Hamileliğim esnasında 70'li kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım. O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.
Hayatım boyunca karga gibi sesim var diyip sonra bülbül gibi hergün şarkı söylemeyecektim. Yemem gerekiyor diye 30 senede yemediğim kadar et yemeyecektim. Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama atacak kadar kendimden geçmeyecektim. Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım. Gecenin bir vakti titreyerek ve bazen de ürkerek kalkıp, gözü kapalı süt sağıp sonra da kedi kadar sessiz şekilde yatağa gitmeyecektim. Üzümün çekirdeklerini, çekirdeklerin içlerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim. Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti. Büyüdüğünü, ayakları üstünde duran genç adamı görebileyim diye Allah’a bu kadar çok dua etmeyecektim. Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik. Geceleri uyanmaman için komşuları, kavga eden köpekleri güvenliğe şikayet eden sitenin belalısı olmayacaktım. Düzenin bozulmasın diye etrafımdakilere 30 yıllık ömrümde demediğim kadar çok “Hayır” demeyecektim. Bir akşam 2 saat babanla dışarıya çıkmanın ne kadar değerli olduğunu anlamayacaktım. Elini kolunu sallaya sallaya yaşamanın ne kadar da kolay ulaşılabilir olduğunu hiç bilmeyecektim. Hasta olmamak için ömrümde dikkat etmediğim kadar sağlığıma dikkat etmeyecektim. Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım. Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım. Annesinden zorla ayırdılar diye 'Uçan Fil Dumbo!' çizgi filminde hıçkırarak ağlamayacaktım. Geceleri kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı ısıtmayacaktı yüreğimi. Çantamda sürekli ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım. Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım. 38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacaktım.
Sen olmasaydın eğer, yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim. Sen olmasaydın eğer, ben asla 'anne' olmayacaktım. Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım.
Veeee bunları yazarken bile ağlayacak kadar sulugöz olduğumu hiç bilmeyecektim......
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
Sulugözlülükte yalnız değilsin! Dünden beri annelerin yazdıklarını okuyorum, bende de gözyaşları sel oldu! :) Günün kutlu olsun Sebişcim!
Tecrübeyle sabittir :)
Evin diğer fertlerine de bu duyguları aktarmak üzere, sesli okununca sulugözlülük yerini hıçkırıklara bırakıyor. Deneyin, görün!
Beni de ağlattın valla Sebiş:)
Anne olduğun için çok mutluyum:)))
İnsanın anne olası geliyor... :)
Sebihacım, yüreğimin bir çift teli, hem bir anne hem bir evlat olarak ayrı ayrı titredi... Belki her anne bunların bir versiyonunu yaşar ama doğrusu senin kadar güçlü ve güzel -damardan! - anlatana rastlamadım... Hep içimde yaşayıp anlatmayı denemediğim için de pişman olmadım değil :) Ne güzel bir annesin, Kerem çok şanslı, yüreğine sağlık! :)
Yorum Gönder