26 Temmuz 2011 Salı

Geldik-Gördük-Sevdik

Marjinal stajyerleri olarak biraz da kültürel gezi yapalım dedik ve İstanbul’un tarihi yerlerine doğru keşfe çıktık. Yoğun istek üzerine ilk olarak Dolmabahçe Sarayı’na doğru rotamızı belirledik. Tabiri caizse ‘akılsız başın cezasını ayakları çeker’ deyimini unutarak, saat 3'ten sonra saraya gittik. Tabii sadece gittik diyorum çünkü saraya ziyaretçi alımı gün içeresinde en son saat 3'te gerçekleşiyormuş. Bu yüzden içeri girmemiz mümkün olmadı. 5- 10 kare fotoğraf çektirdikten sonra üzülerek oradan ayrıldık ama yılmadık. Ve tramvaya gittik. Tramvaya biner binmez kaptan köşküne gittik (köşk dediysem 1m2 alan). ‘Bas gaza kaptan’ dedim ama bu kaptan bizi pek dikkate almadı. Sanırım Ada'daki kaptanla karıştırdık biz bunuJ Yanımıza aldığımız neşe kaynağı Gökçe, ben ve Yasemin yeni istikametimiz olan Topkapı Sarayı'na doğru yola çıkmış olduk. Görkemli ve kalabalık bir yoldan ilerledikten sonra yaklaşık 40 metrelik bir kuyrukla karşılaştık. O kuyruğun amacını öğrenmek için aralardan sızarak bir gence sorduk:

-Hey Genç! Neler oluyor burada?


Gencin cevabı kısa ve net oldu:


-Bilet kuyruğundayız, ne olacaktı?



Yaşadığımız hayal kırıklığını tahmin edebilirsiniz sanırımL Saraya giremedik ama sarayın çimlerinde biraz keyif yapabildik. Güzel bir keyiften sonra parlayan güneşin de etkisiyle kendimizi Sultanahmet Camisi'nde bulduk ve sonunda kapısı bize sonuna kadar açıktı J Gittik, gezdik, fotoğraflar çektik, 10 dakikada sıkılıp ayrıldık. İstanbul’da gezilecek yerler bu kadar değildir herhalde deyip biraz daha dolaşmaya devam ettik ve kendimizi Dikili Taş'ın orada bulduk. Öyle ahım şahım bişey değildi ama sonuçta tarihi değeri vardı, onu da kırmayıp bir de onun fotoğrafını çektik. Hemen yakınında olduğunu duyduğumuz Kapalıçarşı'ya doğru yöneldik ve orayı da gezdikten sonra yorulacağımızı sanıyorsanız yanıldınız. Yanınızda Yasemin varsa yorulmaya hakkınız yok çünkü kendisinde bitip tükenmeyen bir enerji kaynağı varJ [Ada’da hiç durmadan 25 km bisiklet kullanmış ve 'ee hadi yoruldunuz mu ama' diyen biri olarak :) ]


Kapalıçarşı'dan ayrıldıktan sonra Taksim olmadan olmaz dedik ve her zamanki gibi kendimizi Taksim'de bulduk. Alış-veriş çılgını olduğunu unuttuğumuz arkadaşımız Gökçe'yi alışverişin başkentine getirmiş olduk. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi üç adımda bir mağazaya girip çıkıyorduk. Hani hiç yorulmaz dediğim Yasemin bile ‘yeter artık ‘ demiştiJ ve Gökçe'yi kolundan tuttuğumuz gibi çıkartabildik en sonunda. Hemen sonra biraz daha fotoğraf çekebilmek için yol üzerinde bulunan kiliseye attık kendimizi. Tabii ben kilisenin her şeyini inceledim, içinde kendimi unuttum J

Baktım kızlar bayılacak gibi oluyor tamam dedim, çıkalım J Yolun sonunda da benim arkadaşlarımla sürekli gittiğim ‘yemek kulübüne’ gittik ve güzel bir yemekten sonra kızlar beni masada terk edip evlerine gittiler. Bu hikaye de burada son buldu. İşte heyecanlı başlayan ama İstanbul sevdası yüzünden yorgunluktan yürümeye bile hali kalmayan 2 Marjinal stajyeri ve 1 arkadaşlarının sonuJ

2 yorum:

asuman dedi ki...

DenizE'den sonra bir çenesi düşük daha:) Seni tanıdığımıza çok sevindik Yiğitçim:)

Dennis the Menace dedi ki...

Gerçekten benimle aşık atabileceğini mi düşünüyorsunuz?!