29 Mart 2011 Salı
İç Ses...
Beşiktaş PTT pasajına gitmeyi çok özledim. Bu kadar sağımız solumuz alışveriş merkezi değilken, alışveriş için gittiğim yerlerden biri… Beşiktaş çarşısını dolaşmak, Kabalcı Kitabevi’ne girip, rahat rahat kitaplara bakmak, beğendiğimi satınalmak, sonra oradan çıkıp yanındaki fotoğrafçıya basılması için film makarasını bırakmak, o aradan Postane pasajına girmek, en çok ayakkabıcılara bakmak, sevdiğim bir sanatçının kasedini almak ya da en alt kattan istediğim şarkıları kasede çektirmek, PTT pasajı içinden yan pasajlara geçmek, o pasajlardaki mağazaları dolaşmak, deniz kenarındaki Hasır’da tost yiyip çay içmek ve boğaza uzun uzun dalmak, sonra otobüs durağına gidip 58B beklemek; sitemizin kırk saatte bir geçen nadide otobüsünü. Eve varmak, odamda kapımı kapatıp yeni aldığım kitabı okumak ve Yeni Türkü kasedini dinlemek, “Başka Türlü Birşey Benim İstediğim” şarkısındaki flüt solosu sırasında kendimden geçmek, akşam apartmandaki arkadaşlarımdan birine gitmek, hayatımızdakileri ya da olmasını istediklerimizi saatlerce konuşmak, konuşmak... Ertesi gün belki okula gitmek, belki de erkenden Ulus Pazarı’na gitmek, kalabalık olmadan rahatça dolaşmak için, yani pazar gezintisi için erken kalkmak ve bundan çok keyif almak, pazardan çıkıp hemen karşısındaki Akmerkez’e geçmek, belki yalnız, belki bir arkadaşla ya da annemi alıp sinemaya girmek... Ne kadar eski zamanlar, şu anda hepsi gözümün önünde, flashback yaşıyorum, ne kadar özlediğimi farkediyorum. Yasocum, senin derdin ne biliyor musun, sen yalnız kalmayı özlemişsin, ama öyle böyle değil harbi yalnız kalmak ve kendinle birşeyler yapmak. Bütün şartları organize edip, alışveriş merkezine gitmen ve ayakların popona vurarak, gözün devamlı saatinde ihtiyacın olanı alman için değil, okumak için eline aldığın kitabın 10. sayfasında gözkapaklarınla mücadele ettiğin zaman gibi değil, ayaküstü 5 dakika içinde tırnaklarını törpülerken kendine ayırdığın zaman gibi de değil. Doğru dürüst huzurlu, geniş zaman ayırarak kendinle vakit geçirmenden bahsediyorum. Aynen bu yazıyı yazarkenki gibi kendine zaman ayırmanı istiyorum. Bunu içindeki ben olarak istiyorum ve bunu hakettiğini düşünüyorum, hadi!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Çok etkilendim Yaso, ne desem boş olacak.
Ha bir de; Sana önerim bir iş günü kendin için izin al ama bunu kimseye söyleme, sabah evden çık aynı işe gider gibi bir anda yolunu değiştir hep gitmek istediğin yere git. al en sevdiğin gazeteyi yak bir cigara(içmesende) avuçla sıcacık çayını keyfini çıkar, ordan çık gez ama boş boş sakin sakin... düşünsene akşama daha çok zaman var! sonra aynı işten döner gibi git eve kucakla kızını kocanı... Bunu bir Sen bil bir se Yaso ;) (aramızda kalsın bunu ben cok yaptım-kimseye söyleme-;p)
yasocan yine almışsın kalemi eline...
buralara gelmeden önceki son haftasonunda vatan gazetesinin pazar sayısında bir köşe yazısı okumuştum. Aynen içini ve hatta bence tüm İstanbul camiasının içini okumuş gibiydi. Hiç özlenmeyecek dediğimiz herşeye bile hasret kalabiliyor insan değil mi? Ben Serpil kızın dediğini bir Cumartesi yapmak için herşeyi hazırlamış olmama rağmen tek başıma kaldığımda bile huzur bulamamıştım. Tüm gün evde kafa dinleyecektim, kitap okuyacaktım ama bu sefer de zaten tek haftasonu Kerem'le program yapabilecekken neden onunla değilim diye huzursuzlanmıştım ve içim içimi yemişti. Eğer bir gününü kendine ayıracaksan sakın benim gibi değil sen Serpil kızınki gibi yap emiiiiii:) Bari bir gün bir gündür....
Ne güzel bir yazı olmuş bu Yasemincim, yeni görüyorum ben. Eline sağlık. :)
Yorum Gönder