14 Eylül 2010 Salı

12 Dev Adam Nadal'a Karşı

Bu sene iznimi 28 Ağustos-13 Eylül arasında kullandım ve Amerika'ya, kardeşimin yanına gittim. Yani tam da Dünya Basketbol Şampiyonası tarihlerinde. Aynı tarihlerde Amerika Açık Tenis Turnuvası da yapıldığından her gün tenis karşılaşmalarını izledik. Her ne kadar tenis şöleninden memnunduysak da aklımız Türkiye'deydi bir yandan. Çünkü tıpkı haberlerde olduğu gibi sporda da Amerika kendine dönük yayın politikası izleyip sadece kendi basketbol maçlarını gösterdi. Bizim 12 Dev Adam'ın ilk maçları aldığını internetten öğrendikçe yerimizde duramaz olduk. Çeyrek final ve yarı finali internet başında, maç notlarını veren gazete sayfalarını sürekli "refresh" yaparak izledik. Tek isteğim finali Amerika ile oynamamızdı; böylece milyonlarca Türkün heyecanını ve keyfini paylaşabilecek ve maçı televizyondan izleyebilecektik - üstelik Amerika'da! (Neden bilgisayardan seyretmedin demeyin, tesis yetersizdi).
Sonunda istediğim/inandığım oldu ve maçı büyük gururla seyrettik. Sonucun ne olduğu gerçekten çok önemli değil. Ama şunu bizzat yaşadım: Sporda kazanılan başarılar bir ülke için en büyük reklam. Maçı sunan spiker takımımız hakkında çok güzel şeyler söyledi, özellikle Hidayet'i (onların deyimiyle Hedo'yu) çok övdü. Biz zaten biliyoruz. Onlar 12 Dev Adam!

1 yorum:

Nevra dedi ki...

Böyle durumlar için şiddetle Slingbox'ı öneriyoruz tabii ki. Evdeki sisteme bağlayıp dünyanın öbür ucundan (okyanus ötesinden:) Türkiye'nin maçlarını izleyebilirdin :)