10 Mart 2014 Pazartesi

Kadın-Bayan Tartışmalarına dair



Bir süredir tartışılan ve terim + yaklaşım ihtilafı gibi görünen bu durumun dil ve ideoloji üzerinden döndürüldüğünü görmemek mümkün değil. O halde bu iki zemin üzerinden konumları sorgulamalı  belki de.

“Kadın” çoğu durumda cinsel kimliğe vurgu yapar. Kadın hastalıkları gibi… Filmde/Romanda kadın kahraman-erkek kahraman gibi. Bildungsroman denilen Alman anlatı türü örneğin, yani kişiliğin oluşumu ve kişinin kendini yeniden keşfetmesi üzerine kurulu roman tarzı, kadın kahramanın kim olduğuna ve kadın olmanın anlamına dair bir bilince eriştiği feminist romana zemin hazırlamıştır denebilir.  Kadın eli gibi deyimler, kadın dernekleri gibi oluşumların tam da bu cinsel kimliğin –kimine göre pozitif ayrımcılık yönünde—içindeki cinselliğin sivrileşmesine neden olması gibi.

Pek de matah bulmadığımız Wikipedia’da bayağı akıllıca bir cümle var bu konuyla ilgili: örneğin, “Kadın tarihi araştırması feminist bir yaklaşımla yapılabilir ama zorunlu değildir.” Feminist yaklaşım bu tür konuları ciddi bir özenle ve eleştirel muhakemeyle taşımadığı zaman tam da karşısında olduğu tavrı üretiyor: Cinsel ayrımcılık.

Bu nedenle haber programlarında, kaza, ölüm vs gibi özellikle trajik olaylarda isim veya baş harfleri kullanmak yerine  “yanan kadın”, “ölen kadın”, “kolu kopan kadın”, “otobüsün ardından yerde sürüklenen kadın” denmesinin cinsel kimliğe indirgenmiş, kendi insan/anne/kardeş/evlat/meslek sahibi kimliğinden soyutlanmış bir imge yarattığını ve daha da kötüsü bunu beyinlere yerleştirdiğini düşünüyorum.  Bugün toplantıda verdiğim örnekteki gibi, birini görmeye gittiğimde, sekreterin müdürüne “Sizi görmeye bir kadın geldi demesi”  beni orada öncelikle ve özellikle bir cinsel kimliğe indirgemektedir. Aynı durumda “sizi görmeye bir adam geldi” denmesi ise gelenin kadın olmadığı yönünde en büyük ipucu adına söylenir sanki. Alternatif ne mi olmalı? İsim. Bu gibi düzlemlerde gerçek kimliğimiz ismimizdir. İsmimin yokluğunda diğer belirleyici niteliklerim kullanılabilir. Örneğin bir çevirmen, bir öğretmen,  bir memur, bir komşu, bir alıcı, bir satıcı…. Sadece sebepsiz yere en öne “kadınlığımı”  koymanın anlamsızlığından dem vurmak istiyorum. Kadın olmak benim kazandığım, uğruna çaba ve meşakkat gösterdiğim bir şey değil. 50/50 şanstan biri ya da diğeri olarak öylesine oluverdiğim bir şey ne de olsa. Kalanını ise kendim yaptım. Her insan gibi.

Batı dillerinde, özellikle de dilimizi çök etkileyen İngilizcede insanlar/halk anlamında the men and women of this country- bu ülkenin kadın ve erkekleri gibi bizim dilimizde biraz iğreti duran ifadeler vardır. Üstelik bu dillerde cinsel kimliğin daha da beline vurulmuş, kişinin evli/bekar/bakire olup olmadığına dair bile terim yaratılmıştır. Mrs/Miss/Frau/Freulein/ Signorina / Signora  gibi. Başka kimsenin kılını kıpırdatmadığı bu alanda feminist ideoloji doğru itirazlarda bulunmuştur. Unvanlarda bile kadını ve kızı, evli olanı ve uygun olanı erkeklerde değil sadece kadınlarda ayıran Batı dillerinin tersine Türkçede Bay/Bayan gibi hitap terimlerinde bu olumsuzluk yaşanmaz.  Bir genç kız da bayan olabilir; yaşlı bir insan da. Öte yandan kadın-kız temelinde unvanla ayırma geleneğine sahip Batı dillerinin çoğunun aksine Türkçe, kadın konusunda zengin bir dağarcıkla düşündürür bizleri. Bu da kötü bir şey değil. Bayan, hanım, hanımefendi, kadın, hatun (kadın ve hatun sözcükleri χwatēn sözcüğünün iki farklı yorumudur.) gibi... Türkçede bayan ve hanım gibi terimlerin ardında saygı vardır. Bunda bir beis görülmesi beni hep şaşırtmıştır.

Bay diyor muyuz ki bayan diyelim sorusu ise konuyu daha sığ bir düzleme çeker. Buradaki karşılaştırmalar böyle bir formülasyonla ilerlemeyecektir.  Bay demiyoruz ama  bey diyoruz. Yani? Baylar, bayanlar yerine, dinleyin kadınlar ve erkekler mi demeli gibi uzar gider bu konu.

Örneğin, erkek ve adam sözcükleri için de benzer bir durum söz konusudur. Erkek sözcüğü, çoğunlukla  cinsel kimliğe gönderme yapar. Adam ise hem daha genel hem de daha özel ve yan anlamlara sahiptir. Adam gibi adam deyiminde bu yan anlamların en uç örneklerinden birini görürüz.  Kadın gibi kadın dendiğinde ise cinselliğin tam göbeğindeyizdir.

Karşılaştırmaların anlamsızlığı bazen yorucu… Bu yüzden bay demiyoruz, o zaman bayan da demeyelim, zaten bayan ironik anlamlara da çekiliyor (baymak vs gibi) yüzeysel savları işi sadece magazin boyutuna indirgiyor. Hatta bunların gereksiz bir alınganlığa işaret ettiği  bile söylenebilir.

Bu alanda hassasiyetin çok dillendirilmesi, bu denli köşeli ayrımlar yapılması, tam da kaçınılması istenen ayrımcılığın ekmeğine yağ sürüyor. Feminizmin kazanımlarına lafım yok, özellikle sömürülen kadın konusunda çok ama çok önemli adımlar atılmasına vesile oldular. Ama aslında bu sosyal devletlerin, hükümetlerin toplum mühendisliği görevini gören organizasyonların işiydi. Dil temelinde ise, kadın ve bayan ihtilafında sav tutmak yerine kendi haline bırakıp dilin kendi canlı evrimine güvenmemiz gerek. Kendi kültürümüzde nasılsa yerini bulur. Öylesine çok kavram ve terimi ithal ediyoruz ki Batı dillerinden ve kültüründen ve çoğunu öylesine cılız özümsüyoruz ki…

Hasılı, evet anatomik olarak ben bir kadınım ama kadın olduğum için gurur duyuyorum falan demeyeceğim. Böyle bir ifade aklımdan bir kez bile geçmedi. Kadın olduğum için utanıyorum ifadesi de öyle. Ama mesela şunları söylemişliğim vardır:

İnsan olduğum için utanıyorum. (sıkça)

İnsan olduğum için bir kez daha gurur duydum. (ender)

Ya da Apo beyin okuduğu "Bayan dememek için 10 neden"in en güçlü sanılan ironik argümanında “O bayan hayatın kaybetti” örneğindeki cinsel ayrımcılığın tersine “o kadın hayatını kaybetti” değil:

“Bir insan hayatını kaybetti” denmesi gerektiği gibi.  Varsa isminin kullanılması gerektiği gibi…

 

 

 

 

Hiç yorum yok: