Bir süredir tartışılan ve terim + yaklaşım ihtilafı gibi
görünen bu durumun dil ve ideoloji üzerinden döndürüldüğünü görmemek mümkün
değil. O halde bu iki zemin üzerinden konumları sorgulamalı belki de.
“Kadın” çoğu durumda cinsel kimliğe vurgu yapar. Kadın
hastalıkları gibi… Filmde/Romanda kadın kahraman-erkek kahraman gibi. Bildungsroman denilen Alman anlatı türü
örneğin, yani kişiliğin oluşumu ve kişinin kendini yeniden keşfetmesi üzerine
kurulu roman tarzı, kadın kahramanın kim olduğuna ve kadın olmanın anlamına
dair bir bilince eriştiği feminist romana zemin hazırlamıştır denebilir. Kadın
eli gibi deyimler, kadın dernekleri gibi oluşumların tam da bu cinsel
kimliğin –kimine göre pozitif ayrımcılık yönünde—içindeki cinselliğin sivrileşmesine
neden olması gibi.
Pek de matah bulmadığımız Wikipedia’da bayağı akıllıca bir
cümle var bu konuyla ilgili: örneğin, “Kadın tarihi araştırması feminist bir
yaklaşımla yapılabilir ama zorunlu değildir.” Feminist yaklaşım bu tür konuları
ciddi bir özenle ve eleştirel muhakemeyle taşımadığı zaman tam da karşısında
olduğu tavrı üretiyor: Cinsel ayrımcılık.
Bu nedenle haber programlarında, kaza, ölüm vs gibi
özellikle trajik olaylarda isim veya baş harfleri kullanmak yerine “yanan kadın”, “ölen kadın”, “kolu kopan
kadın”, “otobüsün ardından yerde sürüklenen kadın” denmesinin cinsel kimliğe
indirgenmiş, kendi insan/anne/kardeş/evlat/meslek sahibi kimliğinden soyutlanmış bir imge yarattığını ve daha da
kötüsü bunu beyinlere yerleştirdiğini düşünüyorum. Bugün toplantıda verdiğim örnekteki gibi,
birini görmeye gittiğimde, sekreterin müdürüne “Sizi görmeye bir kadın geldi
demesi” beni orada öncelikle ve
özellikle bir cinsel kimliğe indirgemektedir. Aynı durumda “sizi görmeye bir
adam geldi” denmesi ise gelenin kadın olmadığı yönünde en büyük ipucu adına
söylenir sanki. Alternatif ne mi olmalı? İsim. Bu gibi düzlemlerde gerçek
kimliğimiz ismimizdir. İsmimin yokluğunda diğer belirleyici niteliklerim
kullanılabilir. Örneğin bir çevirmen, bir öğretmen, bir memur, bir komşu, bir alıcı, bir satıcı….
Sadece sebepsiz yere en öne “kadınlığımı” koymanın anlamsızlığından dem vurmak
istiyorum. Kadın olmak benim kazandığım, uğruna çaba ve meşakkat gösterdiğim
bir şey değil. 50/50 şanstan biri ya da diğeri olarak öylesine oluverdiğim bir
şey ne de olsa. Kalanını ise kendim yaptım. Her insan gibi.
Batı dillerinde,
özellikle de dilimizi çök etkileyen İngilizcede insanlar/halk anlamında the men and women of this country- bu
ülkenin kadın ve erkekleri gibi bizim dilimizde biraz iğreti duran ifadeler
vardır. Üstelik bu dillerde cinsel kimliğin daha da beline vurulmuş, kişinin
evli/bekar/bakire olup olmadığına dair bile terim yaratılmıştır. Mrs/Miss/Frau/Freulein/
Signorina / Signora gibi. Başka kimsenin
kılını kıpırdatmadığı bu alanda feminist ideoloji doğru itirazlarda
bulunmuştur. Unvanlarda bile kadını ve kızı, evli olanı ve uygun olanı
erkeklerde değil sadece kadınlarda ayıran Batı dillerinin tersine Türkçede
Bay/Bayan gibi hitap terimlerinde bu olumsuzluk yaşanmaz. Bir genç kız da bayan olabilir; yaşlı bir
insan da. Öte yandan kadın-kız temelinde unvanla ayırma geleneğine sahip Batı
dillerinin çoğunun aksine Türkçe, kadın konusunda zengin bir dağarcıkla
düşündürür bizleri. Bu da kötü bir şey değil. Bayan, hanım, hanımefendi, kadın,
hatun (kadın ve hatun sözcükleri χwatēn sözcüğünün iki farklı yorumudur.) gibi... Türkçede bayan ve hanım gibi
terimlerin ardında saygı vardır. Bunda bir beis görülmesi beni hep
şaşırtmıştır.
Bay diyor muyuz ki
bayan diyelim sorusu ise konuyu daha sığ bir düzleme çeker. Buradaki
karşılaştırmalar böyle bir formülasyonla ilerlemeyecektir. Bay demiyoruz ama bey diyoruz. Yani? Baylar,
bayanlar yerine, dinleyin kadınlar ve erkekler mi demeli gibi uzar gider bu
konu.
Örneğin, erkek ve
adam sözcükleri için de benzer bir durum söz konusudur. Erkek sözcüğü,
çoğunlukla cinsel kimliğe gönderme
yapar. Adam ise hem daha genel hem de daha özel ve yan anlamlara sahiptir. Adam
gibi adam deyiminde bu yan anlamların en uç örneklerinden birini görürüz. Kadın gibi kadın dendiğinde ise
cinselliğin tam göbeğindeyizdir.
Karşılaştırmaların anlamsızlığı bazen yorucu… Bu yüzden bay demiyoruz, o zaman
bayan da demeyelim, zaten bayan ironik anlamlara da çekiliyor (baymak vs gibi)
yüzeysel savları işi sadece magazin boyutuna indirgiyor. Hatta bunların
gereksiz bir alınganlığa işaret ettiği bile söylenebilir.
Bu alanda
hassasiyetin çok dillendirilmesi, bu denli köşeli ayrımlar yapılması, tam da
kaçınılması istenen ayrımcılığın ekmeğine yağ sürüyor. Feminizmin kazanımlarına
lafım yok, özellikle sömürülen kadın konusunda çok ama çok önemli adımlar atılmasına
vesile oldular. Ama aslında bu sosyal devletlerin, hükümetlerin toplum
mühendisliği görevini gören organizasyonların işiydi. Dil temelinde ise, kadın ve
bayan ihtilafında sav tutmak yerine kendi haline bırakıp dilin kendi canlı
evrimine güvenmemiz gerek. Kendi kültürümüzde nasılsa yerini bulur. Öylesine
çok kavram ve terimi ithal ediyoruz ki Batı dillerinden ve kültüründen ve
çoğunu öylesine cılız özümsüyoruz ki…
Hasılı, evet
anatomik olarak ben bir kadınım ama kadın olduğum için gurur duyuyorum falan
demeyeceğim. Böyle bir ifade aklımdan bir kez bile geçmedi. Kadın olduğum için
utanıyorum ifadesi de öyle. Ama mesela şunları söylemişliğim vardır:
İnsan olduğum için
utanıyorum. (sıkça)
İnsan olduğum için
bir kez daha gurur duydum. (ender)
Ya da Apo beyin
okuduğu "Bayan dememek için 10 neden"in en güçlü sanılan ironik argümanında “O bayan hayatın
kaybetti” örneğindeki cinsel ayrımcılığın tersine “o kadın hayatını kaybetti”
değil:
“Bir insan hayatını
kaybetti” denmesi gerektiği gibi. Varsa
isminin kullanılması gerektiği gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder