11 Mayıs 2010 Salı

Hayatlar..Ne kadar da farklılar…

Sene 2006. Sabahları o zamanlar çalıştığım ofise ulaşmak için Kadıköy'den Besiktaş’a gidiyorum vapurla. Oradan da otobüse biniyorum. Bir gün, bindiğim otobüs Beşiktaş’tan çıkmaya çalışırken meydandaki banklardan birisi takıldı gözüme.
Daha doğrusu, bankın yanındaki adam. Yere bir çuval bırakmış. Hani içinde kağıtları biriktirdikleri dev çuvallardan. Adam banka yüzünü dönmüş, ayakta duruyor. Aniden kollarını yukarda birleştirip ayaklarını omuz genişliğinde açtı. Sonra hareket etmeye başladı. Gözlerime inanamadim, tekrar tekrar baktım, sabah mahmurluğu beni yanıltıyor mu acaba diye, kafamı başka yöne çevirip tekrar adama döndüm.
Yok yok, adam hakikaten spor yapıyordu! Ve sabahları televizyonda yayinlanan “haydi hanımlar hep beraber” programlarındaki adamlar kadar düzgündü hareketleri.
Kollarını, sırtını ve bacaklarını esnetti. Ardından daha aktif hareketlere geçti. Yüzünü döndüğü bankın arkasındaki duvara büyük bir ciddiyetle bakarak, yaptığı hareketlerin setlerini teker teker sayıyordu… Sonra trafik açıldı ve benim otobüsüm meydandan uzaklaşmaya başladı. Bakışlarımın yettiğince takip ettim adamı. Biz uzaklaşırken, o hala hoplayıp zıplamaya devam ediyordu. İşin ilginç tarafı, izlediği sıra o kadar doğru (esneme hareketlerine baştan başlayarak ayağa doğru ilerleme), hareketleri o kadar seri ve vücudunun duruşu o kadar zindeydi ki, fondaki Beşiktaş meydanının gri taşları yerine çimler, üzerindeki eski palto yerine de bir şort koyduğumda, adam profesyonel bir atletten farksızdı!
“Vay be” dedim içimden… Bankın yanına koyduğu kağıt çuvalı aklımdan çıkıp gitmişti. Orta yaşın üzerinde bir adam, o saatte (07:45) Beşiktaş Meydanı'nda spor yapıyor… Helal olsun.
Bir başka sabah, yine aynı otobüs yine aynı trafiğe takılmış ve yine aynı noktada durmuşken, kağıt çuvalı gibi aklimdan çikip gitmiş “spor yapan gizemli adamın bankı” takildi gözüme.
Bankın üzerinde kocaman bir karaltı. Daha dikkatli baktım, bu bir battaniyeydi! Battaniyenin altından geçen sabah bankın yanında duran kağıt çuvalı sarkıyordu. Yani o adam, o bankta yaşıyordu!
O adam hem yatağı, hem evi, hem de spor merkezi olarak kullandığı o bankın üzerinde uyuyordu! Kim bilir, belki gençliginde mahalle takımında futbol oynamıştı. Belki eskiden bir sıcak evi, bir tüten ocağı vardı. Belki kendisini alkole verdi, evini, işini, sporunu kaybetti. Belki de o adam sokaklarda doğmuştu. Bu yaşına kadar hep kağıt toplamıştı. Sokak onun için “normal”di.
Adam hakındaki teorilerimden emin değilim.
Bu tablo karşısında, sokakta yaşayan herkes için olduğu gibi, o adam için de acıklı bir hikaye üretmek çok kolay. Esas zor olan, büyük resmi kabullenmek: O adamın, tanıdığım yüzlerce insandan (ve benden) daha sağlam prensipleri var.
“Ben sabahları spor yaparım arkadaş!” diyor.
Ben de o adamı alkışlarım arkadaş…
Bizim yaptığımız hayata karşı ayakta durmak değil, yalnızca uyum sağlamaya çalışmak.
Bizi sürüklediği yönlerdeki şartları benimseyip, o şartlar ile mutlu olmaya çabalamak.
O adamın yaptığı, hayata tavır koymak. Hayatın karşısına geçip, içinden geldiği gibi (ki kurallara dayalı bir hareketler bütününü, sporu, içinizden geldiği gibi yapamazsınız, o kuralları bilmek, öğrenmek zorundasınız; bu bir yetenek değil, bir bilinç işidir) ve aynı zamanda baştan sona doğru olarak tavır koymak.
Saygı duyuyorum.
Hem de bütün kalbimle.
Ha bir de acilinden spora başlıyorum!

2 yorum:

asuman dedi ki...

hoşgeldin denisssss

Umut Ersoy dedi ki...

weider spor merkezi, ofisten çıkınca nişantaşı istikametine doğru ilk solda @osmanbayrak, @mertturksoy, @neslihanbaskaya ve @alicanbaydar ve ben her gün spor yapıyor, alet edavat, takım taklavat biraz eski ama iş görüyor... :)