30 Aralık 2014 Salı
27 Kasım 2014 Perşembe
Google'dan Parkinson Hastaları için Titremeyi Önleyici Kaşık
Hastalık farkındalıklarını artırmayı ve hastaların hayatını kolaylaştırmayı kendine misyon edinen en önemli şirketlerden birisi Google. “Lift Labs” isimli teknoloji şirketinin ürettiği ve parkinson hastalarının kimi zaman yemek yemelerini imkansız hale getiren titreme sorununa %70 - %75 oranında çözüm getiren bu kaşık Google tarafından satın alındı. Kaşık 2015 sonunda İngiltere'de 180 Sterlin'e satışa sunulacak. Kim bilir, belki parkinson farkındalığı ve erken tedavi için uğraşan dernek ve ilaç şirketleri Türkiye'deki hastalar için sağlam bir fon yaratır.
24 Kasım 2014 Pazartesi
Son 3 Ay
Basın
toplantılarımız, sergi, defile ve konferanslar derken Eylül ayından bu yana
ekinliklerle dolu üç ay geçirdik. Geçirmeye devam ediyoruz. Hepsini
saymaya kalksak sayfalar tutar elbette, bu yüzden en azından kendi katıldığım
kısmın birkaçını seçip sıralamaya çalıştım.
Dünyanın en renkli Koşu Festivali Color Sky 5K’nın Türkiye ayağı için Yenikapı Şehir Parkı’ndaydık. Amatör sporculardan profesyonel koşuculara yaklaşık 5.000 kişinin katılımıyla gerçekleşti. Etkinlik için satılan her biletin %5’i Bedensel Engelliler Dayanışma Derneği’ne bağışlandı.
14 Eylül'de Akçalı Boya sponsorluğunda gerçekleşen Color Sky 5K Koşu Festivali |
Dünya
Alzheimer Günü nedeniyle 19 Eylül’de Türkiye Alzheimer Derneği ile düzenlenen basın toplantısındaydık. Basın toplantısına gelen Alzheimer hastaları arasında kırmızı
eşarplı teyzenin “Ayol ben her gün çok şıkım” deyişi ve kızının elini sıkı sıkı
tutuşu -şimdilik- hafızamıza kazınan anlardı.
19 Eylül Türkiye Alzheimer Derneği Basın Toplantısı |
Sen
Çok Yaşa Günü için 30 Eylül'de İstanbul Ortaköy Meydanı’ndaydık. Pfizer
Türkiye’nin Beşiktaş Belediyesi’nin desteğiyle gerçekleştirdiği Sen Çok Yaşa Günü’nde halka açık etkinliklerde katılımcılar,
sağlıklı yaşam ve düzenli egzersiz, sağlıklı beslenme gibi konularda
bilgilendi.
30 Eylül Sen Çok Yaşa Günü |
13
Ekim’de Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul’un açılış defilesinde Hatice Gökçe’nin
“Seyyah” adlı defilesindeydik. Trans, Kara Karga, Jön Türkler, Gılman, Leather
Age gibi koleksiyonlara imza atan Hatice Gökçe’nin yeni koleksiyonu modaseverlerle
buluştu.
Mercedes-Benz Fashion Week Istanbul - Hatice Gökçe defilesi 'Seyyah' |
Çocuk
ve Haklarını Koruma Platformu ile 19 Kasım’da, Dünya Çocuk Hakları Günü’nü kutlamak
ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 20. yılında ihlaller ve çözüm önerilerini
tartışmak üzere düzenlenen forum için İstanbul Üniversitesi’ndeydik. Borusan
Çocuk Korosu ve Koruncuk’ların şarkıları, koşturmaları, gülüşmeleri hepimizi gülümsetti, duygulandırdı...
19 Kasım 'Çocuk Hakları Sözleşmesinin 20. Yılında Neredeyiz?' Forumu |
Çocuk işçiler, çocuk gelinler, korunmaya muhtaç çocuklar, toplumda karşı karşıya kaldıkları tehlikeler gibi birçok konunun gündeme gelmesi ve çözümlerin sunulması yanında forumla ilgili duyduğum en
güzel olay, bonzai kullanan oğlunu kurtarmak için çok uzaklardan kalkıp gelen bir annenin hikayesiydi. Etkinliğin düzenleneceğini duymuş ve konuşma yapan uzman isimlerden yardım istemek üzere foruma katılmış. Konuşmacıların yönlendirmesi ve yardımları üzerine bağımlı çocuğun tedavisinin hemen başlatılacağı bilgisini aldık. Buna vesile olmak her şeye değer.
21 Kasım 2014 Cuma
NİCE GÜZELLİKLERE ASU)
Heyecandan ve şaşkınlıktan ne yazacağımı bilemiyorum ama unutmadığımı biliyorum,
Neyi mi unutmadım:
Uzun siyah şaçlı
Gün geçtikçe genç kızları kıskandıracak kadar formunda
Marjinal
Kısaca Asu denmesini tercih eden ablamın, hayat öğretmenimin doğungününü unutmadım.....
Nice güzelliklerle, sağlıkla, huzurla ve giderek büyüyen Majinal ve Hayvan Dostu ailenizle daha uzun yıllar diliyorum.
Çok şaşkın ve heyecanlıyım çünkü hiç beklenmedik bir haber aldık, Avustralya hükümeti bizi vatandaşlığa kabul etti. Yani OZİ olduk!!!! Daha doğrusu TÜRK OZİ!!! Şimdi ne olacak derseniz, aslında sadece bir OHHHHHHH diyeceğiz ve hayatımızda sadece bir kelime değişecek. Artık Permanent Residence bizim için bir engel olmaktan çıkacak....Bunun dışında maddi olarak, Kerem bedava okuyacak ve sağlık güvencemiz olacak. Ama bu OHHHHHH için tam 3 yıl 9 ay bekledik. Bu ara bakın neler öğrendik:
Neyi mi unutmadım:
Uzun siyah şaçlı
Gün geçtikçe genç kızları kıskandıracak kadar formunda
Marjinal
Kısaca Asu denmesini tercih eden ablamın, hayat öğretmenimin doğungününü unutmadım.....
Nice güzelliklerle, sağlıkla, huzurla ve giderek büyüyen Majinal ve Hayvan Dostu ailenizle daha uzun yıllar diliyorum.
Çok şaşkın ve heyecanlıyım çünkü hiç beklenmedik bir haber aldık, Avustralya hükümeti bizi vatandaşlığa kabul etti. Yani OZİ olduk!!!! Daha doğrusu TÜRK OZİ!!! Şimdi ne olacak derseniz, aslında sadece bir OHHHHHHH diyeceğiz ve hayatımızda sadece bir kelime değişecek. Artık Permanent Residence bizim için bir engel olmaktan çıkacak....Bunun dışında maddi olarak, Kerem bedava okuyacak ve sağlık güvencemiz olacak. Ama bu OHHHHHH için tam 3 yıl 9 ay bekledik. Bu ara bakın neler öğrendik:
- Avustralya'da 200 ülkeden insan var ve yaklaşık 400 farklı dil konuşuluyor
- Renk,dil, din, ırk, giyim, şaç baş, pis yada temiz olman, müdür ya da sokakta dilenci olman senin bir insan olduğun gerçeğini değiştirmiyor ve eşitsin
- Hayatta önemli olan yaşamak, sağlık, aile ve BBQ) Araba, iş, ev, kariyer, kıyafet, moda, marka... hiç bir değeri yok. Eşyalar insana hizmet için varlar, kıyafetler sadece bedeni örtmek için varlar....
- Hindistanlılar çok pis değiller, hatta çok temizleri var, yemekleri çok güzel
- Çinliler şimdiye kadar görebileceğiniz kendi milletine kenetlenmiş tek ülke ve çok zenginler, kimse onlarla yarışamıyor, ne okulda ne satınalma da ne yatırımda ne göçmelikte....
- Tabi ki kendi içinde birlik olamamış, birbirini desteklemeyen tek ülke Türkiye, çok üzücü(
- Koreliler bu kıtada görebileceğiniz en gösteriş, marka, para meraklısı insanlar ama sadece kendi içlerinde. Kendi kendilerine yarışıyorlar.
- Lübnanlılar en uyanık millet, çok çocuk çok insan, çok güç, politikaları. Sanki büyük bir aileymişler gibi yaşıyorlar
- İtalyanlar ve Yunanlılar en yeşil mekanları kendilerine yer edinmişler
- Ortasının çöl olduğunu hergün bize unutturacak kadar yeşil, daha doğrusu sadece yeşil değil, her tonda yeşil, pembe, mor, beyaz, lila çiçekleri olan ağaçlarla dolu.... Renkler hiç solmuyor ama en zengin zaman tabiki bahar
- Buraya geldiğinizde ilk öğrenmeniz gereken zehirli hayvanlar neler, ne yapmak lazım ve şapkasız güneş kremsiz sokağa çıkılmaz
- Her yerimiz deniz ama malesef köpek balıkları yüzünden ve suyun alt akımının çok güçlü olmasından dolayı çok dikkatli olmanız gerek
Bu liste daha çok uzayabilir ama diyorum ki ilk fırsatta tatile gelin ve burada devamını öğrenin olmaz mı?
4 Kasım 2014 Salı
Gezi Parkı Olayları Raporu Yayımlandı
2012 yılında kurulan Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarına hazırladıkları Gezi Parkı raporunu yayımladı. 117 sayfalık rapora buradan ulaşabilirsiniz.
3 Kasım 2014 Pazartesi
Capitalism Explained
Turkish Capitalism: You have two cows. They fight and kill each other for nonexistent cow lands.
http://www.tickld.com/x/capitalism-explained-this-is-so-accurate-it-hurts
28 Ekim 2014 Salı
8 Ekim 2014 Çarşamba
3 Ekim 2014 Cuma
2 Ekim 2014 Perşembe
19 Eylül 2014 Cuma
11 Eylül 2014 Perşembe
29 Ağustos 2014 Cuma
14 Ağustos 2014 Perşembe
Sofra adabını sizden öğrenecek değiliz!
Ancak ders almak isteyen varsa #Bambi birikimlerini
paylaşmaya hazır…
12 Ağustos 2014 Salı
5 Ağustos 2014 Salı
Atanamayan PR’cının hazin bekleyişi
İstanbul’da
bir PR ajansında çalışan Cumhur Karabacakoğlu(26)’nun dramı yürek burkuyor.
Geçtiğimiz
sene stajyerlikten tam zamanlı kadrolu elemanlığa atanmanın coşkusu ile
“askerliği de aradan çıkartalım” diyerek vatani görevini de tamamlamasına
rağmen, hala münasip bir kısmet bulamamış olmanın üzüntüsü ile bir yazı daha
ortalayan Karabacakoğlu, “sorun uzun soyadımda mı acaba diyorum bazen” şeklinde
konuştu.
Geçtiğimiz
sene vatani görevini tamamlamak üzere bir süreliğine şirketten ayrılan ve
“dönüşünü büyük umutlarla bekleyen coşkulu bir genç kız kitlesinin hayali ile
asker ocağında gün saydığını” itiraf eden Karabacakoğlu, “Okulu bitirdik, stajı
bulduk, derken kadrolu olduk, valla askerlik de biterse sorun kalmaz diye
düşünmüştüm, bekarlıktan kurtulmanın bu kadar zor olacağını hiç tahmin
etmiyordum” diye sözlerine devam etti.
“Vaadim
organik yaşam”
Bir
ara hıçkırıklardan sözü kesilen genç adam, kendisini güçlükle toparlayarak
durumunu şöyle özetledi: “Okul hayatımda hep parlak bir öğrenciydim. Lisede
girdiğimiz herkesin korkulu rüyası ÖSS, benim için tereyağından kıl çekmek
gibiydi. Tereyağı demişken annem bizim çiftlikte günlük tereyağı üretiyor, yeri
gelmişken belirteyim, hayatıma giren kadına full organik bir yaşam vaad
ediyorum.
İş
hayatında stajyerlikten itibaren özenli ve hassas çalışmalarımla kısa zamanda
kadroya girmeye hak kazandım. Müşteriler olsun, bizim ofisin bina görevlisi
Mevlana abi olsun, aşağıdaki Şahinler Kuruyemiş, yan sokaktaki esnaf lokantası
Suat, kime sorsanız benim için efendi adam derler bir dakika düşünmeden.
Yeşillik, çayır, çimen, bağ bahçe, çiftlik sağ olsun babamdan zaten. Annemin el
işi ve yemekleri, kardeşlerimin misafirperverliği, babamın imkanları bunlar hep
artı puan bence. Arabamız da var çok şükür. Bizimkilerden sıkılırsak alıp
başımızı gideriz başka bağa bahçeye ya da ne bileyim güneye... Yeter ki yanımda
bir ses bir nefes olsun. Ev arkadaşımın karım gibi akşama ne yesek diye
sıkıştırmasından illallah geldi, ben de artık birilerini arayıp kadın budu
köfte çekiyor canım demek istiyorum. Bekarlıktan evliliğe atanmam için önümde
bir engel kalmadığına şahitler huzurunda yemin ederim”.
“Profilime
bakmadan geçmeyin!”
Karabacakoğlu
son olarak Facebook profilinin altını çizerek özellikle profil fotoğrafının
sanılanın aksine hiç photoshop içermediğini belirtti ve ekledi: “Başarılarımla
takvim sayfalarına konu oldum, profilimi incelerseniz seçkin dizilerin hayran
sayfalarını like ettiğimi, Hayvan Dostu Şirket gibi kedi yavrusu, yetenekli
köpekler içeriklerine hakim olduğumu ve güncel diziler ile etkinlikleri asla
kaçırmadığımı kolayca anlayabilirsiniz. Lütfen sesimi duyun ve duyurun!” dedi.
1 Ağustos 2014 Cuma
15 Temmuz 2014 Salı
14 Temmuz 2014 Pazartesi
23 Haziran 2014 Pazartesi
Tırmık (Süleyman) Depresyonda...
20 Haziran 2014 Cuma
17 Haziran 2014 Salı
Marjinal'in ufaklığı
2 Haziran 2014 Pazartesi
30 Mayıs 2014 Cuma
28 Mayıs 2014 Çarşamba
Bundan tam 1 yıl önce...
28 Mayıs 2013 günü, Mehmet Ayvalıtaş, Medeni Yıldırım, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Ahmet Atakan, İrfan Tuna, Hasan Ferit Gedik ve Berkin Elvan hayattaydı.
Benim eski takım arkadaşım, aslan gibi sporcu kardeşim Mehmet'in iki gözü de sağlamdı.
Ben ömrümde hiç polisten kaçmamıştım, pasaport işlemleri, boşanma davaları ya da arkadaşımın cüzdanının çalınması gibi sebepler haricinde emniyetin kapısından içeriye bile girmemiştim.
Yolda yürürken, kamu düzeninin temini, halkın huzur ve güven içinde yaşaması, insan haklarının korunması, hukukun uygulanması gibi görevleri olduğunu ve bunları yerine getirdiğini SANDIĞIMIZ polislerden birini görünce, karşı kaldırıma geçmiyordum.
Biber gazı ancak çok acılı bir şey yediğinde içini ezen gazdı, o da bir şişe sodayla geçerdi.
Redhack kimdir bilmezdik.
Twitter'a erişimin engellenecek deseler "hahaha ilahi" derdik. "Telekom operatörleri sinyali kesecek, arkadaşını aileni arayamayacaksın, cep telefonun çöp olacak" filan, ancak filmlerde görebileceğimiz bir şeydi.
Sivil polis bizim için çok çok köşedeki simitçiydi, o da zaten artık kendisini hakikaten simitçi sanmaya başlamıştı.
Zaten kendisi çantamızda limon bulduğu için üç dört arkadaşını daha çağırıp bizi tartaklayacak, anamıza küfür edecek, eşyalara el koyacak birisi hiç değildi. Sonra da aralarından babacan bir tanesi tipimizden terörist olmadığımızı anlayıp "kaç sen kaç" dediğinde arkamıza bakmadan koşacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Her gün işyerimize yürüdüğümüz yolda tomalar, kalkanlı çevik kuvvet polisleri nöbet tutacak, ofisine gitmek için kartvizitini göstereceksin de öyle geçeceksin deseler "saçmalama" derdik, "rüyanda gördüysen bile üstün açık kalmıştır".
Bilsek bilsek, bilgisayarda oynadığımız savaş oyunlarından bilirdik bir mekanın arka kapısından kaçmayı. Ki o oyunlarda bile seni kovalayanın aklına, kapının altına içeri gaz girmesin diye koyduğun yastığı çekip otuz metrekare yere sıkışmış yirmi kişinin yanına gaz bombası atmak falan gelmezdi. Altmış yaşında kadının astım krizine girdiğini görüp, kendi parçalanmış boğazını unutup son enerjinle Taksim'den Kabataş'a kadar koluna girdiğin kadınla ve yanında hiç tanımadığın insanlarla dört nala kaçmak da zaten oyunlarda bile göremeyeceğimiz bir sahneydi.
"Annen Beşiktaş'ta yürürken başını teğet geçen gaz bombasına teyzen tekme atacak" deseler gülmekten gözümden yaş gelir, polis helikopteri yukarıdan şirketin balkonunu dikizleyip zehirlenen insanlara yardım ediyorsun diye aşağıdaki keskin nişancıya sizi hedef gösterecek deseler ciddiye almazdım.
Bundan tam bir yıl önce, her şey gerçekten bir gaz ve toz bulutuyla başladı. İşte o gaz ve toz bulutunun big-bang'i, böyle oldu:
http://youtu.be/QiJSgzX0xWY
Sizi unutursak, kalbimiz kurusun.
Benim eski takım arkadaşım, aslan gibi sporcu kardeşim Mehmet'in iki gözü de sağlamdı.
Ben ömrümde hiç polisten kaçmamıştım, pasaport işlemleri, boşanma davaları ya da arkadaşımın cüzdanının çalınması gibi sebepler haricinde emniyetin kapısından içeriye bile girmemiştim.
Yolda yürürken, kamu düzeninin temini, halkın huzur ve güven içinde yaşaması, insan haklarının korunması, hukukun uygulanması gibi görevleri olduğunu ve bunları yerine getirdiğini SANDIĞIMIZ polislerden birini görünce, karşı kaldırıma geçmiyordum.
Biber gazı ancak çok acılı bir şey yediğinde içini ezen gazdı, o da bir şişe sodayla geçerdi.
Redhack kimdir bilmezdik.
Twitter'a erişimin engellenecek deseler "hahaha ilahi" derdik. "Telekom operatörleri sinyali kesecek, arkadaşını aileni arayamayacaksın, cep telefonun çöp olacak" filan, ancak filmlerde görebileceğimiz bir şeydi.
Sivil polis bizim için çok çok köşedeki simitçiydi, o da zaten artık kendisini hakikaten simitçi sanmaya başlamıştı.
Zaten kendisi çantamızda limon bulduğu için üç dört arkadaşını daha çağırıp bizi tartaklayacak, anamıza küfür edecek, eşyalara el koyacak birisi hiç değildi. Sonra da aralarından babacan bir tanesi tipimizden terörist olmadığımızı anlayıp "kaç sen kaç" dediğinde arkamıza bakmadan koşacağımız aklımızın ucundan bile geçmezdi.
Her gün işyerimize yürüdüğümüz yolda tomalar, kalkanlı çevik kuvvet polisleri nöbet tutacak, ofisine gitmek için kartvizitini göstereceksin de öyle geçeceksin deseler "saçmalama" derdik, "rüyanda gördüysen bile üstün açık kalmıştır".
Bilsek bilsek, bilgisayarda oynadığımız savaş oyunlarından bilirdik bir mekanın arka kapısından kaçmayı. Ki o oyunlarda bile seni kovalayanın aklına, kapının altına içeri gaz girmesin diye koyduğun yastığı çekip otuz metrekare yere sıkışmış yirmi kişinin yanına gaz bombası atmak falan gelmezdi. Altmış yaşında kadının astım krizine girdiğini görüp, kendi parçalanmış boğazını unutup son enerjinle Taksim'den Kabataş'a kadar koluna girdiğin kadınla ve yanında hiç tanımadığın insanlarla dört nala kaçmak da zaten oyunlarda bile göremeyeceğimiz bir sahneydi.
"Annen Beşiktaş'ta yürürken başını teğet geçen gaz bombasına teyzen tekme atacak" deseler gülmekten gözümden yaş gelir, polis helikopteri yukarıdan şirketin balkonunu dikizleyip zehirlenen insanlara yardım ediyorsun diye aşağıdaki keskin nişancıya sizi hedef gösterecek deseler ciddiye almazdım.
Bundan tam bir yıl önce, her şey gerçekten bir gaz ve toz bulutuyla başladı. İşte o gaz ve toz bulutunun big-bang'i, böyle oldu:
http://youtu.be/QiJSgzX0xWY
Sizi unutursak, kalbimiz kurusun.
15 Mayıs 2014 Perşembe
5 Mayıs 2014 Pazartesi
"Mersinli çabuk kızar ama eğlenmeyi de sever!" Abdürrahim Sönmez
Şehir ve İnsan - Marketing Türkiye - Marketing Anadolu / Mayıs 2014
Ropörtajın tamamı için:
http://www.marjinal.com.tr/download/MT0501.jpg
Ropörtajın tamamı için:
http://www.marjinal.com.tr/download/MT0501.jpg
28 Nisan 2014 Pazartesi
25 Nisan 2014 Cuma
17 Nisan 2014 Perşembe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)