumartesi

Flaş... Flaş... Flaş...

Porter Novelli’nin Miami’de düzenlediği Küresel Konferans’ta, Porter Novelli ofislerinin katıldığı Hall of Innovation Ödülleri etkinliğine dünya genelinde 105 PN ofisinden 176 başarı hikayesi katıldı. MARJİNAL Porter Novelli’nin blogu ilk 10’a girdi!…

1 Nisan 2011 Cuma

Farkettiniz mi? YENİLENDİK!

2008 yılında Türkiye ofisi olduğumuz Porter Novelli ile birlikte yeni global kurumsal kimliğimizi tanıtıyoruz. Dünya genelindeki tüm Porter Novelli ofislerinde uygulanmaya başlanmış olan yeni kurumsal kimliğimiz Marjinal Porter Novelli tarafından da hayata geçirilmiş bulunuyor. Bir yıl kadar önce Porter Novelli, değişen müşteri ihtiyaçlarını ve gerek küresel gerekse sosyal anlamda birbirine bağlanmış olan bu yeni dünyada ajansımızın etkinliğini daha da yüksek bir düzeye taşımak için neler yapabileceğini incelediği bir süreç başlatmıştır. Bu incelemenin meyvesi olarak ise Porter Novelli Tarzı ortaya çıkmıştır. Porter Novelli Tarzı, ajansımızın değer arzını ifade etme biçimidir. Bu tarz, müşteri odaklı yeni bir yapı içinde, öngörülü kavrayışımız ve dijital yeteneklerimiz gibi farklılıklarımızı öne çıkaran kilit alanlar odağında tanımını bulan bir yaklaşımdır. Söz konusu süreç içerisinde ajansımız geleneksel halkla ilişkiler alanları dışında da birçok çalışan istihdam etmiş ve çok sayıda müşterimiz için genişletilmiş ya da her yönüyle eksiksiz bir biçimde entegre edilmiş marka yönetimi faaliyeti geliştirmiştir. Bugün dikkatlerimizi, paylaştığımız sinerji ile getirdiğimiz değişikliklerin hakkını vereceğine inandığımız bir kimliğe çevirmiş bulunuyoruz. Yeni kurumsal kimliğimizde yer alan yeni grafik elementimiz "Dönüşüm"ü simgeliyor ve ajansın müşterileri için dönüştürücü faaliyetlerde bulunduğunu, sektördeki öncü rolümüzü ifade ediyor. Koyu siyah-beyaz bir zeminle buluşan canlı bir turuncu renkte göstergesini buluyor. Dönüştürücü, bugün her birimizin faaliyet gösterdiği ortamı anlatıyor. Adım değiştirmek artık bir seçenek değil. Sürekli yeni çözümler bulma ihtiyacı doğuyor. Yaşadığımız dünyada, dünün kuytu köşelerde kalmış blog yazarları bugünün yurttaş gazetecileri. Eskiden kalabalığın içinde sadece bir izleyici olan insanlar bugün izlediği durumla yakından ilgilenen ve etki sahibi bir katılımcı haline geldi. Bu değişimlerin ardındaki yalnızca teknoloji olmasa da, teknolojik gelişmeler sektörümüze turbo güç katmış bulunuyor. Halkla ilişkilerin dönüştürücü gücü artık inkar edilemez bir noktada ve Marjinal Porter Novelli bu konuda öncü kalmaya azimli. Bugünden itibaren artık e-postalardan kartvizitlerimize kadar her yerde yeni logomuzu göreceksiniz. Ayrıca, bu çalışmalarımız doğrultusunda sizi yeniden tasarlanan web sitemize davet etmekten de gurur duyuyorum: (www.marjinal.com.tr). Marjinal Porter Novelli olarak, bu alanda çalışmaya başladığımız ilk günden bu yana iletişim dünyasında öncü olduk ve hep aynı noktada kalmayı ifade eden statükoya karşı çıkma özelliğimizin DNA'mızın bir parçası olmasını sağladık. Ekibimizin, (bazen duymak istediklerinizi değilse de) duymanız gerekenleri iletmesini sağlayan da bu değerdir. Günümüz ikliminde size bir ajansın verebileceği en büyük hizmet de budur. Bu konuda hemfikir olduğumuza inanıyoruz. Marjinal Porter Novelli Ailesi

Nihayet Sizinleyimmmm

















Uzuuuuuun bir süreden sonra nihayet bir gece vakti evde internete sahibim ve bu durumdan hemen yararlanayım istedim. Bugün tam 1,5 ayımızı doldurduk dünyanın bu yakasında. Artık bir odalı küçük bir evimiz ve iki yanımızda da Pakistanlı komşularımız var. Komşu diyorum ama sadece kapı seslerimizi duymaktan ibaret bir komşuculuk.... Aile yanındaki 3 haftalık misafirlikten sonra nihayet bir emlakçı abinin bize OK demesiyle bulabildiğimiz bu küçük evin içinde haftalardır debelenip duruyorum. Malesef mobilyasız ama herşeyi yeni yapılan, içi kokmayan böceksiz bir evimiz oldu. Mobilya için ebay.com.au ile ahbap olmak yeterli ama iyi bir internet bağlantısı ile olursa daha da iyi olurdu. İnternet işi çok zorladı bizi ve en sonunda Vodafone'a mecbur kaldık:( Tabi Vodafone için bir kere daha söyleyeceğim ki dünyanın heryerinde çokkkkkkkkkkkk kötüüüüüüüüü. Ama ucuz ve şu anda kirada olduğumuz için daha iyi başka alternatif yok:(

Yeni bir ev kurmak hem güzel hem heyecanlı hem de bir o kadar riskli. Acaba bu dolabı alsam mı? Bundan sonraki kiralık ev de sorun olur mu? Evsahibi bir ay sonra çıkın der mi? Tabak alsam mı yoksa gemide gelen eşyaları mı beklesem? Kitaplar için bu kütüphane yetecek mi? Bugün krep yapayım dedim halimi görmeniz gerekirdi. Plastik Çin yapımı saklama kaplarının en küçüğü kepçem, en büyüğü ise çırpma kabım oldu. Tabi mikser gemide geliyor olduğundan onun yerini de çatal aldı. Ama n'apalım ki bugün evde ilk misafirimizi ağırlayacaktım ve yine en kolayı bu olacaktı.

Ev işleri temizlik ile bitmiyor ve yemek de yapmak gerekiyor. Tabi biz birgün yumurtalı pilav, sonraki gün salatalı pilav, sonraki gün tavuklu pilav, bir sonraki gün karidesli pilav, sonraki gün havuçlu pilav........ sonraki hafta bu çeşitlerin noddle hallerini yemeye alışık olmadığımızdan bir hayli zorlanıyoruz diyebilirim. Özellikle sebze reyonlarının borsasını takip etmek bu sebeple de çok önemli arkadaşlar.

Ev hanımı olmak her zaman daha zordur derdim ama bir buçuk ay çocuklu ev hanımı olunca bunun daha da zor olduğuna karar verdim. İşleri mi yapsam Kerem'le mi oynasam? Her ikisi de yapılması gerekiyor ama hiçbiri beklemek istemiyor. Bunun sonucu olarak da bazı günler ben kendi kendime bazı günler de Kerem'le kavgalarım oluyor tabi... Okula başladığında bunları da atlatmış olacağız. Bu hafta Kerem'in okulu için evrakları ve prosedürleri tamamladık. Son olarak eyaletten "başlasın" komutunun yazılı gelmesini bekliyorduk ki bugün o da geldi ve yarın okula başlayacağız inşallah. Gerçi bu haftadan sonra iki haftalık tatil var ama en azından başlama krizini atlatmış oluruz diye umuyorum. İstanbul'daki tecrübeden sonra bu atlatılmış halimi iple çekiyorum desem:))))

Herşeyden kısa kısa yazayım derken yine uzadı paragraflar. Hepinizi çok özledim. İmkan buldukça webten ve blogtan bakıyorum haberlere. Koşturmaları hatırlıyorum ve bu yazdıklarımın sizin koşturma temponuzla karşılaştırılamayacağını da biliyorum. Hep güzel haberlerinizi almak umuduyla hepinize çokkkkkkkk kolaylıklar diliyorum.

Bu arada şimdiden tüm KOÇ BURCU dostlarımın da doğumgünlerini kutluyorummmm!

Sevgiler,