Yıl 2011. Mısır tarih yazıyor.
Dünya habercileri uyurken Tunus’ta feshedilen hükümetin ardından gözler Ürdün ve Mısır’a çevrildi. Sonraki tahliller ve gözlemler ise Yemen ve Sudan’da da ciddi hareketler olduğunu gözler önüne serdi. Petrol, Arap/Müslüman terörü ve İsrail hamleleri gibi haberler dışında ihmal edilen topraklarda olup bitenler yine televizyon programlarına taşındı. Her zamanki gibi “Arap” ve “Müslüman” nitelemesi altında monolitik bir bakışla bölgenin incelendiği bu programlarda tartışmacıların arkasındaki haritada Sudan, İran’ın doğusunda yer alan bir ülke olarak gösteriliyordu! (Fox International)
Onlar Arapları sıkıştırdıkları sıfatların içinde tartışadursun ve gazetelerde, televizyonlarda yakılan yerleri, simgesel örtüleriyle bağıran, isyan eden insanları görüntüleyedursun… Bugün bölgedeki en büyük orduya (500 bin asker) ve en büyük polis gücüne sahip olan Mısır’da Osmanlı’dan kurtulalı beri görülmüş en büyük ayaklanma başladı. AB ve ABD’nin himayesindeki diktatörlüklerde yeni resimler çiziliyor ve apatetik, apolitik görülen Mısır’daki ayaklanma tarihi değiştiriyor..
Hem de neredeyse örnek denilebilecek bir ayaklanma. Devrime dönüşen bir halk ayaklanması.
Araptır, ne denirse yapar, dayanışmaya giremez, girme alışkanlığı yoktur diye görülen bir bölgede halk, sokağa çıkma yasağı başlar başlamaz sokağa dökülüyor. İnternet susturulmuş. Yiyecek-içecek satışının da durduğu ülkede Mübarek üretimin durmasına izin vermemiş. Fabrikalar çalışıyor. İşe gitmeye devam ediyor insanlar.
Ama sonra da doğruca meydanlara…
Kadınıyla erkeğiyle. Kadınlar ki bugün, devrimi sırtlananların başında geliyor. Gece sabaha kadar destek veriyor direnişe.
İşte dayanışma. Kuyruk nedir bilmeyen halk, uslu uslu kuyruklara giriyor. (Ursula LeGuin bir kitabında kuyruğa girme noktası medeniyetin ölçüldüğü noktadır demişti -Rüzgarın On iki Köşesi).
İfade özgürlüğü, gösteri özgürlüğü gibi özgürlükler geri alınıyor. Bir diktatörlüğe karşı çıkışın öyküsü.
Devrimlerin sonunun ne olacağı belli olmaz. Devrimin doğası bu. Darbe değil ki, ardından kimin, neyin geleceği belli olsun. 150 kişinin öldüğünü duyuyoruz. Ama bu ayaklanmayı örnek bir ayaklanma görmemek için sebepler yine de çok az. Topluluk bilinci mi dersiniz? Var. Allahüekber diye başlayan bir nida, on binlerce kişinin “Hepimiz Mısırlıyız!” cümlesiyle yeri göğü inletiyor.
Asker dengeli. Hem Mübarek’i hem de halkı dinliyor. Mübarek’in iki seçeneği vardı, ya kanlı bir şekilde bastıracaktı bu ayaklanmayı ya da gidecekti. İlk adım için çok geç. Artık bugün-yarın gitmesi bekleniyor. Belki banka hesaplarındaki vadesinin dolmasını bekliyordur ama gideceği kesin.
Naksa çocukları (noksan) ise artık utanç içinde değil. Kendi sesini buldu. Meşru gerekçelerle sokağa döküldü. Temsili parlamento istiyor. Aralarından bir lider çıkarmak istemiyor. Eskisine de, yeni bir tek kişilik diktaya da hayır diyor.
Ayaklanma başarıya ulaştıktan sonra ne olur bilinmez. Sonradan ne şekil alacağı da.
Ama bugün Tahrir Meydanı’nda tarih yazılıyor. Ve tahrir, özgürlük anlamına geliyor.
1 Şubat 2011 Salı
Hepimiz Mısırlıyız
Etiketler:
ayaklanma,
devrim,
Mısır,
Mübarek,
özgürlük,
Rüzgarın On iki Köşesi.,
Tahrir,
Ursula Le Guin
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder