Gaz yok, su yok, ortalık sakin.
30 Haziran 2013 Pazar
28 Haziran 2013 Cuma
Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla 1925 yılında kurulan
İpekiş’i Bursa Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi'ndeki (DOSAB) 22 bin
metrekare kapalı alana sahip yeni fabrikasında ziyaret ettik.
Karşılaştığımız
manzaradan gurur duyduk.
2025 yılında Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilk 100 yıllık sınai markası unvanını kazanacak olan İpekiş, 22
yıldır Tarman Group bünyesinde müşteriye özel tasarım, butik üretim ve hızlı
servis iş modeliyle Türkiye ve dünyada fark yaratmaya devam ediyor.
27 Haziran 2013 Perşembe
23 Haziran 2013 Pazar
Sizden Korkuyorlar
15 Ocak 2011 tarihinde Galatasaray’ın yeni futbol
stadyumu Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Stadı resmen açıldı.
Açılışta Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın stada girişi
anons edildiğinde stadın önemli bir bölümü yuhalamak suretiyle başbakanı ve o
dönemlerde stadın Galatasaray “lütfedildiği” diskurunu protesto etti. Mikrofona
gelen dönemin TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar başbakanı savunma gayretiyle
korkunç bir üslupla Galatasaray’ın merhum başkanı Özhan Canaydın’ın stadın
inşası görüşmelerinde karşısında nasıl “güçsüz” bir şekilde durduğunu
hatırlatma ihtiyacı hissedince film koptu. Hemen tüm stadyum bu anlamsız
üslubu, münasebetsiz tavrı yuhalayarak, ıslıklayarak protesto etti.
Maçın bitimiyle birlikte açılış unutulmuş, yaşanan
olaylar Türkiye’nin gündemi haline gelmişti. Hükümet ve bürokrasi kanadından
Galatasaray’a korkunç baskılar gelmeye başlamış, Galatasaray taraftarları
AKP’nin resmi görevlileri tarafından “nankör”, “terörist” gibi sıfatlarla
anılmıştı. Galatasaray’ın “resmi medyası” konumundaki Ultraslan susmuş,
yönetimi ve başkanı hükümet baskısına boyun eğer bir tavırla yuhalama eyleminin
stada gizlice girilen 300-500 kişi (3-5 çapulcu?) tarafından icra edildiğini
söyleyerek kamera görüntülerini emniyetle paylaşacağını açıklamıştı.
Hissedilen hayal kırıklığı ve dışlanmışlık refleksif bir
tepki oluşturdu ancak tepkinin akacağı pek fazla kanal yoktu. Medya yanlıydı,
resmi taraftar grubu sessizdi, yönetim siyasi baskı altındaydı. Oluşan tepki
sosyal medya üzerinden bir sinerjiye dönüştü. Bir metin kaleme alındı ve hızlı
bir organizasyonla Türkiye’nin büyük günlük gazetelerinde ilan olarak
yayımlandı. Hareketin adı “Bağımsız Galatasaray Taraftarları” idi. Bu
insanların çoğu birbirlerini görmemişti bile. Sosyal medyadan örgütlenmiş, ilan
için gerekli parayı toplamışlardı o kadar. İlanın uyandırdığı yankı
etkileyiciydi. Yalnızca Galatasaraylılar değil, Beşiktaşlılar ve
Fenerbahçeliler de destek vermişti. O günün futbol iklimini hatırlayanlar bunun
bir mucize olduğunu çok iyi bilir. Zira bu üç takımın taraftarları –belki de
devletin bilinçli politikalarının da etkisiyle- birbirlerinden nefret etmeye
programlanmışlardı.
İlan metni takım taraftarlığından çok bireysel
özgürlüklere ve siyasi baskıya ithaf olunan maddeler içeriyordu. Şüphesiz
insanları bir araya getiren de buydu; ortak var olma kaygıları.
Bunu anlatmamın sebebi yaşanılan Gezi Parkı
protestolarıyla büyük benzerlikler içermesi ve bir bakıma onun mikro ve çok
daha kısa süreli versiyonu olması. Gezi Parkı protestolarını sosyolojik açıdan
açıklamaya çalışan gazeteciler, akademisyenler ve genel olarak tüm
entelektüellerin düştüğü ortak yanlış homojen talepler yönelten heterojen bir
grubu, heterojen talepler üreten homojen bir gruptan ibaret sanmaları. Tıpkı TT
Arena açılışında olduğu gibi sokaklara çıkanların önemli bir çoğunluğu
birbirlerini önceden tanımayan, birbirlerinin ideolojik görüşlerini, demografik
özelliklerini umursamayan insanlardan oluşuyor. Olayların en başından beri
fiziksel olarak yer almış olmama rağmen şahsım olarak hareketin felsefi
çekirdeği içerisinde değilim. Zira tüm bu barışçıl gösterilerin çekirdeğinde
yer alan insanlar hayatlarında ilk kez kitlesel bir eyleme katılan, olağanüstü
seviyede bireysel bilince sahip, belirli bir ideolojiye sahip olmaktansa
bireysel özgürlüğü ön plana çıkaran, mükemmel derecede yardımlaşan ve
etrafındakileri de aynı enerji ile etkileyebilen 90 ve sonrası yıllarda doğan
ve sizler diye hitap etmek istediğim insanlar.
29 yaşında bir adam olarak benim sizlere katabileceğim
şeyler sınırlı. Genel kültürünüz, sivil inisiyatif bilinciniz, dayanışmacı
örgütlenmeniz bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm kuşaklardan daha üstün ve daha
sonuca yönelik. Üründe, teknolojide, insanda ve genel olarak yaşamdaki
vasatlığa olan tepkileriniz tüm kuşaklarınkinden daha gerçek ve daha etkili.
Benim tek yapabileceğim, bugün itibariyle inancınızı söndürmeye çalışan, kendi
geçmişlerinden verdikleri örneklerle uzun vadede gaflete düşeceklerini ilan
eden, muhafazakar görünümlü olmasalar da fikri açıdan aşırı derecede bağnaz
gazeteci, akademisyen ve işadamı tayfasına inanmamaya ve güvenmemeye çağırmak
olur. “Tecrübe aşılama altında kendi kişisel kıskançlıklarını empoze
etmelerinin yanında yaşayamadıkları tüm güzellikleri başkalarına çok görme
güdüsünden başka bir şeye sahip olmayan ‘hocalarınızın’ hareketinizi
çalmalarına izin vermeyin” diyebilirim sadece. Çünkü siz şimdiden kazandınız.
Ülkedeki geleneksel muhalefet tarzını tarihe gömdünüz. Hükümet o kadar
panikledi ki, size bir şekilde yol vermek zorunda kalan muhalefeti kendi
geleneksel savaş alanına çekmek için elinden geleni yapmaya başladı. Çünkü sizden
deli gibi korkuyor. Ulusalcılar, Kürt milliyetçileri, liberaller, dışlanmış
muhafazakârlar, darbeciler ve diğer tüm düşmanları hareketinizde sizinle yan
yana yürüdüyseler de, gösterdiğiniz kararlılık ve hareketi sahiplenme gücünüz
öylesine baskındı ki, hiçbiri sizin bireysel hak taleplerinizi ve pasif direniş
yaklaşımınızı aşamadı, tehdit edemedi. Amaçları bu hareketlerin eylemlerin
önüne geçmesi ve bir nevi vitrin haline gelmesiydi. Başarılı olamadılar.
Bugünün “tarihçi” akademisyenleri sizi kıskandı. Çünkü
onlar da zamanında kendilerinin sandıkları bir hareketin parçası olmuşlardı. Siz
örgütlü olmak zorunda değildiniz. Onlar örgütlü olmak zorundalardı. Siz asgari
bireysel özgürlük taleplerinde birleşebilmiştiniz. Onlar Pekin-Moskova arasına
sıkışmıştı. 1 Mayıs 1977’de olduğu gibi başkalarını kendilerini yok etmeye
davet eden bölünmeler içinde olmuşlardı. Sizi kıskandılar çünkü siz örgütlü
olmadan da, kişisel ve ideolojik hırslar olmadan da bir araya gelinebileceğini
gösterdiniz. İşte bunun için karşılarında hedef gösterebilecekleri iç-dış
mihrak, örgüt, siyasi parti arıyorlar. Siz bu imkânı onlara sunmadığınız ölçüde
kazanımlarınız da kalıcı olacaktır.
Size isim vermeye, sizi tekleştirmeye çalışacaklar ancak
benim gördüğüm kadarıyla başarılı olamayacaklar. Bundan sonra muhalefet de,
muhatap da, olası bir siyasal hareketin arkasındaki gerçek güç de siz ve sizin yolunuzu
takip edenler olacak.
Bundan sonrası
Siyasal iklim aşağı yukarı belli oldu. Görünürde seçim
olmamasına rağmen bir seçim ortamına girildi. Hükümet öz tabanına dönerek
oradan alacağı güçle yeniden kitleselleşmeye çalışacak. Oy oranlarının ciddi
biçimde düştüğünün farkındalar ve bunu göze almış durumdalar. Zira gelecek
seçimden yine oyların çoğunluğunu almış olarak çıkacakları kesin. Bu süreçte
medyayı da kolluk kuvvetlerini de her zamankinden daha sert kullanacaklar.
Polislerin çalışma şartlarının dayanılmaz bir seviyeye çekilmesi, psikolojik
zindeliklerinin tehdit edilmesi bilinçlidir. Olası müdahalelerde daha sert
olmalarını sağlayarak çıkabilecek olumsuz sonuçlarda hem halk korkacak hem de
işlenecek suçları tamamen polise yıkabilecekler. Polislerin çoğunun 20’li
yaşlarının başında, günlerdir ev görmemiş, temel ihtiyaçlarını karşılayamayan
insanlar olduğunu unutmayın ve her koşulda sağ duyu ile hareket ederek
tepkinizi bu sistemi oluşturanlara yöneltin.
Alıntısız bitirmeyelim:
“Bir alt sınıf olduğu sürece ben de onlardan biriyim. Bir
suç unsuru var olduğu sürece ben de içindeyim. Hapse atılmış tek bir kişi bile
varsa özgür değilim.” – Eugene Victor Debs
19 Haziran 2013 Çarşamba
17 Haziran 2013 Pazartesi
Gezi Günlükleri- Yarın
Bana öyle geliyor ki...
Çok değil birkaç yıl sonra, atıyorum 2022'de Gezi Parkı'nda bir fotoğraf sergisi açılacak ve 2013 Haziran'ından binlerce resim, binlerce kare sergilenecek. İnsanlar bir o muazzam özgürlük tezahürünün görüntülerine, bir de şimdiki haline bakacaklar. O sıralar öğrenci, şimdi ise siyasetçi, iş insanı, sanatçı, yazar vb meslek sahibi gençler işte bu benim, işte bu bizim çadırımızdı diyecekler yanlarındakine gururla. Aydınlanmanın başladığı nokta işte burasıydı diye anlatacaklar çocuklarına. Ben de oradaydım! diyecek bir diğeri arkadan. Düş gibiydi ama gerçekten yaşandı ve bugün geldiğimiz noktaya işte oradaki eşiğin kırılmasıyla geldik.
Yıllar önce Gezi'de olup da, resimlerdeki sinsi beyaz duman bulutuna bakanlar, o kokuyu dün gibi hatırlıyorum. Şimdi bile gözlerim, cildim yanar gibi oldu diyecek.
Hemen sol tarafta, yanında 10 yaşındaki torununun sorularını cevaplayamayan bir adam susacak. Gözlerinde pişmanlık dolu bir karartı görecek ona dikkatli bakanlar. Hemen torununu oradan uzaklaştıracak. Amcayı tanıyanlar emekli polis olduğunu bilecek.
Canını veren kardeşlerimizin isimleri verilecek parkın köşelerine. Sonsuza dek orada yaşayacaklar. Kuşaktan kuşağa anlatılacaklar. İfade özgürlüğü başlıklarının altında her dilde yayımlanacak Gezi'nin tarihsel önemi. Amerika'daki Gezi Gardens var ya, işte adını buradan alıyor, dünyaya örnek olduk diyecekler.
Bugün ne olursa olsun, ne olmuşsa olsun, tarihi asla geriye saramaz kimse. Oldu bunlar. Ve biz bizzat içindeydik. Tam da merkezindeki marjinallerdik diyeceğiz.
Çok değil birkaç yıl sonra, atıyorum 2022'de Gezi Parkı'nda bir fotoğraf sergisi açılacak ve 2013 Haziran'ından binlerce resim, binlerce kare sergilenecek. İnsanlar bir o muazzam özgürlük tezahürünün görüntülerine, bir de şimdiki haline bakacaklar. O sıralar öğrenci, şimdi ise siyasetçi, iş insanı, sanatçı, yazar vb meslek sahibi gençler işte bu benim, işte bu bizim çadırımızdı diyecekler yanlarındakine gururla. Aydınlanmanın başladığı nokta işte burasıydı diye anlatacaklar çocuklarına. Ben de oradaydım! diyecek bir diğeri arkadan. Düş gibiydi ama gerçekten yaşandı ve bugün geldiğimiz noktaya işte oradaki eşiğin kırılmasıyla geldik.
Yıllar önce Gezi'de olup da, resimlerdeki sinsi beyaz duman bulutuna bakanlar, o kokuyu dün gibi hatırlıyorum. Şimdi bile gözlerim, cildim yanar gibi oldu diyecek.
Hemen sol tarafta, yanında 10 yaşındaki torununun sorularını cevaplayamayan bir adam susacak. Gözlerinde pişmanlık dolu bir karartı görecek ona dikkatli bakanlar. Hemen torununu oradan uzaklaştıracak. Amcayı tanıyanlar emekli polis olduğunu bilecek.
Canını veren kardeşlerimizin isimleri verilecek parkın köşelerine. Sonsuza dek orada yaşayacaklar. Kuşaktan kuşağa anlatılacaklar. İfade özgürlüğü başlıklarının altında her dilde yayımlanacak Gezi'nin tarihsel önemi. Amerika'daki Gezi Gardens var ya, işte adını buradan alıyor, dünyaya örnek olduk diyecekler.
Bugün ne olursa olsun, ne olmuşsa olsun, tarihi asla geriye saramaz kimse. Oldu bunlar. Ve biz bizzat içindeydik. Tam da merkezindeki marjinallerdik diyeceğiz.
14 Haziran 2013 Cuma
13 Haziran 2013 Perşembe
Marjinal'den Divan'a Teşekkür
Divan İstanbul Oteli’nin değerli yönetici ve çalışanlarına,
İstanbul Taksim Gezi Parkı’nın yıkılması kararına yönelik olarak başlayan barışçıl protesto gösterilerinin, emniyet güçlerinin orantısız müdahalesi ile geniş kitlelere yayılması sürecine dahil olan her yaştan, her kesimden ve her görüşten insanın can güvenliğinin sağlanmasında üstlendiğiniz rol, sağladığınız kaynaklar ve göstermiş olduğunuz destek tüm Türkiye’nin haklı takdirini kazanmıştır.
Tesisiniz, haklarını arayan göstericilerin biber gazı, tazyikli su, plastik mermi gibi orantısız güç araçları karşısında sığınabilecekleri, güvenebilecekleri, tıbbi yardım alabilecekleri, karınlarını doyurabilecekleri ve iletişim ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir sığınak olmanın da ötesine geçerek umudun, paylaşımın, işbirliğinin ve güvenin bir sembolü haline gelmiştir. Süreç boyunca sergilediğiniz tavır, çevre tesislere de örnek olmuş, herkesin kalbinde bir ömür boyu silinmeyecek bir yer edinmiştir. Ayrıca Taksim'in en değerli noktalarından birinde yer alan seçkin otel kimliğiniz ile bu olaylar sırasında aldığınız duruş, mutena ve müstesna terimlerinin anlamını yeniden tanımlamış, ticari kimliğinize son derece ender görülen asil bir duygusal kimlik kuşandırmış, spontan refleksin doğallığının diğerlerinden ayrılmasını sağlamıştır.
Marjinal Porter Novelli ailesi ve birer İstanbullu olarak sizlere en içten teşekkürlerimizi ve saygılarımızı sunarız.
Türkiye ve özellikle İstanbul halkı bu iyiliğinizi unutmayacaktır.
Saygılarımızla,
Marjinal Porter Novelli
İstanbul Taksim Gezi Parkı’nın yıkılması kararına yönelik olarak başlayan barışçıl protesto gösterilerinin, emniyet güçlerinin orantısız müdahalesi ile geniş kitlelere yayılması sürecine dahil olan her yaştan, her kesimden ve her görüşten insanın can güvenliğinin sağlanmasında üstlendiğiniz rol, sağladığınız kaynaklar ve göstermiş olduğunuz destek tüm Türkiye’nin haklı takdirini kazanmıştır.
Tesisiniz, haklarını arayan göstericilerin biber gazı, tazyikli su, plastik mermi gibi orantısız güç araçları karşısında sığınabilecekleri, güvenebilecekleri, tıbbi yardım alabilecekleri, karınlarını doyurabilecekleri ve iletişim ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir sığınak olmanın da ötesine geçerek umudun, paylaşımın, işbirliğinin ve güvenin bir sembolü haline gelmiştir. Süreç boyunca sergilediğiniz tavır, çevre tesislere de örnek olmuş, herkesin kalbinde bir ömür boyu silinmeyecek bir yer edinmiştir. Ayrıca Taksim'in en değerli noktalarından birinde yer alan seçkin otel kimliğiniz ile bu olaylar sırasında aldığınız duruş, mutena ve müstesna terimlerinin anlamını yeniden tanımlamış, ticari kimliğinize son derece ender görülen asil bir duygusal kimlik kuşandırmış, spontan refleksin doğallığının diğerlerinden ayrılmasını sağlamıştır.
Marjinal Porter Novelli ailesi ve birer İstanbullu olarak sizlere en içten teşekkürlerimizi ve saygılarımızı sunarız.
Türkiye ve özellikle İstanbul halkı bu iyiliğinizi unutmayacaktır.
Saygılarımızla,
Marjinal Porter Novelli
Yeni çalışma arkadaşımız DİLA, Hoşgeldin:)
Şu günlerde bize umut, mutluluk, neşe ve renk getirdin, içimize huzur kattın:)
İşler çok yoğun, çalışıyoruz:))
İşler çok yoğun, çalışıyoruz:))
12 Haziran 2013 Çarşamba
Gezi Günlükleri- Bugün Neredeyiz?
Saplantılı başbakanımız sayesinde hakikaten sapla sapanı ayırıyoruz.
Devlet şiddeti neymiş her yönüyle öğrendik, medyanın ipliğinin pazara çıkmasını gördük; magazinden habere geçiş sürecini yaşayan Hülya Avşarı, Hande Yener'i gerçek kimlikleriyle gördük, (ha bir de Polat Alemdar mı gidiyormuş?!!) Divan Otel'in Avrupa'nın en büyük (!) Adalet Sarayından daha çok adalet dağıttığına tanık olduk, psikolojide kibir sendromu neymiş anladık, bütünün parçalarının toplamının nasıl olup da bütünün kendisinden büyük olduğunu çözdük; işle eylem nasıl bir arada yürürmüş tecrübe ettik; 10 yılda kitaplardan öğrenilemeyecek külliyatın özünü, 15 günde kavradık: Tarihyazımı , Siyaset bilimi, Psikoloji , Sosyoloji, Medya İlişkileri, Halkla İlişkiler, Dışişleri, Sosyal Medya, Tıbbi Yardım, Kimya (biber/portakal gazı etken maddeleri, nötralize yöntemleri) gibi disiplinlerarası pek çok alanda birinci elden bilgi sahibi olduk. Bir nevi kültür devrimi yaşadık. Aydınlandık.
Ve bu daha başlangıç. Çoğu genç zihinlerden oluşan bu birikimin içinden geleceği değiştirecek beyinler çıkacak. Her şerde hayır olması böyle bir şey olsa gerek. Evdeki hesapların "çarşı"dan dönebileceğini, çok hatmedenin değil çok "gezi"ye gidenin bildiğini tüm dünyaya gösterdik. Hiç yılmadık. Ve hatta her geçen gün daha kararlıyız!
Devlet şiddeti neymiş her yönüyle öğrendik, medyanın ipliğinin pazara çıkmasını gördük; magazinden habere geçiş sürecini yaşayan Hülya Avşarı, Hande Yener'i gerçek kimlikleriyle gördük, (ha bir de Polat Alemdar mı gidiyormuş?!!) Divan Otel'in Avrupa'nın en büyük (!) Adalet Sarayından daha çok adalet dağıttığına tanık olduk, psikolojide kibir sendromu neymiş anladık, bütünün parçalarının toplamının nasıl olup da bütünün kendisinden büyük olduğunu çözdük; işle eylem nasıl bir arada yürürmüş tecrübe ettik; 10 yılda kitaplardan öğrenilemeyecek külliyatın özünü, 15 günde kavradık: Tarihyazımı , Siyaset bilimi, Psikoloji , Sosyoloji, Medya İlişkileri, Halkla İlişkiler, Dışişleri, Sosyal Medya, Tıbbi Yardım, Kimya (biber/portakal gazı etken maddeleri, nötralize yöntemleri) gibi disiplinlerarası pek çok alanda birinci elden bilgi sahibi olduk. Bir nevi kültür devrimi yaşadık. Aydınlandık.
Ve bu daha başlangıç. Çoğu genç zihinlerden oluşan bu birikimin içinden geleceği değiştirecek beyinler çıkacak. Her şerde hayır olması böyle bir şey olsa gerek. Evdeki hesapların "çarşı"dan dönebileceğini, çok hatmedenin değil çok "gezi"ye gidenin bildiğini tüm dünyaya gösterdik. Hiç yılmadık. Ve hatta her geçen gün daha kararlıyız!
10 Haziran 2013 Pazartesi
7 Haziran 2013 Cuma
Yarın benim doğum günüm bir de... 15 yılım
Yarın benim doğum günüm. :) Yaş 35 yolun yarısı mı bilmiyorum :) Aynı zamanda Marjinal'de 15. yılım bitiyor. Koskaca 15 yıl diyeceksiniz belki ama benim için çok çabuk geçti. Güzel günlerimde, acı günlerimde, heyecanlarımda, umutsuzluklarımda, hüsranlarımda, güldüğümde, ağladığımda, bazen somurttuğumda hep yanımda olduğunuz için başta Apo bey, Asuman hanım olmak üzere tüm MPN aileme teşekkür ederim. Ne olur her zaman yanımda olun. Sizi seviyorum:)
İki çocuklu bir kocalı :) mutlu kadın ben. Evde/ İşte çok çalışmayı seven ama hiç yorulmayan (!), işte evi, evde işi düşünen, bazen mutlu, bazen mutsuz ama hep umutlu ben...Serpil Güzel Ün
6 Haziran 2013 Perşembe
5 Haziran 2013 Çarşamba
Bize Peçe Yakışmıyor
Cumartesi Beşiktaş'a inişimiz, ortalık savaş alanına dönmeden az önce, gaz kokuları içinde... Maske peçe gibi durmuş ve gördüm ki hiç kimseye yakışmıyor bu.
4 Haziran 2013 Salı
Pervane böceği ve çiçekler
Dün gece Gezi Parkı'nda tepemizde defalarca tur atan polis helikopterine yerden gelebilecek en güzel cevap verildi. Bir demet havai fişek. Sana vuran ele çiçek uzatmak gibi bir şeydi.
...
Çok şey başarıldı. Çok şey keşfedildi. Avi'nin şahsen hissettiği gibi 3 günde gerçekten küçükler büyüdü, büyükler gençleşti.
Henüz ortada tam anlamıyla bir zafer/somut bir kazanım yokken, sadece sesimizi duyurabildiğimiz için bile elbette mutluyuz. Sırf bunu yapabilmek için bile milyonların sokağa dökülmesi gerekti.
Peki, Belgrad Ormanlarının katlini, 3. köprü inşaatı rant hesaplarını, toprak altına gömülüp üstüne AVM yapılan arkeolojik kalıntıları, eğitim müfredatını ve daha yüzlerce büyük sorunu hep böyle mi çözeceğiz?
Gideceği yönü bilemeyen kaptan misaline döner mi bu oluşum? Şimdi ne yapacağız? Diyelim bu süreci bu denli kötü yöneten başbakan istifa etti. Etmez de, diyelim ki erken seçime gitti, ki başka çaresi yok gibi görünüyor artık. F tipi bir siyasi mimari söz konusu olur mu?
Bu süreç nasıl yönetilecek? Kim yönetecek? Hazır bu kadar mucize olmuşken, bu kaos kendi liderini de üretebilseydi ne güzel olurdu; hani mucize ya... Henüz buna dair bir ışık yok.
...
Nihayet televizyonlar uyandı; iyi kötü Gezi olaylarını aktarmaya başladılar.
Dün Taksim'e, ortamı daha güvenli bulan binlerce yeni kişi geldi.
İlk gün bedava dağıtılan gaz maskeleri dün akşam tanesi 5 TL'ye fahiş fiyattan satıldı Gezi Parkı'nda.
"Normale" mi dönüyoruz?
Düşünmeli.
3 Haziran 2013 Pazartesi
What's going on in Turkey?
The initial Istanbul
protests were led by about 50 environmentalists against replacing Taksim Gezi
Park with a reconstruction of the historic Taksim Military Barracks (demolished
in 1940), with the possibility of housing a shopping mall. The protests
developed into riots when a group occupying the park was attacked by police.
The subjects of the protests have since broadened beyond the development of
Taksim Gezi Park, developing into wider anti-government demonstrations. The
protests have also spread to other cities in Turkey, and protests have been
seen in other countries with significant Turkish communities. Prime Minister
Recep Tayyip Erdoğan gave a number of speeches widely seen as inflammatory and
dismissive of the protestors, and on 3 June left the country on a planned 3-day
diplomatic tour of North African countries. Protesters took to Taksim Square in
Istanbul and to streets in Ankara as well as Bursa, Antalya, Eskisehir, Izmir,
Edirne, Mersin, Adana, Izmit, Konya, Samsun, Antakya, Trabzon, Rize (the
capital of the province where Erdogan's family is from), Isparta, Tekirdağ,
Bodrum, and Mardin. Some of the protesters have styled themselves as
#OccupyGezi. The range of the protesters was noted as being broad, encompassing
both right and left-wing individuals as well as nationalist Turks, Kurds,
Armenians and Greeks. The protesters' complaints ranged from the original local
environmental concerns to such issues as authoritarianism of Prime minister
Recep Tayyip Erdogan, curbs on alcohol, a recent row about kissing in public,
and the war in Syria. Istanbul mayor Kadir Topbas stated that the environmental
campaign had been manipulated by "political agendas". According to
various news outlets, the clashes are one of the most challenging events for
Prime Minister Recep Tayyip Erdogan's ten-year rule. By nature, it seems
exhausted.
Foreign media noted that
the protests had attracted relatively little mainstream media coverage in
Turkey and speculated that this may be due to government pressure. Few channels
provided live coverage – one that did was Halk TV. As a result, social media
played a key role in keeping people informed, with the Twitter hashtags
#OccupyGezi and #DirenGeziParki ("Resist Gezi Park") being adopted.
On the comment side, this now
seems more like a massive civil disobedience, an unavoidable one.
It can with no exaggeration
be defined a spontaneous movement from all parts of society. Started with pangs
of conscience just like in Hrank Dink’s funeral several years ago, where
hundreds of thousands of people gathered with no special organization behind. Some
of us, who were ignorant of the troubles of ethnic minorities, had just left
their home and wished to pay a belated respect to him. This too started as a peaceful
and hopeful movement.
Then it turned into oppressed
reaction and protest against an authoritarian government, who, for years,
almost changed the daily discourse of all Turkish citizens attitude towards
each other with PM’s intolerance, money/profit-oriented approach of life; manipulation
of religious faith and the “unknown”, swearing and cursing someone in every
opportunity...
This movement’s contagiousness
should not be confused with Arab spring … This is not Turkish spring. There is
only one spring here, with the other meaning of the term: Source… the source is
people, it is their moral source, all demonstration is the offspring of the repressed
but respectful protests.
Think about this; people
in Ankara stopped their demonstration during the ezan-religious prayer from the
microphones of the mosques. It means reverence, it means common sense.
At this point all so called
marginal groups—except the one(s) that uncompromisingly support the government—try
to own the movement. Yet it is so clear that the owner of it is people on the street:
Imagine this: Yesterday these groups paraded before demonstrators to be
acclaimed and recognized!
And, yes we do recognize
the ignored or sidestepped parts. Communists, nationalists, students, taxi
drivers, restaurant owners, housewives, retired people, doctors, architects and
chambers of them or subaltern groups such as
lesbians, homosexuals: we clapped them all when they took part in it, Because
we –without a written contract—sense that
we were yearning for an integrated society, tolerance, respect, modesty. People
rediscovered the long lost voice of their part of the brain that is responsible
for “humanity” and “humanitarian causes.” Even the stray dogs and cats in the
streets were spotted and people wiped their faces off the pepper gas and
protected them against any possible harm.
Now, the risk before us seems
that this movement might be undermined by some opportunists…
Not even the main opposition
party was allowed to organize a meeting in squares. This is not oriented by one
political party and the like. This has gone beyond that.
The purity might be
spoiled.
Yet, no exaggeration can
express the magnitude of this fact. These were young people who were so far messaging
in social media over popular songs and fun videos. Today they are politicized.
They became aware of some harsh facts: Some stories may not be covered by
media. Some politicians in general, the PM in particular may play deaf and
blind against the naked truth.
One might call this a sort
of enlightenment, which was unfortunately skipped in Turkish history as most
societal changes in Turkey occurred through top-to-bottom processes.
Here are some extraordinary
facts:
This is the 3rd day of the
enlarged protests. World channels broadcast the situation as the top news and
we follow them too.
Note that Turkish people
did not ask the Military Forces to handle the situation.
Note that young people who
might leave their home with their father’s firearm on the second/third days –as
“experienced” protesters who were harshly beaten, pepper-bombed by the police everywhere—did only put their
bags and pockets gas masks and necessary practical medication.
Note that the PM is still employing
a provoking tone of voice but people calm each other.
Note that when the PM
reduced this massive movement, people resorted to the president of the state and
asked him to interfere. People are in search of a legitimate, legal way to
resolve.
Note that the protestors also
displayed this society’s unique sense of humour and produced incredibly funny
posts and slogans to show the oxymoronic situation of PM’s indifference that
can make anyone go berserk.
Note that the park under
consideration—that witnessed violent clashes, dozens of bombs and conflicts btw
the police and the demonstrators—was cleaned by the same protestors the next
morning. People were reorganized and collected
the garbage and broken bottles and etc…
Note that today is Monday
and we all went to work with 2-3 hrs sleep and now keep on doing our duties
only to leave our offices after work hours to keep on protesting the dismissive
response to our calls.
Note that this could happen
only in responsible, civilized communities who keep considering the possible
consequences of their actions and trying to mitigate the potential damage.
This is an exemplary action
in all human history. We are more than happy to take part in it.
Young ones feel they have
grown up in 3 days. We middle aged ones feel we got younger.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)